
Güzellik, sanat, zarafet, aslında Yüce Allah’ın eşsiz yaratışında sayısız örnekleriyle gözükür. Bir anlamda onlar, ilâhî cemâlin, yeryüzüne yansıma biçimleridir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de insanı en güzel surette yarattığını bildiren Allah (cc) dağların yaratılışı ve yapısından bahsederken de, “İşte bu her şeyi en sağlam şekilde yapan Allah’ın sanatıdır.” buyurmaktadır. (Neml.88) Zerreden kürreye O’nun yarattığı canlı cansız her şeyde farklı bir güzellik, bambaşka bir harikalık, insanı âciz bırakan bir sanat görülür. O kadar ki mecazî bir ifade de olsa Kur’an’da Rabbimiz, “sıbgatullâh” yani Allah’ın boyasından, Allah’ın renginden söz eder ve “Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir?” (Bakara.138) buyurarak beşeriyete meydan okur. Yüce Rabbimiz, yarattığı her şeyi ilk kez yarattığı için, mahlûkattaki her türlü özellik, özgünlük, şekil, renk, zevk, ahenk, güzellik, zarafet O’nun yaratıcı oluşunun en büyük göstergesidir. Zaten Yüce Allah’ın güzel isimlerinden biri olan “el-Bedî”, “ilk defa, eşsiz ve örneksiz yaratan” anlamına gelmektedir. Âyet-i kerimede, “Bedîu’s-semâvâti ve’l-ard.” (Gökleri ve yeri örneksiz yaratandır.) buyrulmaktadır. (Bakara.117) Yüce Allah’ın yarattığı canlı cansız, insan hayvan, dağ taş, kısaca kâinattaki her şey O’nun eşsiz yaratıcılığını açıkça gözler önüne sermekte ve görebilen herkesi hayran bırakmaktadır.
“el-Musavvir” yani “Şekil veren” ismiyle yâd eden Yüce Allah, insanı yaratıp şekillendirdiğini, ölçülü yaptığını, dilediği bir biçimde oluşturduğunu, ona çok güzel biçim verdiğini anlatmakta, (Mümin.64) ana rahminde ceninin oluşum aşamalarını ifade ettikten sonra da kendisini “Ahsenü"l-hâlikîn” yani “En güzel yaratan” olarak yüceltmektedir. (Müminun.14) Yüce Allah Kur’an’ın birçok ayetinde kâinattaki essiz güzellik ve sanatına dikkat çekmiş, yarattığı çeşitli varlıkları insanın dikkatine sunmuştur.
Zâtı güzel olduğu gibi güzellikleri de seven Allah (cc) yarattığı her şeyi en güzel şekilde yaratmakla kalmamış, aynı özelliği, insanın fıtratına da yerleştirmiştir. Tıpkı Yaratıcısı gibi insan da güzeli sever ve güzellikleri görmek, yapmak, üretmek ve yetiştirmek ister.
Güzellik denilince ilk önce akla, cemâl, dengelilik ve zarafet gelir. Zarafet denilince de Rahmet Elçisi. Ondaki güzellik ve zarafet, onun tüm davranışlarına yansımaktaydı. Oturuşu kalkışı, yemesi içmesi, giyimi kuşamı, konuşması susması, tebessümü, tepkisi, saçı sakalı, kısaca her hâl ve hareketi ayrı bir zarafet. Aslında olması gereken, yapay değil de tabiî olan zarafet ve güzelliktir. Görenleri hayran bırakan zarif gülüşü tebessüm şeklindeydi ve yüzündeki bu tebessüm eksik olmazdı. Böylesine bir güzelliğe sahip olan Sevgili Peygamberimiz, “Allah’ım! Benim yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.” diye dua ederdi.
Allah Resulü’nün namaz kılışı, cemaatle namazı kıldırırken saf düzeni, sesi en güzel olan Hz. Bilâl’e ezan okutması, Kur’an’ı okurken sesin güzel kullanılmasına ilişkin tavsiyeleri de her işinde estetik olması açısından büyük önem arz etmektedir.
Netice itibariyle İslâm da sanat ve güzellik tam bir uyum içerisindedir. Tevazu, tabiîlik, sadelik, faydalılık, ferahlık, kullanışlılık, tasarruf ve ihsan ahlâkı, İslâm sanatının hemen her karesinde en vazgeçilmez unsurlar olmuştur. Müslüman işini ve sanatını icra ederken zihninden şu âyet-i kerime hiç çıkmamalıdır. “De ki: (Buyrun) yapın! Amelinizi Allah da Resûlü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.”(Tevbe.105)
“el-Musavvir” yani “Şekil veren” ismiyle yâd eden Yüce Allah, insanı yaratıp şekillendirdiğini, ölçülü yaptığını, dilediği bir biçimde oluşturduğunu, ona çok güzel biçim verdiğini anlatmakta, (Mümin.64) ana rahminde ceninin oluşum aşamalarını ifade ettikten sonra da kendisini “Ahsenü"l-hâlikîn” yani “En güzel yaratan” olarak yüceltmektedir. (Müminun.14) Yüce Allah Kur’an’ın birçok ayetinde kâinattaki essiz güzellik ve sanatına dikkat çekmiş, yarattığı çeşitli varlıkları insanın dikkatine sunmuştur.
Zâtı güzel olduğu gibi güzellikleri de seven Allah (cc) yarattığı her şeyi en güzel şekilde yaratmakla kalmamış, aynı özelliği, insanın fıtratına da yerleştirmiştir. Tıpkı Yaratıcısı gibi insan da güzeli sever ve güzellikleri görmek, yapmak, üretmek ve yetiştirmek ister.
Güzellik denilince ilk önce akla, cemâl, dengelilik ve zarafet gelir. Zarafet denilince de Rahmet Elçisi. Ondaki güzellik ve zarafet, onun tüm davranışlarına yansımaktaydı. Oturuşu kalkışı, yemesi içmesi, giyimi kuşamı, konuşması susması, tebessümü, tepkisi, saçı sakalı, kısaca her hâl ve hareketi ayrı bir zarafet. Aslında olması gereken, yapay değil de tabiî olan zarafet ve güzelliktir. Görenleri hayran bırakan zarif gülüşü tebessüm şeklindeydi ve yüzündeki bu tebessüm eksik olmazdı. Böylesine bir güzelliğe sahip olan Sevgili Peygamberimiz, “Allah’ım! Benim yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.” diye dua ederdi.
Allah Resulü’nün namaz kılışı, cemaatle namazı kıldırırken saf düzeni, sesi en güzel olan Hz. Bilâl’e ezan okutması, Kur’an’ı okurken sesin güzel kullanılmasına ilişkin tavsiyeleri de her işinde estetik olması açısından büyük önem arz etmektedir.
Netice itibariyle İslâm da sanat ve güzellik tam bir uyum içerisindedir. Tevazu, tabiîlik, sadelik, faydalılık, ferahlık, kullanışlılık, tasarruf ve ihsan ahlâkı, İslâm sanatının hemen her karesinde en vazgeçilmez unsurlar olmuştur. Müslüman işini ve sanatını icra ederken zihninden şu âyet-i kerime hiç çıkmamalıdır. “De ki: (Buyrun) yapın! Amelinizi Allah da Resûlü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.”(Tevbe.105)