
Geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel'le 1 saat 45 dakika görüşme gerçekleştirdi. Erdoğan toplantıda Ankara ile Brüksel arasında 2016'da varılan anlaşmayla Türkiye'ye 6 milyar Euro yardım öngören anlaşmanın yenilenmesini ve ek talep olarak daha fazla maddi yardımda bulunulmasını istedi. İngiliz basını ve Avrupa'nın pek çok gazetesi bu konuda anlaşma sağlanamadığına dair geniş yer ayırdılar.
Öncelikle şu hususu belirtmek de fayda var ki 6 milyar lira verilse dahi bu para mültecileri ülkelerine göndermek için harcanmalıdır. Paranın verilip veya verilmemesinden ziyade mültecilerin artık ülkeye yük olmaya başladığını ve halkın büyük çoğunluğunun da bu yükten muzdarip olduğunu görüyoruz. Mülteciler evlerine dönsün mü diye referandum yapılsa yüzde doksan evet cevabı çıkacaktır.
Türkiye'de mültecilere barındırılması için Avrupa Birliği'nden yeterli maddi yardım talebinde bulunmaktansa, Suriye'de temin edilen güvenli bölgenin inşa aşamasına yardım talep edilip tüm göçmenleri güvenli bölgeye gönderme çalışması yapılmalıdır. Bu çalışma mültecilerin tekrar kendi topraklarına dönüp düzenlerini kurma açısından da önemli olacaktır. Avrupa kapılarına dayanan 100 Bin göçmene bakıp da "tümü gitmek istiyormuş" veya "Türkiye'den gitmek istiyorlar" gibi bir algı da gerçeği yansıtmıyor. Çünkü 3.5 milyon mültecinin içerisinde 100 Bin kişinin Avrupa kapılarına dayanması Avrupa'nın eteklerinin tutuşması açısından yeterlidir. Ancak ülkemiz açısından 100 bin kişi büyütülecek bir sayı değildir.
Konuyu siyasi mecraya çekip Suriyeli göçmenler üzerinden Reis'in politikalarına karşı muhalefet eden kişilerden farklı olarak halkın beklentisi anlaşılmalıdır. "Artık Suriyeli göçmenler ülkelerine dönmeli" diyenlerin insanlık düşmanı ilan edilmesi ülkemize yapılan haksızlıktır. Çünkü halk bombaların yağdığı bölgelere değil de güvenli bölgeye gönderilmesini istiyor. Güvenli bölge olmasa veya ülkelerine gidecek göçmenler risk altında olsa elbette onlara bakmak yine görevimizdir.
Öncelikle şu hususu belirtmek de fayda var ki 6 milyar lira verilse dahi bu para mültecileri ülkelerine göndermek için harcanmalıdır. Paranın verilip veya verilmemesinden ziyade mültecilerin artık ülkeye yük olmaya başladığını ve halkın büyük çoğunluğunun da bu yükten muzdarip olduğunu görüyoruz. Mülteciler evlerine dönsün mü diye referandum yapılsa yüzde doksan evet cevabı çıkacaktır.
Türkiye'de mültecilere barındırılması için Avrupa Birliği'nden yeterli maddi yardım talebinde bulunmaktansa, Suriye'de temin edilen güvenli bölgenin inşa aşamasına yardım talep edilip tüm göçmenleri güvenli bölgeye gönderme çalışması yapılmalıdır. Bu çalışma mültecilerin tekrar kendi topraklarına dönüp düzenlerini kurma açısından da önemli olacaktır. Avrupa kapılarına dayanan 100 Bin göçmene bakıp da "tümü gitmek istiyormuş" veya "Türkiye'den gitmek istiyorlar" gibi bir algı da gerçeği yansıtmıyor. Çünkü 3.5 milyon mültecinin içerisinde 100 Bin kişinin Avrupa kapılarına dayanması Avrupa'nın eteklerinin tutuşması açısından yeterlidir. Ancak ülkemiz açısından 100 bin kişi büyütülecek bir sayı değildir.
Konuyu siyasi mecraya çekip Suriyeli göçmenler üzerinden Reis'in politikalarına karşı muhalefet eden kişilerden farklı olarak halkın beklentisi anlaşılmalıdır. "Artık Suriyeli göçmenler ülkelerine dönmeli" diyenlerin insanlık düşmanı ilan edilmesi ülkemize yapılan haksızlıktır. Çünkü halk bombaların yağdığı bölgelere değil de güvenli bölgeye gönderilmesini istiyor. Güvenli bölge olmasa veya ülkelerine gidecek göçmenler risk altında olsa elbette onlara bakmak yine görevimizdir.