
Halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanı olan Sn. Recep Tayyip Erdoğan, benim de siyaseti öğrenme ve yetişme zeminim olan Refah Partisi’nde, yönetici olarak siyasete başlamıştır. Refah Partisi’nin bir ekol ve bir okul olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sayın Erdoğan, bu okulun dava ve siyaset kültürüyle kendisini yetiştirmiş, özgüven sahibi, kapsayıcı, toparlayıcı, yenilikçi, üretken, sürükleyici; sistemli bir şekilde çalışan lider bir siyasetçidir.
İlk siyaset deneyimini, 1980’lerin başında Refah Partisi İst. Beyoğlu İlçe Gençlik Kolları Başkanlığıyla yaşamıştır. Orada oluşturduğu deneyim ve kadroyla İstanbul İl Gençlik Teşkilat Başkanlığı görevini üstlenmiş, daha sonra RP Beyoğlu İlçe Başkanlığı ve genç yaşta Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı görevlerini üstlenmiştir.
Sayın Erdoğan, bu dört kademenin her birinde görev yaparken hem siyaset tecrübesi kazanmış, hem yaratıcı bir ruhla, yeni bir siyaset tarzı geliştirmeye çalışmış ve bunu başarmış, hem de sağlam bir kadro oluşturmuştur. Öyle ki, oluşturduğu bu siyaset tarzı, o günkü siyasal partilerin en teşkilatçı ve en çalışkan partisi olan Refah Partisinde, ‘İstanbul Modeli’ olarak algılanmış ve bu model Ülke geneline yaygınlaştırılmıştır. Bu modelle çalışan RP’nin ise, değişik üniversitelerde mastır ve doktora tez konusu olmanın yanında; yurt içinde ve dışındaki pek çok partiyi etkilediği bir gerçektir. Daha sonra RP’nin, Türkiye’nin en büyük partisi olmasında bu modelin katkısı çok büyüktür. Bu, siyasete yeni bir yöntem ve anlayış getirmektir.
Bu duruma Girişimcilik dilinde ‘İç Girişimcilik’ denir. Girişimcilik, yeni bir fikir, yöntem, ürün ya da hizmet üretip piyasayı yeniden oluşturmaktır. İç girişimcilik ise, var olan bir organizasyon içerisinde yaratıcı, yenilikçi, proaktif etkinlik ve yeniliklerle, organizasyonlara yeni kapasite kazandırma ve performanslarını iyileştirip geliştirme çabasıdır. İç girişimcilik, rutin ve olağan olmayan faaliyetleri kapsar ve kurum içerisinde girişimcilik ruhunu yani yaratıcılık, yenilik ve inovasyon davranışını beslemeyi, geliştirmeyi ve artırmayı hedefler. İç girişimci ise, bir eylem adamıdır ve çok hızla harekete geçer. Amaç odaklıdır, asla zorluklara aldırmaz. Filozof, eylemci, planlamacı ve teknisyen yanlarını uzlaştırarak sonuca ulaşmasını bilir. İç girişimci, vizyonla eylemi buluşturma becerisine sahiptir ve yeni fikirlere adanmış bir ruh hali vardır. Bu açıdan bakınca Sayın Erdoğan’ın, kelimenin tam anlamıyla, bütün hayatı boyunca bir ‘siyasal iç girişimci’ olduğu rahatlıkla görülür.
İşte Sayın Erdoğan bu kişiliği, bu tecrübe, bu siyaset tarzı ve bu kadrosuyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını, 1994 Yılında Partisine kazandırmıştır. Bu dört önemli unsurla Sayın Erdoğan, İstanbul’da gerçekten, akıllara durgunluk verecek derecede başarılı bir belediyecilik örneği sergilemiştir. Bu başarısıyla Erdoğan ismi, artık İstanbul şehrinin dışına taşmış, bir uçtan bir uca Anadolu’yu kaplamıştı. Bir yandan kendi partisinde devleşirken, bir yandan da, Anadolu insanının ona gösterdiği sevgi, saygı, ilgi ve beklenti, birilerinin korkulu rüyası haline gelmeye başlamıştı. Önünün kesilmesi için çok yollar denediler, ancak, bu yiğit insana, Cenab-ı Hak sanki özel bir yardım gönderdi de önünü açtı.
Bütün bu tecrübe, destek ve birikimlerle 2001 Yılında Ak Parti’yi kurar kurmaz, halk O’nu iktidara taşıdı. Yaklaşık 12 yıl başbakanlık yaptı. Bu süre zarfında önce devlet-millet kaynaşmasını sağladı. ‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın’ anlayışıyla davrandığı için Ülke insanına yeniden özgüven, kurumlara da yeni kapasite, performans ve aksiyon kazandırdı. Ülkemizde demokratikleşmeden, insan haklarına; ekonomiden, dış siyasete; ulaşımdan, eğitime; tarımdan, turizme her alanda çok ciddi gelişmeler sağladı. Dış dünyada artık gündem belirleyen bir Ülke konumuna Ülkemizi getirdi. Halk vicdanında karşılık bulan bu uygulamalarından dolayı, 13 yıldır girdiği her seçimde, oyunu artırarak zafer üstüne zaferler kazandı. En son 10 Ağustos’ta halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanı unvanını elde etti.
Sayın Erdoğan’ın, günümüzde ve tarihte eşine ender rastlanan bir lider oluşu, 10–28 Ağustos tarihleri arasında bir defa daha ortaya çıkmıştır. Milletle beraber olup, iç ve dış güçlere karşı verdiği mücadele sonunda kazandığı cumhurbaşkanlığını, kendinden öncekiler gibi, bir an önce gidilip oturulacak bir makam olarak görmedi. Anayasa ve yasaların da serbest bıraktığı bu 18 günlük dönemi, çok değerli işler yaparak geçirdi. Önceki cumhurbaşkanları seçilip, arkalarına dahi bakmadan Köşke çıktıkları için, hem partileri, hem de onlara umut bağlayan milyonlar eriyip gitmişerdi. Sayın Erdoğan ise, bir kuyumcu edasıyla, çeşitli görüşme ve istişareler sonucu, kılı kırk yararak Partisini yeniden düzenledi, genel kongresini yaparak sistemleştirdi, yerine geçecek genel başkanı ve başbakanı belirledi. Cumhurbaşkanlığı görevini de en son gün üstlendi. Böylece üstün bir feraset ve basiretle davranarak Partisini ve Ülkeyi büyük bir kaostan kurtarmış, muhalefetin de oyununu bir kere daha bozmuş oldu. Bu da Ülkemizde bir ilktir.
Sayın Erdoğan’ın üreteceği daha nice ilklere birlikte tanıklık edeceğiz.
Selamlar, sevgiler.