
Aslında öldürülen Talat Paşa değildi, Türk Sadrazamı katledilmişti! Katil Teyleryan görünse de ardında İngiliz, Rus ve bilumum emperyalist vampirler vardı. Milletine hizmet etmiş, yurt dışında aynı duyguyla yaşamını sürdüren bir Osmanlı Sadrazamı öldürülmüştü.
“Talât Paşa Davası duruşması, 2 Haziran 1921’de Berlin’de başladı. Mahkemenin başkan koltuğunda yüksek ceza hâkimi Dr. Lehmberg bulunuyor, yardımcılıklarını ise, ceza hâkimleri Bathe ve Dr. Lachs yapıyordu (Zaptçıoğlu, 1993, s. 12).
Sanık hakkında 31 Mayıs 1870 tarihli Alman Ceza Kanununun 211. maddesinin uygulanması söz konusuydu. 211. maddenin metni şöyledir: “Adam öldüren kişi, eğer öldürme fiilini kasten yerine getirdiyse cinayet suçundan ölüm cezasına çarptırılır”, yani eğer mahkeme Teilirian’ın Talât Paşa’yı bilerek, önceden planlayarak, kasten öldürdüğüne hükmederse onu ölüm cezasına çarptıracaktı. Alman Ceza Kanunu, cinayet ve adam öldürmeyle ilgili başka maddeler de içermekteydi. Kanunun 212. maddesine göre cinayette kasıt bulunmuyorsa “adam öldürmek” suçundan 5 yıldan hafif olmamak üzere ağır hapis cezasına mahkûm edilecektir.
Öte yandan iddianamenin daha 29 Martta, yani suikastın ikinci haftasında hazır edilmiş olması çok dikkat çekicidir. Savcılık uluslararası kovuşturmaya gerek duymamış ve davayı mümkün olduğunca çabuk kapatabilmek için iddianame en kısa sürede düzenlenmiştir. İddianamede sanık, “15 Mart 1921 tarihinde Charlottenburg’da eski Türk Sadrazamı Talât Paşa’yı kasten öldürmek ve öldürme fiilini tasarlayarak işlemek” ile itham edilmekteydi (Babacan, 2014, s. 255).
İddianamede sunulan delillerin tümü cinayet davalarında alışılmışın dışında sanığın itiraflarına dayanmaktaydı. Zaten suçüstü yakalandığı için katilin başka türlü davranmasına imkân yoktu.
İddianamede toplam sekiz bilirkişinin, iki bilirkişi tanığın ve aralarında polis memurları, sanığın ev sahibesi ve Talât Paşa’nın eşinin de bulunduğu dokuz tanığın daveti talep edilmişti. Hakiki tanıkların dışındaki sahte tanıkların tümünün sanığın hemşehrileri oldukları özellikle göze çarpmaktaydı. Sanık karşısında gerçekten bir şey söyleyebilecek durumdaki tek kişi olan, Talât Paşa’nın eşinin davaya tanık olarak dahi katılmasına müsaade edilmemiştir. Şu halde yargılamanın hukuki seyrinde ilerlemesi mümkün görünmüyordu (Ünal 2004, s. 14-15).
Mahkemede başta Liman Von Sanders olmak üzere çeşitli bilirkişiler ve tanıklar dinlenmiştir. Mahkeme heyeti, başka şahidin dinlenmemesine karar verdikten sonra sıra doktorların Teilirian’ın aklî dengesi hakkındaki raporlarına gelmişti. Alman Ceza Kanununun 51. maddesi “Sanık akli dengesi yerinde değilse işlediği suçtan sorumlu tutulamaz” diyordu. Mahkemede beş saygın ve konusunda uzman doktor, raporlarını okudular. Bilirkişilerden, mahkeme doktoru Robert Stoermer, “Kanaatimce sanık epilepsi(sara) hastasıdır ve yaşadığı vahşetler ruhunda sarsıntılar yaratmıştır” diyordu. Ama bu hastalığın onun iradesini doğrudan etkileme ihtimali yoktu. Nitekim Teilirian, büyük bir irade ve dayanma gücüne sahipti. Cinayet günü cesaretlenmek için konyak içmişti. Doktor, Teilirian’ın ifadelerinden eylemi uzun süredir planladığı sonucunu çıkartmıştı. Kısacası “akli dengesizlik”, Teilirian açısından söz konusu değildi. İşlediği cinayetten sorumluydu (Babacan 2014, s. 260).” (H.Babacan)
“Talât Paşa Davası duruşması, 2 Haziran 1921’de Berlin’de başladı. Mahkemenin başkan koltuğunda yüksek ceza hâkimi Dr. Lehmberg bulunuyor, yardımcılıklarını ise, ceza hâkimleri Bathe ve Dr. Lachs yapıyordu (Zaptçıoğlu, 1993, s. 12).
Sanık hakkında 31 Mayıs 1870 tarihli Alman Ceza Kanununun 211. maddesinin uygulanması söz konusuydu. 211. maddenin metni şöyledir: “Adam öldüren kişi, eğer öldürme fiilini kasten yerine getirdiyse cinayet suçundan ölüm cezasına çarptırılır”, yani eğer mahkeme Teilirian’ın Talât Paşa’yı bilerek, önceden planlayarak, kasten öldürdüğüne hükmederse onu ölüm cezasına çarptıracaktı. Alman Ceza Kanunu, cinayet ve adam öldürmeyle ilgili başka maddeler de içermekteydi. Kanunun 212. maddesine göre cinayette kasıt bulunmuyorsa “adam öldürmek” suçundan 5 yıldan hafif olmamak üzere ağır hapis cezasına mahkûm edilecektir.
- madde “tahrik” unsurunu içermekteydi. Maktul, yani Talât Paşa eğer sanığı, katili, ona veya yakınlarına eziyet ya da hakaret etmek yoluyla kışkırttıysa, başka hafifletici nedenler varsa cinayette “tahrik” unsuru olduğu kabul edilecekti. Tahrik sonucu adam öldürmenin cezası altı aydan az olmamak üzere ağır hapisti (Babacan, 2014, s. 252).
Öte yandan iddianamenin daha 29 Martta, yani suikastın ikinci haftasında hazır edilmiş olması çok dikkat çekicidir. Savcılık uluslararası kovuşturmaya gerek duymamış ve davayı mümkün olduğunca çabuk kapatabilmek için iddianame en kısa sürede düzenlenmiştir. İddianamede sanık, “15 Mart 1921 tarihinde Charlottenburg’da eski Türk Sadrazamı Talât Paşa’yı kasten öldürmek ve öldürme fiilini tasarlayarak işlemek” ile itham edilmekteydi (Babacan, 2014, s. 255).
İddianamede sunulan delillerin tümü cinayet davalarında alışılmışın dışında sanığın itiraflarına dayanmaktaydı. Zaten suçüstü yakalandığı için katilin başka türlü davranmasına imkân yoktu.
İddianamede toplam sekiz bilirkişinin, iki bilirkişi tanığın ve aralarında polis memurları, sanığın ev sahibesi ve Talât Paşa’nın eşinin de bulunduğu dokuz tanığın daveti talep edilmişti. Hakiki tanıkların dışındaki sahte tanıkların tümünün sanığın hemşehrileri oldukları özellikle göze çarpmaktaydı. Sanık karşısında gerçekten bir şey söyleyebilecek durumdaki tek kişi olan, Talât Paşa’nın eşinin davaya tanık olarak dahi katılmasına müsaade edilmemiştir. Şu halde yargılamanın hukuki seyrinde ilerlemesi mümkün görünmüyordu (Ünal 2004, s. 14-15).
Mahkemede başta Liman Von Sanders olmak üzere çeşitli bilirkişiler ve tanıklar dinlenmiştir. Mahkeme heyeti, başka şahidin dinlenmemesine karar verdikten sonra sıra doktorların Teilirian’ın aklî dengesi hakkındaki raporlarına gelmişti. Alman Ceza Kanununun 51. maddesi “Sanık akli dengesi yerinde değilse işlediği suçtan sorumlu tutulamaz” diyordu. Mahkemede beş saygın ve konusunda uzman doktor, raporlarını okudular. Bilirkişilerden, mahkeme doktoru Robert Stoermer, “Kanaatimce sanık epilepsi(sara) hastasıdır ve yaşadığı vahşetler ruhunda sarsıntılar yaratmıştır” diyordu. Ama bu hastalığın onun iradesini doğrudan etkileme ihtimali yoktu. Nitekim Teilirian, büyük bir irade ve dayanma gücüne sahipti. Cinayet günü cesaretlenmek için konyak içmişti. Doktor, Teilirian’ın ifadelerinden eylemi uzun süredir planladığı sonucunu çıkartmıştı. Kısacası “akli dengesizlik”, Teilirian açısından söz konusu değildi. İşlediği cinayetten sorumluydu (Babacan 2014, s. 260).” (H.Babacan)