
GÜL AHMET
Yeğen Ağa Mahallesinde Ahmet adında biri yaşarmış. Ahmet denince akıllara dürüstlük ve dostluk gelirmiş Ruh güzelliğinin yanında fiziki güzelliğe de sahip olan Ahmet, dünya malına itibar etmezmiş. Ahmet’in güzelliğinden etkilenen bir de mahallede yaşayan kadın varmış. Her fırsatta Ahmet’e laf atar, onu rahatsız edermiş. Ahmet bütün bunlara kulak asmaz, yoluna devam edermiş. Bir gün Ahmet sokaktan geçerken, ahlaksız kadın: “Evim yanıyor!”, diyerek dışarıya fırlamış. Ahmet’e evdeki yangını söndürmesi için yalvarmış.
Ahmet istemeye istemeye evdeki yangını söndürmek için içeriye girmiş. İçeri giren Ahmet, yangının olmadığını görünce kadının gerçek niyetini de anlamış. O an Ahmet, evden çıkmak istediğini söylemiş. Kadın kötülüğüne burada da devam ederek Ahmet’in dışarı çıkmasına izin vermemiş. Ahmet’in kendisiyle birlikte olmasını istemiş. Eğer bu teklifi kabul etmezse, eve zorla girdiğini söyleyip iftira atacağını söylemiş. Bunun üzerine Ahmet, kadına lavabonun yerini göstermesini istemiş. Lavaboya giden Ahmet üzerine orada bulduğu pislikleri sürerek kadının yanına gelmiş. Kadın, Ahmet’ten gelen pis kokulara dayanamayarak onu dışarıya çıkarmış. Üzerine pis kokular sürerek dışarıya çıkan Ahmet’den o an etrafa misk-i amber kokuları yayılmaya başlamış. Ahmet’i görenler kokusundan dolayı ona artık Gül Ahmet demeye başlamış…
KALAYCI
Bakır kapların içleri; kararmaya başlayınca bir düşüncedir alırdı, annelerimizi. Bakır kapların içindeki birikintilerin temizlenmemesi durumunda bunların hastalıklara hatta ölümlere neden olduğu bilinir, önlem alınması gerekirdi. Tam da bu düşüncelerin olduğu zamanlarda kalaycılar çıka gelir bütün endişeler yok olurdu. Kalaycıların ne zaman geleceği ise bilinmez, onlar birden ortaya çıkardı. Ama özellikle ilkbahar ve yaz aylarında gelme ihtimalleri yüksekti. Gelince de çoluk çocuk ve çocuklarıyla gelir mahallerimizi şenlendirirlerdi. Mahalle mahalle dolaşır, uygun gördükleri yere tezgâhlarını kurarlardı. Toprak alanı tercih eder, açtıkları bir çukurun içine ateş yakarak işlerine koyulurlardı.
Erkek, ateşle ilgilenirken kadın ise bütün evlere geldiklerini haber ederdi. Bu sırada mahalle sakinleri ateşin etrafını çoktan sarmış olurdu. Meraklı bakışlar, yanan ateşi daha yakından görebilmek için birbirleriyle adeta yarışırlardı. Kalaycı kadın, geri döndükten kısa bir süre sonra evlerden bakır tencereler gelmeye başlardı. Bu bakır tencereleri, çocukların getirmesi ise farklı bir gururdu onlar için. Kalaycı adam, közlenmiş ocağın üstüne maşasıyla bakırı yaklaştırırdı. Bakır kabın içine, bir çeşit toz dökerek onu silmeye başlardı. Mahalle ileri gelenleri de panayır yerinde yerini alır, kalaycı ile muhabbete koyulurdu. Nereli olduğundan yaşına kadar her şey sırasıyla sorulurdu kalaycıya. Mahalle halkı, günü birlik gelen misafirine ikramda bulunmaktan da geri durmaz üzerine düşeni yapardı. Kalaycı; işini bitirir kaplar yenilenmiş olarak evlerdeki yerini alırdı. Kalaycı; ateşi söndürür, usulca kaybolurdu. Bir daha ne zaman geleceği meçhuldü…
MERHAMET
Rivayet odur ki kunduracılık yapan Derviş Ağa, dükkân bulamadığı için eskicilik yapar. Ağa; Güllülü Han’ın önünde çalışırken, hanın mağazalarında Ermeni ve Rum tüccarlar da bulunurmuş. Bir gün ağa dükkânda çalışırken yemenisinin altı yırtık bir ihtiyar görür. Derviş Ağa, yaşlı ihtiyara:
-Babacığım otur da yemenini yamalayalım, der. İhtiyar yemenisini ağaya verir. Derviş Ağa’da yemeniyi bir güzel tamir eder ve ihtiyara verir. İhtiyar borcunu ödemek ister. Ağa borcunun olmadığını söyleyince, ihtiyar: “Benimle gel.”, diyerek ağanın elinden tutar. Yeğen ağa Mahallesi’ne doğru giderler. İhtiyar, bir evin önünde durur. İçeri girerler, iç içe birkaç odadan sonra bir sandık odasına girerler. Yaşlı adam sandığın kapağını kaldırır ve bir desti dolusu altın görür, ağa. İhtiyar, ağaya dönerek: “Şuradan ücretini al.”, der. Derviş bir avuç altın alır. “Bir daha al.”, diye ısrar edince ihtiyar, ağa bir avuç daha alır. İhtiyar, ağaya dönerek: “Başın darda kaldığı zaman, beni hatırla gelirim.”, diyerek ortadan kaybolur.
Yeğen Ağa Mahallesinde Ahmet adında biri yaşarmış. Ahmet denince akıllara dürüstlük ve dostluk gelirmiş Ruh güzelliğinin yanında fiziki güzelliğe de sahip olan Ahmet, dünya malına itibar etmezmiş. Ahmet’in güzelliğinden etkilenen bir de mahallede yaşayan kadın varmış. Her fırsatta Ahmet’e laf atar, onu rahatsız edermiş. Ahmet bütün bunlara kulak asmaz, yoluna devam edermiş. Bir gün Ahmet sokaktan geçerken, ahlaksız kadın: “Evim yanıyor!”, diyerek dışarıya fırlamış. Ahmet’e evdeki yangını söndürmesi için yalvarmış.
Ahmet istemeye istemeye evdeki yangını söndürmek için içeriye girmiş. İçeri giren Ahmet, yangının olmadığını görünce kadının gerçek niyetini de anlamış. O an Ahmet, evden çıkmak istediğini söylemiş. Kadın kötülüğüne burada da devam ederek Ahmet’in dışarı çıkmasına izin vermemiş. Ahmet’in kendisiyle birlikte olmasını istemiş. Eğer bu teklifi kabul etmezse, eve zorla girdiğini söyleyip iftira atacağını söylemiş. Bunun üzerine Ahmet, kadına lavabonun yerini göstermesini istemiş. Lavaboya giden Ahmet üzerine orada bulduğu pislikleri sürerek kadının yanına gelmiş. Kadın, Ahmet’ten gelen pis kokulara dayanamayarak onu dışarıya çıkarmış. Üzerine pis kokular sürerek dışarıya çıkan Ahmet’den o an etrafa misk-i amber kokuları yayılmaya başlamış. Ahmet’i görenler kokusundan dolayı ona artık Gül Ahmet demeye başlamış…
KALAYCI
Bakır kapların içleri; kararmaya başlayınca bir düşüncedir alırdı, annelerimizi. Bakır kapların içindeki birikintilerin temizlenmemesi durumunda bunların hastalıklara hatta ölümlere neden olduğu bilinir, önlem alınması gerekirdi. Tam da bu düşüncelerin olduğu zamanlarda kalaycılar çıka gelir bütün endişeler yok olurdu. Kalaycıların ne zaman geleceği ise bilinmez, onlar birden ortaya çıkardı. Ama özellikle ilkbahar ve yaz aylarında gelme ihtimalleri yüksekti. Gelince de çoluk çocuk ve çocuklarıyla gelir mahallerimizi şenlendirirlerdi. Mahalle mahalle dolaşır, uygun gördükleri yere tezgâhlarını kurarlardı. Toprak alanı tercih eder, açtıkları bir çukurun içine ateş yakarak işlerine koyulurlardı.
Erkek, ateşle ilgilenirken kadın ise bütün evlere geldiklerini haber ederdi. Bu sırada mahalle sakinleri ateşin etrafını çoktan sarmış olurdu. Meraklı bakışlar, yanan ateşi daha yakından görebilmek için birbirleriyle adeta yarışırlardı. Kalaycı kadın, geri döndükten kısa bir süre sonra evlerden bakır tencereler gelmeye başlardı. Bu bakır tencereleri, çocukların getirmesi ise farklı bir gururdu onlar için. Kalaycı adam, közlenmiş ocağın üstüne maşasıyla bakırı yaklaştırırdı. Bakır kabın içine, bir çeşit toz dökerek onu silmeye başlardı. Mahalle ileri gelenleri de panayır yerinde yerini alır, kalaycı ile muhabbete koyulurdu. Nereli olduğundan yaşına kadar her şey sırasıyla sorulurdu kalaycıya. Mahalle halkı, günü birlik gelen misafirine ikramda bulunmaktan da geri durmaz üzerine düşeni yapardı. Kalaycı; işini bitirir kaplar yenilenmiş olarak evlerdeki yerini alırdı. Kalaycı; ateşi söndürür, usulca kaybolurdu. Bir daha ne zaman geleceği meçhuldü…
MERHAMET
Rivayet odur ki kunduracılık yapan Derviş Ağa, dükkân bulamadığı için eskicilik yapar. Ağa; Güllülü Han’ın önünde çalışırken, hanın mağazalarında Ermeni ve Rum tüccarlar da bulunurmuş. Bir gün ağa dükkânda çalışırken yemenisinin altı yırtık bir ihtiyar görür. Derviş Ağa, yaşlı ihtiyara:
-Babacığım otur da yemenini yamalayalım, der. İhtiyar yemenisini ağaya verir. Derviş Ağa’da yemeniyi bir güzel tamir eder ve ihtiyara verir. İhtiyar borcunu ödemek ister. Ağa borcunun olmadığını söyleyince, ihtiyar: “Benimle gel.”, diyerek ağanın elinden tutar. Yeğen ağa Mahallesi’ne doğru giderler. İhtiyar, bir evin önünde durur. İçeri girerler, iç içe birkaç odadan sonra bir sandık odasına girerler. Yaşlı adam sandığın kapağını kaldırır ve bir desti dolusu altın görür, ağa. İhtiyar, ağaya dönerek: “Şuradan ücretini al.”, der. Derviş bir avuç altın alır. “Bir daha al.”, diye ısrar edince ihtiyar, ağa bir avuç daha alır. İhtiyar, ağaya dönerek: “Başın darda kaldığı zaman, beni hatırla gelirim.”, diyerek ortadan kaybolur.