
Bugünlerde çok öfkeliyiz, hem Hıristiyanlara hem de Yahudilere!
Öfkemizin nedenleri var; İsrail Kudüs’ün statüsünü değiştirip başkent yapmak ve Mescid-i Aksay’ı enkaza çevirmek istiyor. ABD burnumuzun dibinde koyumuzu kazıyor; Suriye’nin kuzeyinde her gün biraz daha etkisini artıran ve bizim terör örgütü kabul ettiğimiz YPG-PYD güçlerine 809 TIR askeri malzemeye gönderdi, evvelsi gün de 100 TIR silah daha ulaştırdı. Ayrıca çok sayıda uzman göndererek idari teşkilatlanma konularında destek sağlıyor. ABD ve müttefikleri, IŞİD’la mücadele adı altında bizi oyalıyor. Amaçları Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’yi doğrudan hedef olan bir hükümet kurmak!
Avrupa ise AK Parti iktidarını ve Erdoğan’ı istemiyor. 15 Temmuz darbe girişiminde Avrupa ülkelerinin parmağı olduğu herkesçe malum. Türkiye’de siyaseten istedikleri düzenlemeyi yapamayan AB ülkeleri bugünlerde istikralı büyümemizi bloke etmek, ekonomimizi etkilemek çabasında.
***
Evet, bugünlerde çok öfkeliyiz, hem Hıristiyanlara hem de Yahudilere!
Ancak sağduyulu olmanın da tam zamanı. Tüm Hıristiyanları tüm Yahudileri düşman görmek, düşmanın bize benimsetmeye çalıştığı bir bakış açısı. Bu tuzağa düşmemeliyiz. Türkiye’nin dostu olan, en azından hakkı söyleyen Hıristiyanlar ve Yahudiler de var; sesimizi onların sesiyle güçlendirmeliyiz.
Birkaç gündür Taberî’nin Milletler ve Hükümdarlar Tarihi’ni okuyorum. Dördüncü cildin konularından biri, Peygamberimize ilk vahyin gelmesi ve sonrası gelişmeler. Cebrail (as) Hira dağında Peygamberimize gözüküyor ve hitap ediyor. Peygamberimiz gergin bir şekilde evine dönüyor ve olayı eşi, bir diplomat zekâsına sahip, Hazreti Hatice’ye anlatıyor. Hazreti Hatice, henüz Müslümanlıkla tanışmamış, put kültünün bir parçası. Kalkıp bu olayı değerlendirmek üzere, Hıristiyanlığa geçmiş, Tevrat ve İncil üzerine etütlerde bulunmuş, amcasının oğlu Varaka bin Navfel’e gidiyor. Efendimizin yaşadıklarını ona anlatıyor. Navfel, Peygamberimize gözükenin, önceki peygamberle de gözüken Cebrail olduğunu ve Hz. Muhammed’in beklenen son peygamber olduğu müjdesini veriyor…
***
Benim bu hadisede dikkatimi çeken Peygamberimizin yaşadığı ilk vahi tecrübesinin mahiyetiyle ilgili iç sıkıntısının (bana cin mi musallat oldu!) endişesinin giderilmesinde, Hazreti Hatice’nin yürüttüğü diplomasi. Henüz İslam’la şereflenmemiş Hatice’nin, fikrine, zikrine, kişiliğine güvendiği Hıristiyan inancına mensup akrabası Varaka bin Navfel’e gitmesi; onun da tüm samimiyetiyle peygamberimizle ilgili durumu analiz etmesi. Navfel’in bu değerlendirmesi Peygamberimizin üzerinde derhal olumlu bir etkiye sebep olmuş ve gerginliği ortadan kalkmıştır.
Bugün iç ve dış sıkıntılarımız var; burnumuzun dikine gitmek yerine Hazreti Hatice’nin siyasetini iyi analiz edip dersler çıkarak yerinde olur. Dünya neden bizim düşmanımız olsun? Hıristiyanlar, Yahudiler niçin gece gündüz bizim için düşmanlık düşünsün. Bu bir paranoya. Bugün Hıristiyan bir akrabamız olsa, bırakın gidip onu ziyaret edip akıl danışmayı, onunla selamı sabahı çoktan kesmiş ve birbirimizi unutmuş olurduk. Fakat sadece kendi kendimize kulak verirsek, duyacağımız kendi sesimizden başkası olmaz. Sorunlarımızı tek başımıza çözemeyiz; Hazreti Hatice gibi yapıp Navfel’lerle temas kurmaktan çekinmemeliyiz.
Öfkemizin nedenleri var; İsrail Kudüs’ün statüsünü değiştirip başkent yapmak ve Mescid-i Aksay’ı enkaza çevirmek istiyor. ABD burnumuzun dibinde koyumuzu kazıyor; Suriye’nin kuzeyinde her gün biraz daha etkisini artıran ve bizim terör örgütü kabul ettiğimiz YPG-PYD güçlerine 809 TIR askeri malzemeye gönderdi, evvelsi gün de 100 TIR silah daha ulaştırdı. Ayrıca çok sayıda uzman göndererek idari teşkilatlanma konularında destek sağlıyor. ABD ve müttefikleri, IŞİD’la mücadele adı altında bizi oyalıyor. Amaçları Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’yi doğrudan hedef olan bir hükümet kurmak!
Avrupa ise AK Parti iktidarını ve Erdoğan’ı istemiyor. 15 Temmuz darbe girişiminde Avrupa ülkelerinin parmağı olduğu herkesçe malum. Türkiye’de siyaseten istedikleri düzenlemeyi yapamayan AB ülkeleri bugünlerde istikralı büyümemizi bloke etmek, ekonomimizi etkilemek çabasında.
***
Evet, bugünlerde çok öfkeliyiz, hem Hıristiyanlara hem de Yahudilere!
Ancak sağduyulu olmanın da tam zamanı. Tüm Hıristiyanları tüm Yahudileri düşman görmek, düşmanın bize benimsetmeye çalıştığı bir bakış açısı. Bu tuzağa düşmemeliyiz. Türkiye’nin dostu olan, en azından hakkı söyleyen Hıristiyanlar ve Yahudiler de var; sesimizi onların sesiyle güçlendirmeliyiz.
Birkaç gündür Taberî’nin Milletler ve Hükümdarlar Tarihi’ni okuyorum. Dördüncü cildin konularından biri, Peygamberimize ilk vahyin gelmesi ve sonrası gelişmeler. Cebrail (as) Hira dağında Peygamberimize gözüküyor ve hitap ediyor. Peygamberimiz gergin bir şekilde evine dönüyor ve olayı eşi, bir diplomat zekâsına sahip, Hazreti Hatice’ye anlatıyor. Hazreti Hatice, henüz Müslümanlıkla tanışmamış, put kültünün bir parçası. Kalkıp bu olayı değerlendirmek üzere, Hıristiyanlığa geçmiş, Tevrat ve İncil üzerine etütlerde bulunmuş, amcasının oğlu Varaka bin Navfel’e gidiyor. Efendimizin yaşadıklarını ona anlatıyor. Navfel, Peygamberimize gözükenin, önceki peygamberle de gözüken Cebrail olduğunu ve Hz. Muhammed’in beklenen son peygamber olduğu müjdesini veriyor…
***
Benim bu hadisede dikkatimi çeken Peygamberimizin yaşadığı ilk vahi tecrübesinin mahiyetiyle ilgili iç sıkıntısının (bana cin mi musallat oldu!) endişesinin giderilmesinde, Hazreti Hatice’nin yürüttüğü diplomasi. Henüz İslam’la şereflenmemiş Hatice’nin, fikrine, zikrine, kişiliğine güvendiği Hıristiyan inancına mensup akrabası Varaka bin Navfel’e gitmesi; onun da tüm samimiyetiyle peygamberimizle ilgili durumu analiz etmesi. Navfel’in bu değerlendirmesi Peygamberimizin üzerinde derhal olumlu bir etkiye sebep olmuş ve gerginliği ortadan kalkmıştır.
Bugün iç ve dış sıkıntılarımız var; burnumuzun dikine gitmek yerine Hazreti Hatice’nin siyasetini iyi analiz edip dersler çıkarak yerinde olur. Dünya neden bizim düşmanımız olsun? Hıristiyanlar, Yahudiler niçin gece gündüz bizim için düşmanlık düşünsün. Bu bir paranoya. Bugün Hıristiyan bir akrabamız olsa, bırakın gidip onu ziyaret edip akıl danışmayı, onunla selamı sabahı çoktan kesmiş ve birbirimizi unutmuş olurduk. Fakat sadece kendi kendimize kulak verirsek, duyacağımız kendi sesimizden başkası olmaz. Sorunlarımızı tek başımıza çözemeyiz; Hazreti Hatice gibi yapıp Navfel’lerle temas kurmaktan çekinmemeliyiz.