
Milattan önce Güney Arabistan, tütsünün üretim merkezi olduğu için Romalılar Güney Arabistan’a Arabia Felix (Arabistan mutluluğu) adını vermişlerdi. Umman’ın güneyinde dikenli ağacın gövdesinden elde edilen, göz yaşına benzeyen su damlacıklarına çöl incisi veya tütsü denilmekteydi. Bu damlacıklar tütsünün ana maddesini oluşturmaktaydı. Uzun uğraşılarla çıkarılır, kurutulduktan sonra başta Romalılar olmak üzere birçok yere kervanlarla götürülürdü.
Tütsü Hz. İsa’nın yaşadığı dönemin petrolü konumundaydı. Bugün petrolün nimetini kullanan Araplar o dönemde de tütsü ticaretinden çok büyük gelirler elde etmekteydiler. Tütsüyü özellikle Hristiyanlar, tapınaklarında yakar, gökyüzünü beyaz bir dumanla kaplarlardı. İnsanlar böylece güzel kokular vasıtasıyla tanrıları ile iletişim kurmaya çalışırdı. (Divan şiirinde şairlerin içlerinden gelen âh da beyaz bir duman gibi gök yüzüne yükselerek mazlumun şikayetini Allah’a bildirdiği düşüncesinin altyapısında tütsü yakma ritüelinin etkisi vardır).
Güzel kokan, kokusu günlerce çıkmayan tütsüye o dönemde çok büyük rağbet edilir, onu elde etmek için büyük paralar verilirdi. Güzel kokması için zengin kişiler, bazen evlerin yapımında harcın içine tütsü katardı. Kadınlar parfüm niyetine; hekimler ise şifa olarak kullanırlardı.
Güzel koku araçlarının en meşhurlarından birisi de misktir. Sanskritçe muşg, musk, kelimesi Farsça vasıtasıyla Arapçaya geçmiş, Arapçadan da Türkçeye misk şeklinde şiire, mis şeklinde ise halk diline yerleşmiştir. Halk mis gibi kokuyor derken misk kokusunu işaret etmeye çalışmaktadır.
Misk ceylan göbeğinden elde edilmektedir. Fakat her ceylan göbeğinde misk bulunmamaktadır. Tibet ve Moğol taraflarında bulunan, boynuzsuz, keçiye benzeyen, çenesinin iki yanında aşağıya dişleri olan erkek ceylanın göbeğinde misk bulunmaktadır. Erkek ceylan dişileri cezbetmek (bugün parfüm kullanmanın kısmı amacı da budur), hakimiyet bölgesini belirlemek için bu salgıyı dökmekte bu da çok keskin kokular yaymaktadır.
Çin taraflarındaki ovaların sümbüllerini, güllerini otlayan ceylanın göbeğinde nafe (küçük kese) oluşmaktadır. Bu nafe, ceylanın kanının orada birikmesiyle oluşmaktadır. Nafeler yılda bir defa oluşmakta ve zamanla düşmekteydi. Eskiden avcılar yerlere kazıklar bağlar, göbeği kaşınan hayvanın bu kazıklara sürtünerek nafesini o kazıklara düşmesini sağlarlar, sonra onları toplayarak attarlara (o dönemin eczaneleri) satarlardı.
Ele geçirilmesi çok zor olan misk, tatlı bir rayiha yayar, insanları adeta mest ederdi. Kadınlar için çok değerli bir maddeydi.
Amberin miskle bir bağlantısı olmamakla birlikte genelde güzel kokmaları nedeni ile insanlar, misk ü amber şeklinde ikisini bir arada kullanmaktadır. Amber, Hindistan, Çin, Japonya, Bahama Adaları gibi bölgelerde denizin yüzeyinde bulanan bir maddeden elde edilmektedir.
Amberin ham maddesinin neden meydana geldiği noktasında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bazıları, arıların yüksek yerlerde yapmış oldukları balların şiddetli yağmur neticesinde denize akıp orada erimesiyle kalan tortunun ambere dönüştüğünü söylerken; bazıları da dişli balina denen büyük balinanın bağırsakları vasıtasıyla bunu denize bıraktığını iddia etmektedir.
Dişileri cezbetmek, bölgesini belirlemek isteyen ceylanın miski oluşturması gibi, dişli erkek balinanın da karşı cinsi etkilemek ve bölgesini belirlemek için bu dışkıyı saldığı ihtimali ikinci teoriyi güçlendirmektedir.
Amber de tütsü gibi tıpta çok kullanılmış, insanları cezbetmiştir. Amber zamanla misk ile kullanılmış, kadınlar her dönem onu arar olmuşlardır. Misk ve amber günümüzde hâlâ halkın dilinde kullanılmakta, insanlar bir kere bile kokusunu hissetmemiş oldukları misk ve amberi dillerinden düşürmemektedirler.
Tütsü Hz. İsa’nın yaşadığı dönemin petrolü konumundaydı. Bugün petrolün nimetini kullanan Araplar o dönemde de tütsü ticaretinden çok büyük gelirler elde etmekteydiler. Tütsüyü özellikle Hristiyanlar, tapınaklarında yakar, gökyüzünü beyaz bir dumanla kaplarlardı. İnsanlar böylece güzel kokular vasıtasıyla tanrıları ile iletişim kurmaya çalışırdı. (Divan şiirinde şairlerin içlerinden gelen âh da beyaz bir duman gibi gök yüzüne yükselerek mazlumun şikayetini Allah’a bildirdiği düşüncesinin altyapısında tütsü yakma ritüelinin etkisi vardır).
Güzel kokan, kokusu günlerce çıkmayan tütsüye o dönemde çok büyük rağbet edilir, onu elde etmek için büyük paralar verilirdi. Güzel kokması için zengin kişiler, bazen evlerin yapımında harcın içine tütsü katardı. Kadınlar parfüm niyetine; hekimler ise şifa olarak kullanırlardı.
Güzel koku araçlarının en meşhurlarından birisi de misktir. Sanskritçe muşg, musk, kelimesi Farsça vasıtasıyla Arapçaya geçmiş, Arapçadan da Türkçeye misk şeklinde şiire, mis şeklinde ise halk diline yerleşmiştir. Halk mis gibi kokuyor derken misk kokusunu işaret etmeye çalışmaktadır.
Misk ceylan göbeğinden elde edilmektedir. Fakat her ceylan göbeğinde misk bulunmamaktadır. Tibet ve Moğol taraflarında bulunan, boynuzsuz, keçiye benzeyen, çenesinin iki yanında aşağıya dişleri olan erkek ceylanın göbeğinde misk bulunmaktadır. Erkek ceylan dişileri cezbetmek (bugün parfüm kullanmanın kısmı amacı da budur), hakimiyet bölgesini belirlemek için bu salgıyı dökmekte bu da çok keskin kokular yaymaktadır.
Çin taraflarındaki ovaların sümbüllerini, güllerini otlayan ceylanın göbeğinde nafe (küçük kese) oluşmaktadır. Bu nafe, ceylanın kanının orada birikmesiyle oluşmaktadır. Nafeler yılda bir defa oluşmakta ve zamanla düşmekteydi. Eskiden avcılar yerlere kazıklar bağlar, göbeği kaşınan hayvanın bu kazıklara sürtünerek nafesini o kazıklara düşmesini sağlarlar, sonra onları toplayarak attarlara (o dönemin eczaneleri) satarlardı.
Ele geçirilmesi çok zor olan misk, tatlı bir rayiha yayar, insanları adeta mest ederdi. Kadınlar için çok değerli bir maddeydi.
Amberin miskle bir bağlantısı olmamakla birlikte genelde güzel kokmaları nedeni ile insanlar, misk ü amber şeklinde ikisini bir arada kullanmaktadır. Amber, Hindistan, Çin, Japonya, Bahama Adaları gibi bölgelerde denizin yüzeyinde bulanan bir maddeden elde edilmektedir.
Amberin ham maddesinin neden meydana geldiği noktasında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bazıları, arıların yüksek yerlerde yapmış oldukları balların şiddetli yağmur neticesinde denize akıp orada erimesiyle kalan tortunun ambere dönüştüğünü söylerken; bazıları da dişli balina denen büyük balinanın bağırsakları vasıtasıyla bunu denize bıraktığını iddia etmektedir.
Dişileri cezbetmek, bölgesini belirlemek isteyen ceylanın miski oluşturması gibi, dişli erkek balinanın da karşı cinsi etkilemek ve bölgesini belirlemek için bu dışkıyı saldığı ihtimali ikinci teoriyi güçlendirmektedir.
Amber de tütsü gibi tıpta çok kullanılmış, insanları cezbetmiştir. Amber zamanla misk ile kullanılmış, kadınlar her dönem onu arar olmuşlardır. Misk ve amber günümüzde hâlâ halkın dilinde kullanılmakta, insanlar bir kere bile kokusunu hissetmemiş oldukları misk ve amberi dillerinden düşürmemektedirler.