
Bana hep bana…/Evli olup bekâr kalsam
Çalışmadan zengin olsam/Çok yiyerek zayıflasam,
…
Aşk zili çaldı, dedim git be
Rujum mujum her şeyim var kuzum
Rusya’daki üniversiteler, Alman üniversiteleri örnek alınarak 1700’lerden itibaren kurulmaya başlanmıştı. Bu nedenle üniversitelerde dil ağırlıklı olarak Almancaydı. Daha sonraları da Fransız kültürü etkisi ile Rus aydınları kendi dilini ihmal ederek Almanca ve Fransızca konuşma ve yazmaya ağırlık vermişti. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Rusya on dokuzuncu yüzyılda Tolstoy, Turganyev, Puşkin, Dostoyevski, Çehov, Gogol gibi dünya çapında çok büyük yazarlar çıkarmayı başarmıştı. Dünya büyük bir şaşkınlık içine girmiş, kendi dilinde eğitim bile veremeyen Rusya’nın Rusça yazan bu kadar başarılı yazarları nasıl yetiştirdiğinin cevabını aramaya başlamıştı. Ruslar buna cevap olarak: Bu sorunun cevabı halkta gizli, bizim halkımızın ninnisi, masalı, türküsü, halk ozanı geleneği çok güçlü biz temelde bu kültürleri gençlerimize çok iyi vermekteyiz. Gençlerimize kültürel temellerimizi sağlam verdiğimiz için sonraki süreçteki olumsuz gelişmeler onlarda çok fazla tahribat yapmamaktadır, demişlerdi.
Bizim gençlerimiz televizyon, sosyal ortam, aile düzeni vb. durumlar nedeni ile ninnisinden, masalından, türküsünden ayrı düşmeye başladı. Dahası gençlerimiz geçmişimizin irfan dolu kültürü yerine bugün yukarıda bahsi geçen şarkı sözünde olduğu gibi kalitesi düşük, kültürel ve ahlaki hiçbir değeri olmayan sözlerle zihnini meşgul etmektedir. Şarkıda çalışmadan zengin; evlenmeden mutlu olma özlemi dile getirilmekte, gençlerin bilinçaltına böyle bir hayatın özlemi yerleştirilmektedir. Sözlerde ahlaki bir değer olmadığı gibi, dedim git be, rujum mujum her şeyim var kuzum gibi, şiirsel özelliği olmayan, argo kokan sözcüklerle hem onların müzik zevkini hem de subliminal mesajlarla ahlaki davranışlarını öldürmektedir.
Toplulukların kendine ait bir yapısı vardır. Bu yapı zamanla insan yetiştirme modelini oluşturmaktadır. Bu ortama giren bir kişi, çok farklı bir geçmişe sahip olsa bile o kişinin davranışının birçoğunu içinde bulunmuş olduğu ortam belirler. Bu kültürel yapı bir anda değil, binlerce yılda, milyonlarca kişinin aynı hareketleri tekrar etmesiyle oluşmuş bir yapıdır. Bu yapının bozulması ve içinde barındırdığı insanlara hükmedememesi o kişilerin kültürel yozlaşmaya uğramasına, bireylerin birbirlerinden farklı ve birbirlerine aykırı hareketler sergilemesine neden olur. Bu da toplumların ayrışmalarını, çözülmelerini hızlandırır.
Kültür, öğrenme ve sosyal kalıtım yolu ile nesillere aktarılmaktadır. Güzel ve olumlu kültürlerin devamlılığı bir milletin bekası için önemli roller oynarken, olumsuz kültürlerin devam etmesi toplumların gelişimine ayak bağı olmaktadır. Kültürlerde maddesel unsurların değiştirilmesi (daktilodan bilgisayara geçiş) çok daha kolay olurken, davranış ve inançların değiştirilmesi ise oldukça geniş bir zaman dilimini gerekli kılmaktadır. Kız çocuklarının okula gönderilmeme durumu kaç yüz yıldır bir türlü aşamadığımız kültürel saplantımız olmaktadır.
Kültürün değişime ve dönüşüme uğraması kaçınılmazdır. Fakat söylenilenin değil, söyleyenin ön plana çıktığı, sözün güzelliğinin fiziğin güzelliğine kurban edildiği ortamlarda, hikmetli sözlerin ve onun şairlerinin yerini manken tipli şarkıcılar almakta, bu şartlarda geleceğimiz büyük bir çıkmaza sürüklenmektedir.
Çalışmadan zengin olsam/Çok yiyerek zayıflasam,
…
Aşk zili çaldı, dedim git be
Rujum mujum her şeyim var kuzum
Rusya’daki üniversiteler, Alman üniversiteleri örnek alınarak 1700’lerden itibaren kurulmaya başlanmıştı. Bu nedenle üniversitelerde dil ağırlıklı olarak Almancaydı. Daha sonraları da Fransız kültürü etkisi ile Rus aydınları kendi dilini ihmal ederek Almanca ve Fransızca konuşma ve yazmaya ağırlık vermişti. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Rusya on dokuzuncu yüzyılda Tolstoy, Turganyev, Puşkin, Dostoyevski, Çehov, Gogol gibi dünya çapında çok büyük yazarlar çıkarmayı başarmıştı. Dünya büyük bir şaşkınlık içine girmiş, kendi dilinde eğitim bile veremeyen Rusya’nın Rusça yazan bu kadar başarılı yazarları nasıl yetiştirdiğinin cevabını aramaya başlamıştı. Ruslar buna cevap olarak: Bu sorunun cevabı halkta gizli, bizim halkımızın ninnisi, masalı, türküsü, halk ozanı geleneği çok güçlü biz temelde bu kültürleri gençlerimize çok iyi vermekteyiz. Gençlerimize kültürel temellerimizi sağlam verdiğimiz için sonraki süreçteki olumsuz gelişmeler onlarda çok fazla tahribat yapmamaktadır, demişlerdi.
Bizim gençlerimiz televizyon, sosyal ortam, aile düzeni vb. durumlar nedeni ile ninnisinden, masalından, türküsünden ayrı düşmeye başladı. Dahası gençlerimiz geçmişimizin irfan dolu kültürü yerine bugün yukarıda bahsi geçen şarkı sözünde olduğu gibi kalitesi düşük, kültürel ve ahlaki hiçbir değeri olmayan sözlerle zihnini meşgul etmektedir. Şarkıda çalışmadan zengin; evlenmeden mutlu olma özlemi dile getirilmekte, gençlerin bilinçaltına böyle bir hayatın özlemi yerleştirilmektedir. Sözlerde ahlaki bir değer olmadığı gibi, dedim git be, rujum mujum her şeyim var kuzum gibi, şiirsel özelliği olmayan, argo kokan sözcüklerle hem onların müzik zevkini hem de subliminal mesajlarla ahlaki davranışlarını öldürmektedir.
Toplulukların kendine ait bir yapısı vardır. Bu yapı zamanla insan yetiştirme modelini oluşturmaktadır. Bu ortama giren bir kişi, çok farklı bir geçmişe sahip olsa bile o kişinin davranışının birçoğunu içinde bulunmuş olduğu ortam belirler. Bu kültürel yapı bir anda değil, binlerce yılda, milyonlarca kişinin aynı hareketleri tekrar etmesiyle oluşmuş bir yapıdır. Bu yapının bozulması ve içinde barındırdığı insanlara hükmedememesi o kişilerin kültürel yozlaşmaya uğramasına, bireylerin birbirlerinden farklı ve birbirlerine aykırı hareketler sergilemesine neden olur. Bu da toplumların ayrışmalarını, çözülmelerini hızlandırır.
Kültür, öğrenme ve sosyal kalıtım yolu ile nesillere aktarılmaktadır. Güzel ve olumlu kültürlerin devamlılığı bir milletin bekası için önemli roller oynarken, olumsuz kültürlerin devam etmesi toplumların gelişimine ayak bağı olmaktadır. Kültürlerde maddesel unsurların değiştirilmesi (daktilodan bilgisayara geçiş) çok daha kolay olurken, davranış ve inançların değiştirilmesi ise oldukça geniş bir zaman dilimini gerekli kılmaktadır. Kız çocuklarının okula gönderilmeme durumu kaç yüz yıldır bir türlü aşamadığımız kültürel saplantımız olmaktadır.
Kültürün değişime ve dönüşüme uğraması kaçınılmazdır. Fakat söylenilenin değil, söyleyenin ön plana çıktığı, sözün güzelliğinin fiziğin güzelliğine kurban edildiği ortamlarda, hikmetli sözlerin ve onun şairlerinin yerini manken tipli şarkıcılar almakta, bu şartlarda geleceğimiz büyük bir çıkmaza sürüklenmektedir.