
Fetullahcı Terör Örgütüyle ilgili artık daha soğukkanlı değerlendirmeler yapılması gereken bir sürece girdik. Dini bir cemaat, dini bir hareket olarak bilinen ve bugün mağdur duruma düşmüş pek çok insan tarafından, sırf bu sebeple, desteklenmiş bir hareketin artık, daha önce görmediğimiz, göremediğimiz bir yüzünü görüyoruz. Bu yüz, çirkin bir yüzdür; Türkiye dinî argümanları kullanan ve bu şekilde insanları, tabir caizse, avlayan bir hareketin kanlı siyasî amaçlarıyla da tanışmış durumdadır. Bu örgüte bilinçli olarak destek olanlar, yargı önüne çıkarılıp hesap soruluyor. Bu işin Amerika’daki asıl faili de, hesap vermek üzere Türkiye’ye getirilecektir.
Son zamanlarda gazete ve televizyonlarda Gülen cemaatinin bir zamanlar tepelerinde dolaşmış önemli isimlerin, insanı ürküten ve üzen ifşaatlarına da tanık oluyoruz. Bu ifşaatların FETÖ örgütünün özellikle siyasi görüşlerini öğrenmemiz konusunda bize ufuklar açtığı kuşkusuzdur. Biz de PUSULA Gazetesi olarak, kendi yazar ailemizle, konuyu değerlendirmek istedik ve gazeteci-yazar M. Talât Uzunyaylalı ile FETÖ örgütünün siyasi hedefleri ve İslam dışı görüşlerini konuştuk./ Salih Tekin
Sayın Uzunyaylalı, siz bundan beş altı yıl önce, Gülen Cemaatiyle ilgili bir yazı yazmıştınız ve o yazınız nedeniyle cemaatten bir hayli tepki almıştınız…
UZUNYAYLALI: Evet… Zaman Gazetesi’nin o zamanki Bölge sorumlusu olan arkadaş gazetesinde aleyhimde bir iki de yazı yazmıştı. Bunun üzerine gerek şehirdeki gerekse üniversitedeki cemaat mensupları bana tavır almış, selamı sabahı kesmişlerdi.
TEKİN: Hatırlıyor musunuz, yazının içeriğinde neler vardı?
UZUNYAYLALI: Hatırlıyorum tabii… O yazı, bugünleri haber veren bir yazı idi. Cemaatin özellikle ‘Dinlerarası diyalog, Hanif dinler, ortak yaşama ahlakı’ gibi kafa karıştıran görüşlerini eleştirmiştim. Ayrıca cemaatin ekonominin ve siyasetin bir aktörü haline geldiğine dikkat çekmiş, bundan vaz geçmeleri gerektiğini, İslamî bir cemaatin bankasının, şirketlerinin, televizyonlarının, gazetelerinin olmasının, ticaretten pay almasının mahsurları ve yaklaşmakta olan muhtemel olumsuz sonuçları üzerinde durmuştum…
TEKİN: İsabetli uyarılar da bulunmuşsunuz…
UZUNYAYLALI: Evet, ama bugün daha iyi anlıyoruz ki, FETÖ hareketini Allah’ın başlattığına ve İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in rehberliğinde yürütüldüğüne inanılan bir hareketle yüz yüzeyiz ve bu hareketin kimi mensuplarına akl-ı selimin sesini duyurmanın imkânı da yokmuş.
TEKİN: Bu noktan başlayarak FETÖ hareketinin siyasi görüşleri üzerinde biraz dursak?
“Bu işleri yapan Allah’tır!”
UZUNYAYLALI: Geçen gün Gülen’in “Gurbet Ufukları-3” adlı kitabı elime geçti o kitabını okudum ve bazı notlar aldım. Bu notlar üzerinden giderek birlikte bir değerlendirme yapabiliriz. Hemen şunu söylemek isterim: Gülen, yazdıkları incelendiğinde şu görülecektir. Yaptığı işlerin sorumluluğunu kabul etmiyor, ‘Bu işleri yapan Allah’tır,’ diyor.
TEKİN: Bu sözle neyi kastediyor?
UZUNYAYLALI: Kitabın 61. Sayfasında şöyle diyor: “Bizler bugün Cenâb-ı Hakk’ın çok büyük lütuflarına mazharız. Dünya genelinde Allah’ın izniyle gerçekleştirilen faaliyetlere bakın. Başkaları bu işlerin arkasındaki ‘Sahib-i Hakî’yi göremediklerinden, ‘Nasıl olur da böyle büyük bir proje hayata geçirilebilir?’ diye şaşkınlıklarını ifade ediyorlar… Bu işleri yapan Allah’tır…” Dikkat ederseniz, bu ifadelerin arasında iki husus öne çıkmaktadır. Birincisi, Gülen kendi hareketini ‘büyük bir proje’ olarak görüyor ve bu büyük projenin sahibi olarak da ‘Bu işleri yapan Allah’tır’ diyerek sorumluluğu üzerinden atıyor!
TEKİN: İlginç…
UZUNYAYLALI: Evet, gerçekten ilginç. Kitabın yetmişinci sayfasında bu görüşünü biraz daha sağlamlaştırıyor. Şöyle diyor: “Bizler bilerek bilmeyerek bu işin içine itildik. Bilerek deyişim milyonda bir dahi olsa iradenin daha doğrusu iradedeki meyelân-ı hayr ve şerrin hakkını vermek içindir. Yoksa bugün gelinen nokta karşısında biz irademizin hissesini biliyoruz. Kendi kabiliyetimizin farkındayız. Eğitim seviyemiz, idrak ufkumuz hepsi meydanda. Meseleye bir de bu açıdan bakınca, bizim irademizin hiç dahli yok bu işlerde desek sezadır…”
TEKİN: Yaptığı işlerde kendi iradesinin hiç dahli olmadığını ileri sürüyor!..
UZUNYAYLALI: Maalesef. Dahası var. Aynı sayfada şu sözleri de yer alıyor Gülen’in: “Bu büyük bir proje, bir cami hocasının kafasından çıkmış olamaz! diyorlar. Doğru. Ben hayatımın hiçbir döneminde bu faaliyetlerin benim projem olduğunu, benim kafamdan çıktığını iddia etmedim ki, Allah’a sığınırım bu tür iddialardan. Bu, her şeyden önce Allah’a karşı bir küstahlık ve saygısızlıktır. Bunların hepsi Cenâb-ı Hakk’ın lütfudur, ihsanıdır. O muhit ilmin, muhteşem kudretin, baş döndüren iradenin sahibi bizleri istihdam ediyor... Onun için bazılarının kendi perspektiflerinden, kendi değer ölçülerine bağlı olarak söyledikleri şeyler benim için bir mana ifade etmemektedir.”
TEKİN: Allah! Allah! Yanlış anlamıyorsam, bizi, bu işte Allah istihdam ediyor, diyor!
UZUNYAYLALI: Öyle diyor, yanlış anlama yok… Dikkat ederseniz bu cümlede de proje sözcüğü geçti…
TEKİN: O zaman Gülen şöyle mi demek istiyor: Bir: Bu hareket bir projedir; iki, bu proje Fethullah Hoca’nın kafasından çıkmamıştır; üç, projenin sahili Allah’tır; dört, Hoca ve adamlarını bu iş için görevlendiren, onun deyişiyle, bu işte istihdam eden Allah’tır!..
UZUNYAYLALI: Evet, lamı cimi yok, öyle diyor!.. O zaman bir düşünelim: Bu, Allah’a ve Peygamberine yapılmış korkunç bir iftira değil midir? Peki, şimdi ne olacak? Haşa, Allah, kendi projesine sahip çıkmadı mı? Hz. Peygamber, Allah’ın bu projesine niçin destek vermedi? Haşa!.. Allah ve Peygamberi, davalarını kayıp mı etti? Daha da ilerisi insanın aklına geliyor. İşin içinde Amerika, NATO, İsrail, İngiltere, Almanya, Fransa vs. büyük devletler de var. Allah, projesine onları da ortak etmiş ve hepsi bir araya gelerek amaca ulaşamamış!..
TEKİN: Allah’la konuşuyorum, Peygamberle görüşüyorum, evlerimizin kapısını Ebubekirler, Ömerler, Aliler bekliyor… Peygamber statlara Türkçe olimpiyatlarına geliyor… E,ee? Demek hepsi yalan, hepsi de insan avlamak için üretilmiş hikâyeler, üretilmiş rüyalar.
UZUNYAYLALI: Daha neler, neler var? Bir Müslüman olarak benim asabımı alt üst eden, en kutsal değerlerimizi, Rabbimizi, Peygamber Efendimizi, Kuranımızı, dini kaynaklarımızı, ashab-ı kiramı, İslamî şahsiyetleri kullanarak milleti aldatmış olmaları.
TEKİN: Anlaşılan dünyadaki hesap bir şey değil; asıl bu işin hesabı ahrette sorulacaktır… Bir de, Gülen’in siyasi projelerinden biri olan şu dinlerarası diyalog üzerinde dursak…
“Evrensel insanî değerler”
UZUNYAYLALI: İşine geldiği yerde projesini Allah’a ve Peygambere havale edip kişisel sorumluluğunu inkâr eden Gülen’in, siyasi projesinin önemli bir ayağı da, yüzde elli oranında tamamlandığını ileri sürdüğü , ‘Dinlerarası Diyalog, Hanif Dinler vs.’ siyasi söylemidir. Bu söyleme hizmet eden cemaat mensuplarının sıfatı ise ‘Gönül sultanları, barış kahramanları, geleceğin fikir mimarları, geleceğin fikir işçileri, altın nesil’dir. Gülen, bu siyasi hedefi, bu kadrolarla, ‘evrensel insani değerlere sahip kişiler olarak’ tamamlayacakları tezini ileri sürüyor.
TEKİN: İslami değil, ‘Evrensel insani değerlere sahip kişiler!..’ Peki, bu sözün altını nasıl dolduruyorlar?
“Müşterek bir kültür”
UZUNYAYLALI: Okuduklarımızdan anlıyoruz ki, Gülen, dinlerarası diyalogun nihai amacını “Günümüzde müşterek bir kültür doğabilir,” anlayışına dayandırıyor. Gülen’in bu konuda pek çok açıklaması vardır. Özellikle Amerika ve Avrupa ülkelerindeki Müslümanların geleceğiyle ilgili değerlendirmelerinde, “Günümüzde müşterek bir kültür doğabilir” diyerek, farklı kültürlerin bir arada, birbirlerinin farklılıklarını normal kabul ederek yaşayabilecekleri görüşünü savunuyor ve bu savını evrensel insani değerler bağlamında değerlendiriyor. Mesela Amerika örneğinden yola çıkıp şöyle bir örnek veriyor aynı kitabında: “Buradaki çocuklar birbirlerinden farklı düşünebilirler; fakat herkes birbirini kabul eder. Onlar kalkar dans eder, hoplar, zıplarlar; bu bizim kültürümüzde olmadığından dolayı bizim çocuklarımız bir yanda otururlar. Onlar da, mesela, namaz kılarken bizimkileri normal kabul ederler. Bu, yeni bir kültürün doğması demektir… Doğacak ortak kültürde kendimizi daha iyi ifade edebiliriz…”
TEKİN: Böyle bir şey nasıl olabilir ki? Mesela Müslüman gençlerle Hıristiyan gençler birlikte diskoya mı gidecekler!
UZUNYAYLALI: Evet. Bu yeni kültürde bu mümkün olacak. Nitekim Amerika’da bunların altın nesilden bazı gençlerinin, partinin alevli dakikalarında kendilerini tutamayıp, köpük partilerine katıldıklarıyla ilgili haberler ve görselleri medyada çıkmıştı…
TEKİN: Hatırlıyorum… Hoca’nın örneğine dönersek, Hıristiyan gençler piste çıkıp kız arkadaşlarıyla dans ederken, Müslüman gençler de kız arkadaşlarıyla öylece duracak ve dans etmeyecekler, sadece onları izleyecekler.
UZUNYAYLALI: Müslümanlar da, Hıristiyan arkadaşlarını, dans ediyorlar, kız arkadaşları var diye eleştirmeyecekler. Namaz vakti geldiğinde Müslüman gençler namaz için diskoda uygun bir yer bulup namaza duraçalar. Bu sırada bu durumu gören Hıristiyan gençler de onları eleştirmeyecekler…
TEKİN: Anladım! Hoca’nın öngördüğü yeni kültür yahut ortak kültür demek oluyor ki böyle doğacak. Bu, dini referanslara da atıf yapılan bu yorum olduğuna göre, yeni bir İslam anlayışı ortaya sürülüyor! Peki, Hoca’nın bu görüşünün gerçekten İslamî temelleri var mı?
UZUNYAYLALI: Onu da artık din adamlarına sormak gerekir!
TEKİN: Tamam. O kısmı da kapatalım. Son olarak şunu sorayım. Bu adam niçin Amerika’da?
UZUNYAYLALI: Allah’ın projesini Amerikalılarla birlikte gerçekleştirmek için dersek biraz mizah olacak galiba. Gülen’in kitaplarında bu konuda da açıklamaları var. Mesela şöyle diyor Amerika’da bulunmasıyla ilgili olarak: “Bazıları benim Amerika’da sürgün olduğumu söylüyor. Ne sürgünü Allah aşkına?.. Asıl inançsızlık hesabına hareket eden insanlar yapayalnızdır… Evet, Allah bir gurbet yaşatıyor burada bize, size ve hepimize; ama bu gurbet ahrette bir kurbet (yakınlık) vesilesi olabilir.”
TEKİN: Yani Amerika’da bulunuşunu da Allah’ın takdirine bağlıyor ve ilahi misyonunu yerine getirmek için orada bulunduğunu ifade ediyor!
UZUNYAYLALI: Evet. Son olarak şunu vurgulamak isterim: Gülen’in, Allah’a ve Peygamberine ait gösterdiği ve darbe teşebbüsüyle birlikte tarumar olan projesinin, özellikle siyasi ayağı, dış bağlantıları, dinlerarası diyalog, İbrahimi dinler, ortak kültür gibi, adeta yeni bir din kurma gayreti ve söylemi, bu güne kadar tam olarak ele alınıp değerlendirilmedi. Bu konularda, Müslüman toplumu, hatta tüm dünyayı bilgilendirecek bilimsel çalışmaların acilen yapılmasında fayda var. Gülen’in bütün eserleri bu noktalardan incelenmeli ve dinde yol açtığı tahribat tam olarak ortaya konulmalıdır. Eğer onun, Allah’a ve Peygamberine dayandırdığı ve kendi iradesini inkâr ettiği projesinin siyasi söylemi tam olarak ortaya çıkarılmaz ise, bu hareketin lideri ölüp gitse de takip eden ‘keskin inançlılardan’ bir cemaat geride kalacaktır. Ve bu cemaat, son birkaç yüz yılda, İslam dünyasında ortaya çıkan kişi yorumlarına dayalı yeni bir din algısının Türkiye’de ortaya çıkmasına da yol açabileceklerdir. Bu noktada Gülen’in sürüklendiği badiredeki paylarını unutmadan, Türkiye’deki diğer cemaatlerin de, tez zamanda, Kuran’a ve Sünnet’e rücu etmeleri gerekir.
TEKİN: Sayın Uzunyaylalı bu yararlı sohbet ve uyarılarınız için teşekkür ediyorum.
Son zamanlarda gazete ve televizyonlarda Gülen cemaatinin bir zamanlar tepelerinde dolaşmış önemli isimlerin, insanı ürküten ve üzen ifşaatlarına da tanık oluyoruz. Bu ifşaatların FETÖ örgütünün özellikle siyasi görüşlerini öğrenmemiz konusunda bize ufuklar açtığı kuşkusuzdur. Biz de PUSULA Gazetesi olarak, kendi yazar ailemizle, konuyu değerlendirmek istedik ve gazeteci-yazar M. Talât Uzunyaylalı ile FETÖ örgütünün siyasi hedefleri ve İslam dışı görüşlerini konuştuk./ Salih Tekin
Sayın Uzunyaylalı, siz bundan beş altı yıl önce, Gülen Cemaatiyle ilgili bir yazı yazmıştınız ve o yazınız nedeniyle cemaatten bir hayli tepki almıştınız…
UZUNYAYLALI: Evet… Zaman Gazetesi’nin o zamanki Bölge sorumlusu olan arkadaş gazetesinde aleyhimde bir iki de yazı yazmıştı. Bunun üzerine gerek şehirdeki gerekse üniversitedeki cemaat mensupları bana tavır almış, selamı sabahı kesmişlerdi.
TEKİN: Hatırlıyor musunuz, yazının içeriğinde neler vardı?
UZUNYAYLALI: Hatırlıyorum tabii… O yazı, bugünleri haber veren bir yazı idi. Cemaatin özellikle ‘Dinlerarası diyalog, Hanif dinler, ortak yaşama ahlakı’ gibi kafa karıştıran görüşlerini eleştirmiştim. Ayrıca cemaatin ekonominin ve siyasetin bir aktörü haline geldiğine dikkat çekmiş, bundan vaz geçmeleri gerektiğini, İslamî bir cemaatin bankasının, şirketlerinin, televizyonlarının, gazetelerinin olmasının, ticaretten pay almasının mahsurları ve yaklaşmakta olan muhtemel olumsuz sonuçları üzerinde durmuştum…
TEKİN: İsabetli uyarılar da bulunmuşsunuz…
UZUNYAYLALI: Evet, ama bugün daha iyi anlıyoruz ki, FETÖ hareketini Allah’ın başlattığına ve İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in rehberliğinde yürütüldüğüne inanılan bir hareketle yüz yüzeyiz ve bu hareketin kimi mensuplarına akl-ı selimin sesini duyurmanın imkânı da yokmuş.
TEKİN: Bu noktan başlayarak FETÖ hareketinin siyasi görüşleri üzerinde biraz dursak?
“Bu işleri yapan Allah’tır!”
UZUNYAYLALI: Geçen gün Gülen’in “Gurbet Ufukları-3” adlı kitabı elime geçti o kitabını okudum ve bazı notlar aldım. Bu notlar üzerinden giderek birlikte bir değerlendirme yapabiliriz. Hemen şunu söylemek isterim: Gülen, yazdıkları incelendiğinde şu görülecektir. Yaptığı işlerin sorumluluğunu kabul etmiyor, ‘Bu işleri yapan Allah’tır,’ diyor.
TEKİN: Bu sözle neyi kastediyor?
UZUNYAYLALI: Kitabın 61. Sayfasında şöyle diyor: “Bizler bugün Cenâb-ı Hakk’ın çok büyük lütuflarına mazharız. Dünya genelinde Allah’ın izniyle gerçekleştirilen faaliyetlere bakın. Başkaları bu işlerin arkasındaki ‘Sahib-i Hakî’yi göremediklerinden, ‘Nasıl olur da böyle büyük bir proje hayata geçirilebilir?’ diye şaşkınlıklarını ifade ediyorlar… Bu işleri yapan Allah’tır…” Dikkat ederseniz, bu ifadelerin arasında iki husus öne çıkmaktadır. Birincisi, Gülen kendi hareketini ‘büyük bir proje’ olarak görüyor ve bu büyük projenin sahibi olarak da ‘Bu işleri yapan Allah’tır’ diyerek sorumluluğu üzerinden atıyor!
TEKİN: İlginç…
UZUNYAYLALI: Evet, gerçekten ilginç. Kitabın yetmişinci sayfasında bu görüşünü biraz daha sağlamlaştırıyor. Şöyle diyor: “Bizler bilerek bilmeyerek bu işin içine itildik. Bilerek deyişim milyonda bir dahi olsa iradenin daha doğrusu iradedeki meyelân-ı hayr ve şerrin hakkını vermek içindir. Yoksa bugün gelinen nokta karşısında biz irademizin hissesini biliyoruz. Kendi kabiliyetimizin farkındayız. Eğitim seviyemiz, idrak ufkumuz hepsi meydanda. Meseleye bir de bu açıdan bakınca, bizim irademizin hiç dahli yok bu işlerde desek sezadır…”
TEKİN: Yaptığı işlerde kendi iradesinin hiç dahli olmadığını ileri sürüyor!..
UZUNYAYLALI: Maalesef. Dahası var. Aynı sayfada şu sözleri de yer alıyor Gülen’in: “Bu büyük bir proje, bir cami hocasının kafasından çıkmış olamaz! diyorlar. Doğru. Ben hayatımın hiçbir döneminde bu faaliyetlerin benim projem olduğunu, benim kafamdan çıktığını iddia etmedim ki, Allah’a sığınırım bu tür iddialardan. Bu, her şeyden önce Allah’a karşı bir küstahlık ve saygısızlıktır. Bunların hepsi Cenâb-ı Hakk’ın lütfudur, ihsanıdır. O muhit ilmin, muhteşem kudretin, baş döndüren iradenin sahibi bizleri istihdam ediyor... Onun için bazılarının kendi perspektiflerinden, kendi değer ölçülerine bağlı olarak söyledikleri şeyler benim için bir mana ifade etmemektedir.”
TEKİN: Allah! Allah! Yanlış anlamıyorsam, bizi, bu işte Allah istihdam ediyor, diyor!
UZUNYAYLALI: Öyle diyor, yanlış anlama yok… Dikkat ederseniz bu cümlede de proje sözcüğü geçti…
TEKİN: O zaman Gülen şöyle mi demek istiyor: Bir: Bu hareket bir projedir; iki, bu proje Fethullah Hoca’nın kafasından çıkmamıştır; üç, projenin sahili Allah’tır; dört, Hoca ve adamlarını bu iş için görevlendiren, onun deyişiyle, bu işte istihdam eden Allah’tır!..
UZUNYAYLALI: Evet, lamı cimi yok, öyle diyor!.. O zaman bir düşünelim: Bu, Allah’a ve Peygamberine yapılmış korkunç bir iftira değil midir? Peki, şimdi ne olacak? Haşa, Allah, kendi projesine sahip çıkmadı mı? Hz. Peygamber, Allah’ın bu projesine niçin destek vermedi? Haşa!.. Allah ve Peygamberi, davalarını kayıp mı etti? Daha da ilerisi insanın aklına geliyor. İşin içinde Amerika, NATO, İsrail, İngiltere, Almanya, Fransa vs. büyük devletler de var. Allah, projesine onları da ortak etmiş ve hepsi bir araya gelerek amaca ulaşamamış!..
TEKİN: Allah’la konuşuyorum, Peygamberle görüşüyorum, evlerimizin kapısını Ebubekirler, Ömerler, Aliler bekliyor… Peygamber statlara Türkçe olimpiyatlarına geliyor… E,ee? Demek hepsi yalan, hepsi de insan avlamak için üretilmiş hikâyeler, üretilmiş rüyalar.
UZUNYAYLALI: Daha neler, neler var? Bir Müslüman olarak benim asabımı alt üst eden, en kutsal değerlerimizi, Rabbimizi, Peygamber Efendimizi, Kuranımızı, dini kaynaklarımızı, ashab-ı kiramı, İslamî şahsiyetleri kullanarak milleti aldatmış olmaları.
TEKİN: Anlaşılan dünyadaki hesap bir şey değil; asıl bu işin hesabı ahrette sorulacaktır… Bir de, Gülen’in siyasi projelerinden biri olan şu dinlerarası diyalog üzerinde dursak…
“Evrensel insanî değerler”
UZUNYAYLALI: İşine geldiği yerde projesini Allah’a ve Peygambere havale edip kişisel sorumluluğunu inkâr eden Gülen’in, siyasi projesinin önemli bir ayağı da, yüzde elli oranında tamamlandığını ileri sürdüğü , ‘Dinlerarası Diyalog, Hanif Dinler vs.’ siyasi söylemidir. Bu söyleme hizmet eden cemaat mensuplarının sıfatı ise ‘Gönül sultanları, barış kahramanları, geleceğin fikir mimarları, geleceğin fikir işçileri, altın nesil’dir. Gülen, bu siyasi hedefi, bu kadrolarla, ‘evrensel insani değerlere sahip kişiler olarak’ tamamlayacakları tezini ileri sürüyor.
TEKİN: İslami değil, ‘Evrensel insani değerlere sahip kişiler!..’ Peki, bu sözün altını nasıl dolduruyorlar?
“Müşterek bir kültür”
UZUNYAYLALI: Okuduklarımızdan anlıyoruz ki, Gülen, dinlerarası diyalogun nihai amacını “Günümüzde müşterek bir kültür doğabilir,” anlayışına dayandırıyor. Gülen’in bu konuda pek çok açıklaması vardır. Özellikle Amerika ve Avrupa ülkelerindeki Müslümanların geleceğiyle ilgili değerlendirmelerinde, “Günümüzde müşterek bir kültür doğabilir” diyerek, farklı kültürlerin bir arada, birbirlerinin farklılıklarını normal kabul ederek yaşayabilecekleri görüşünü savunuyor ve bu savını evrensel insani değerler bağlamında değerlendiriyor. Mesela Amerika örneğinden yola çıkıp şöyle bir örnek veriyor aynı kitabında: “Buradaki çocuklar birbirlerinden farklı düşünebilirler; fakat herkes birbirini kabul eder. Onlar kalkar dans eder, hoplar, zıplarlar; bu bizim kültürümüzde olmadığından dolayı bizim çocuklarımız bir yanda otururlar. Onlar da, mesela, namaz kılarken bizimkileri normal kabul ederler. Bu, yeni bir kültürün doğması demektir… Doğacak ortak kültürde kendimizi daha iyi ifade edebiliriz…”
TEKİN: Böyle bir şey nasıl olabilir ki? Mesela Müslüman gençlerle Hıristiyan gençler birlikte diskoya mı gidecekler!
UZUNYAYLALI: Evet. Bu yeni kültürde bu mümkün olacak. Nitekim Amerika’da bunların altın nesilden bazı gençlerinin, partinin alevli dakikalarında kendilerini tutamayıp, köpük partilerine katıldıklarıyla ilgili haberler ve görselleri medyada çıkmıştı…
TEKİN: Hatırlıyorum… Hoca’nın örneğine dönersek, Hıristiyan gençler piste çıkıp kız arkadaşlarıyla dans ederken, Müslüman gençler de kız arkadaşlarıyla öylece duracak ve dans etmeyecekler, sadece onları izleyecekler.
UZUNYAYLALI: Müslümanlar da, Hıristiyan arkadaşlarını, dans ediyorlar, kız arkadaşları var diye eleştirmeyecekler. Namaz vakti geldiğinde Müslüman gençler namaz için diskoda uygun bir yer bulup namaza duraçalar. Bu sırada bu durumu gören Hıristiyan gençler de onları eleştirmeyecekler…
TEKİN: Anladım! Hoca’nın öngördüğü yeni kültür yahut ortak kültür demek oluyor ki böyle doğacak. Bu, dini referanslara da atıf yapılan bu yorum olduğuna göre, yeni bir İslam anlayışı ortaya sürülüyor! Peki, Hoca’nın bu görüşünün gerçekten İslamî temelleri var mı?
UZUNYAYLALI: Onu da artık din adamlarına sormak gerekir!
TEKİN: Tamam. O kısmı da kapatalım. Son olarak şunu sorayım. Bu adam niçin Amerika’da?
UZUNYAYLALI: Allah’ın projesini Amerikalılarla birlikte gerçekleştirmek için dersek biraz mizah olacak galiba. Gülen’in kitaplarında bu konuda da açıklamaları var. Mesela şöyle diyor Amerika’da bulunmasıyla ilgili olarak: “Bazıları benim Amerika’da sürgün olduğumu söylüyor. Ne sürgünü Allah aşkına?.. Asıl inançsızlık hesabına hareket eden insanlar yapayalnızdır… Evet, Allah bir gurbet yaşatıyor burada bize, size ve hepimize; ama bu gurbet ahrette bir kurbet (yakınlık) vesilesi olabilir.”
TEKİN: Yani Amerika’da bulunuşunu da Allah’ın takdirine bağlıyor ve ilahi misyonunu yerine getirmek için orada bulunduğunu ifade ediyor!
UZUNYAYLALI: Evet. Son olarak şunu vurgulamak isterim: Gülen’in, Allah’a ve Peygamberine ait gösterdiği ve darbe teşebbüsüyle birlikte tarumar olan projesinin, özellikle siyasi ayağı, dış bağlantıları, dinlerarası diyalog, İbrahimi dinler, ortak kültür gibi, adeta yeni bir din kurma gayreti ve söylemi, bu güne kadar tam olarak ele alınıp değerlendirilmedi. Bu konularda, Müslüman toplumu, hatta tüm dünyayı bilgilendirecek bilimsel çalışmaların acilen yapılmasında fayda var. Gülen’in bütün eserleri bu noktalardan incelenmeli ve dinde yol açtığı tahribat tam olarak ortaya konulmalıdır. Eğer onun, Allah’a ve Peygamberine dayandırdığı ve kendi iradesini inkâr ettiği projesinin siyasi söylemi tam olarak ortaya çıkarılmaz ise, bu hareketin lideri ölüp gitse de takip eden ‘keskin inançlılardan’ bir cemaat geride kalacaktır. Ve bu cemaat, son birkaç yüz yılda, İslam dünyasında ortaya çıkan kişi yorumlarına dayalı yeni bir din algısının Türkiye’de ortaya çıkmasına da yol açabileceklerdir. Bu noktada Gülen’in sürüklendiği badiredeki paylarını unutmadan, Türkiye’deki diğer cemaatlerin de, tez zamanda, Kuran’a ve Sünnet’e rücu etmeleri gerekir.
TEKİN: Sayın Uzunyaylalı bu yararlı sohbet ve uyarılarınız için teşekkür ediyorum.