
Nazım Amca ve babamın buluşmasına artık saatler kalmıştı. O gün babam işten izin almış ve erkenden kalkmıştı. Asker arkadaşı geliyordu ve o gün ona bayram olmuştu. Babam arayan kişinin Nazım Amca olduğuna inanmıştı. Nazım Amca saat 10.00’da ESADAŞ firmasıyla yola çıkacaklarını babama haber etmişti. Babam ne olur olmaz diye erkenden terminalin yolunu tutmuştu. Belki de asker arkadaşı daha erken gelip kendisine sürpriz yapacaktı diye düşünmüştü. Saat 11.00 gibi terminale gitmiş ve gelen Erzincan otobüslerine bakmaya başlamıştı. Gözü ve gönlü yolda idi. Kim bilir o bekleyiş ona kaç saat gelmişti. Kim bilir o bekleyiş sırasında nice hatıralar gözünün önünden geçmiş ve mazi canlanmıştı. İlk asker ocağına teslim oluştan ta terhis oluncaya kadar tüm geçmiş bir çırpıda bitirilmiştir. Babam terminalde ki ESADAŞ yazıhanesine kaç kere otobüsü sormuş, kaç kere Nazım Amca’yı aramıştı onu kendi bile bilmiyordu. O anları hep bizlere anlatır dururdu. Aslında otobüs saat 13.00’a yakın Erzurum’da olacaktı, babam onu en iyi bilen biriydi. Olsun sorunca sanki daha erkenden asker arkadaşıyla buluşacağına inanmıştı. Babam o yıllarda taksicilikte yapardı. Yıllarca boş kalan vakitlerinde hep taksi durağında olurdu. Kim bilir kaç kere Erzincan- Erzurum yolunda mekik dokumuştu, onu kendisi bile bilmezdi. Arabaların az olduğu yılların emektar şoförlerinden biriydi babam. Yaz-kış demeden Dadaş sinemasının yanı başında yer alan taksi durağında yolcu beklerdi. Boş durmayı sevmezdi. Helalinden elde edilen kazancın verdiği huzuru insan hiçbir şeyde bulamaz derdi canım babam. Bizleri hiçbir şeye muhtaç etmedi, gece gündüz çabalı durdu. Gece hastane de nöbet tutar, sabah eve uğramdan taksiye çıkardı. Öyle günler olurdu ki biz babamı iki üç gün göremezdik. Zira babam hastaneden çıkınca bazen taksi ile uzun yola yolcu götürür dönüşünde ise yine nöbete giderdi. Babam fedakâr bir insan idi. Çoğu zaman kendini düşünmez, rızkının peşinde koşmaktan zevk alırdı. İşte babam için hayatın özeti buydu, çalışmak ve helalinden kazanmak.
Nazım Amca’yı her yarım saatte bir aramış, mesafeler azalmaya başladığında ise yerinden duramamıştı. O gün Cuma idi ve babam Cuma namazını terminalde kılmaya karar vermişti. Böylelikle zaman geçmiş olacak ve asker arkadaşı kendisine daha da yaklaşacaktı. İşte selalar okunmaya başlamıştı. Abdest alınmış ve caminin yoluna düşülmüştü. Sünnet ve farzlar kılınmış, dualar edildikten sonra hızlıca Erzincan otobüslerinin geleceği peronun önüne gidilmişti. Nazım Amca, Şehriye Teyze ve Sevil Ablalarda ise farklı heyecanlı bekleyiş vardı. Acaba onları nasıl karşılayacaklardı. Nazım Amca’nın yıllardır özlemle andığı Haydar Amca nasıl biriydi ve aralarında ki bu samimiyet nasıl oluşmuştu. İşte tüm soruların cevap bulacağı o büyük gün gelmişti. Tercan, Aşkale ve Ilıca tabelaları görülmüş ve otobüs terminal yoluna girmişti. İnsanların koşuşturmaları, korna sesleri, kısık sesle çalan radyonun sesi, otobüs içinde ki yolcuların konuşmaları birbirine karışmış bir halde idi. Muavinin başka bir seferde yine birlikte olma temennisinde bulunduğu anonsu ile artık terminale gelindiği anlaşılmış ve herkeste bir hareketlilik başlamıştı. Perona giren otobüsün 10.00’da hareket eden Erzincan otobüsü olduğunu babam görmüş hızlıca aracın yanına gelmişti. Bir an önce kapıların açılmasını ve arkadaşı ile özlemin sona ermesini beklemekteydi. O kapı açılma anının ona bir asır gibi geldiği hep söylerdi babam. Sanki şoför onun bu halini biliyor da açmıyor gibi düşünmüştü. Kapı camına yapışmış gibiydi. Nazım Amca ise sağa sola bakınmış ve etrafta bekleyen kalabalıkta arkadaşını tanımaya çalışıyordu. İlk an yolcuların ayaklanmasından dolayı birbirlerini görememişlerdi. Babam kapı açılır açılmaz orta taraftan otobüse girmiş bir çırpı da yolcuların içinde kardeşim dediği asker arkadaşını bulmak istemişti. Hâlbuki Nazım Amca otobüsün ön koltuğunda idi. Babam hızlıca otobüsten inmiş ve yönünü ön tarafa çevirmişti. Yoksa arkadaşı gelen bu otobüste değil miydi? Yoksa telefon da konuştukları bir rüya mıydı? Ya da birileri tarafından oyuna mı getirilmişti? Orta kapı ile ön kapı arasında aklında nice şeyler geçmişti ve bu aklından geçenlere inanmak istemiyordu. Bu kadar yakın iken birden uzaklaşmak babamı çok tedirgin etmişti. Durdu ve kendini toparlayıp otobüsün ön kapısına doğru yürümeye başladı. Babam o koşturmasını Nazım Amca görmüş ve asker arkadaşını yani Haydar’ın bu koşturan kişi olduğunu anlamıştı. Yerinden kalkmayıp babamın gelmesini beklemeye karar vermişti. Kendini tanıtmayıp babamın onu tanımasını bekleyecekti.
Nazım Amca’yı her yarım saatte bir aramış, mesafeler azalmaya başladığında ise yerinden duramamıştı. O gün Cuma idi ve babam Cuma namazını terminalde kılmaya karar vermişti. Böylelikle zaman geçmiş olacak ve asker arkadaşı kendisine daha da yaklaşacaktı. İşte selalar okunmaya başlamıştı. Abdest alınmış ve caminin yoluna düşülmüştü. Sünnet ve farzlar kılınmış, dualar edildikten sonra hızlıca Erzincan otobüslerinin geleceği peronun önüne gidilmişti. Nazım Amca, Şehriye Teyze ve Sevil Ablalarda ise farklı heyecanlı bekleyiş vardı. Acaba onları nasıl karşılayacaklardı. Nazım Amca’nın yıllardır özlemle andığı Haydar Amca nasıl biriydi ve aralarında ki bu samimiyet nasıl oluşmuştu. İşte tüm soruların cevap bulacağı o büyük gün gelmişti. Tercan, Aşkale ve Ilıca tabelaları görülmüş ve otobüs terminal yoluna girmişti. İnsanların koşuşturmaları, korna sesleri, kısık sesle çalan radyonun sesi, otobüs içinde ki yolcuların konuşmaları birbirine karışmış bir halde idi. Muavinin başka bir seferde yine birlikte olma temennisinde bulunduğu anonsu ile artık terminale gelindiği anlaşılmış ve herkeste bir hareketlilik başlamıştı. Perona giren otobüsün 10.00’da hareket eden Erzincan otobüsü olduğunu babam görmüş hızlıca aracın yanına gelmişti. Bir an önce kapıların açılmasını ve arkadaşı ile özlemin sona ermesini beklemekteydi. O kapı açılma anının ona bir asır gibi geldiği hep söylerdi babam. Sanki şoför onun bu halini biliyor da açmıyor gibi düşünmüştü. Kapı camına yapışmış gibiydi. Nazım Amca ise sağa sola bakınmış ve etrafta bekleyen kalabalıkta arkadaşını tanımaya çalışıyordu. İlk an yolcuların ayaklanmasından dolayı birbirlerini görememişlerdi. Babam kapı açılır açılmaz orta taraftan otobüse girmiş bir çırpı da yolcuların içinde kardeşim dediği asker arkadaşını bulmak istemişti. Hâlbuki Nazım Amca otobüsün ön koltuğunda idi. Babam hızlıca otobüsten inmiş ve yönünü ön tarafa çevirmişti. Yoksa arkadaşı gelen bu otobüste değil miydi? Yoksa telefon da konuştukları bir rüya mıydı? Ya da birileri tarafından oyuna mı getirilmişti? Orta kapı ile ön kapı arasında aklında nice şeyler geçmişti ve bu aklından geçenlere inanmak istemiyordu. Bu kadar yakın iken birden uzaklaşmak babamı çok tedirgin etmişti. Durdu ve kendini toparlayıp otobüsün ön kapısına doğru yürümeye başladı. Babam o koşturmasını Nazım Amca görmüş ve asker arkadaşını yani Haydar’ın bu koşturan kişi olduğunu anlamıştı. Yerinden kalkmayıp babamın gelmesini beklemeye karar vermişti. Kendini tanıtmayıp babamın onu tanımasını bekleyecekti.