
Allah hiçbir şeye muhtaç olmayan tek ve yegâne güçtür O Samet’tir. Onun dışında hiç kimse yegâne güç ve kuvvet sahibi değildir, eksiktir ve yardıma muhtaçtır. Kendi gücünü bilen insan haddini de bilir. Haddini bilende neye talip olacağını neyi başarıp neyi başaramayacağını da bilerek istek ve arzuları da ona göre şekillendirir.
Hz. Peygamberin hayatın da bu anlayışı görmekteyiz. Allah resulü duadan tutun, hayatın her alanında insanların birbirlerine ihtiyaçlarının olduğunu bildirmiş ve hatta bir sahabesine “beni de duanda unutma” diyerek insanın birbirine ihtiyacının olduğunu işaret etmiştir.
Modern dünyanın en önemli problemlerinden biride belki de en önemlisi sürekli insana insanın kendi kendine yeteceği telkinin sürekli kulaklarımıza fısıldanarak bizleri de buna inandırmalarıdır. Kendini müstağni gören ve kendi kendine yeteceğine, hatta başkalarına da yeteceğine inanan insanların huzur! Tabloları ortada. Yüce yaratıcının (Sünnetullahı) kâinata koymuş olduğu kanun ve yasalarla, insanların birbirlerine ihtiyaç duyacağını insanın fıtratına yerleştirmiştir.
Dünyanın hengâmesine kapılarak kendimizi unuttuk, her şey yapmacıklaştı. Mutluluğu tüketim ekonomisinde arayarak sadece tabiatı tüketmekle kalmadık, aynı zamanda insan kendini ve kendi değerlerini de merhameti, sevgiyi, saygıyı, aşkı, teslimiyeti, tevekkül gibi değerleri de tüketti ve bunu neticesi olarak artık en basit şeylere çok çabuk sinirleniyor, öfkeleniyor, sabırsız davranıyoruz.
Tahammülümüz, hoşgörümüz, iyimserliğimizi, teslimiyetimizi kalmadı kader inancımızı yeniden gözden geçirme ihtiyacımız var hayatın hep olumsuz yönlerine bakarak, her şeyin arkasında art niyet arar olduk. Böylece hayatı birbirimize dar edip insan insanın yurdu olmaktan çıkıp, insan insanın kurdu olma eğilime girdik. Bu karamsar tablodan kurtulmanın reçetesi aslında elimizde hiçbir yere gitmeye gerek yok, hiçbir problem çözümsüz değil yeter ki doğru tedavi uygulayalım. Bizler yeniden kendi değerlerimizle buluşmalım.
Kur‘an‘da Kehf suresini okuyup içselleştirdiğimizde çağdaş putlardan Allah‘a sığınır, Hz Yusuf as kıssasıyla iffetimizi, Hz Eyüp ile belalara karşı sabrımızı, Hz İbrahim ve İsmail’le teslimiyetimizi, Hz. Musa ile de mücadele azmimiz canlı tutarak hayatın her alanında Efendimiz as ve diğer peygamberlerin hayatlarında ziyadesiyle örnekler bulmak mümkündür.
İslam; İnsana der ki “Sana verilen hiçbir şeyi yersiz ve ölçüsüz tüketemezsin, velev ki akarsudan aldığın abdest için kullandığın su bile olsa!”
İslam; İnsana der ki “Kesinlikle kirletici, yıkıcı olamazsın, hatta bu ayaklarınla bastığın toprağa tükürmek bile olsa!”
İslam; İnsana der ki “ yürüdüğün yolun teneffüs ettiğin havanın içtiğin suyun senin üzerinde hakkı var diyerek her şeyi insanın emrine veren Rabbimiz kâinatı insanın emrine musahhar kılarak emanetine vermiştir. Kısaca İslam; insanlığa “Sen yeryüzünde Allah’ın halifesisin! Yani Yüce Yaratıcının sadece emanetçisi ve temsilcisisin!
Sonsuz kudret sahibi olan Allah insanı İslam’la onurlandırmış kurtuluşun, huzurun İslam’da olduğunu belirtmiştir. Bize düşen vazife, her birimiz, yeniden İslam medeniyetinin rahmet pınarlarını nasıl insanlıkla buluşturmaktır.
Allah insanın dünya ve ahiret mutluğu için kurallar koymuş bu kuralları ise ilahi mesaj ve elçileri ile açıklamıştır. İslam dinin de; dünya için ahiret, ahiret için dünya ihmal edilmez. Ahiret için dünyasını ihmal edenler dünyada sefil, dünyası için ahiretini ihmal edenler ise ahirette rezil olurlar. İnsan kuş misali yerde yürürken ayağa havada uçarken kanada ihtiyacı vardır. İnsanın bedeni dünyaya, ruh ise ahiret yönüne bakar. İşte bu kapsamda insanlığın huzuru için insanlık İslam’a muhtaçtır.
Selam ve dua ile
FIKIH KÖŞEMİZ
Bir kimse bazı meselelerde başka bir mezhebin görüşüne göre amel edebilir mi?
Bir kimsenin belli bir mezhebe bağlanması dini bir gereklilik olmayıp, kişiye amelî hayatında kolaylık sağlayan bir yoldur. Bu anlamda mezhepler ayet ve hadisler göz önünde bulundurularak orya çıkmış yorumlardır. “Hak kabul edilen” bu yorumların hepsi saygıdeğerdir, hepsi “Allah’ın rızasını” temel alan içtihatlar bütünüdür.
Bu çerçevede bir fıkıh mezhebinin bağlısı kendi mezhebindeki bir görüşü uyguladığı zaman sıkıntı yaşayacak ve zorluk çekecekse, o sıkıntı ve zorluğu aşmak için, başka bir fıkıh mezhebinin hükmünü taklit edebilir, bunda mahzur yoktur.
Ancak başka mezheplerin hükümlerini taklit ederken, bir zaruret olmaksızın, keyfî olarak diğer mezheplerin sadece kolay hükümlerini almak ve mezheplerin görüşlerini sonuçta hiçbir fıkıh mezhebine uygun olmayacak bir biçimde birleştirmek yani telfik samimi kulluk duygusuyla bağdaşmayacağı için uygun görülmemiştir.
Hz. Peygamberin hayatın da bu anlayışı görmekteyiz. Allah resulü duadan tutun, hayatın her alanında insanların birbirlerine ihtiyaçlarının olduğunu bildirmiş ve hatta bir sahabesine “beni de duanda unutma” diyerek insanın birbirine ihtiyacının olduğunu işaret etmiştir.
Modern dünyanın en önemli problemlerinden biride belki de en önemlisi sürekli insana insanın kendi kendine yeteceği telkinin sürekli kulaklarımıza fısıldanarak bizleri de buna inandırmalarıdır. Kendini müstağni gören ve kendi kendine yeteceğine, hatta başkalarına da yeteceğine inanan insanların huzur! Tabloları ortada. Yüce yaratıcının (Sünnetullahı) kâinata koymuş olduğu kanun ve yasalarla, insanların birbirlerine ihtiyaç duyacağını insanın fıtratına yerleştirmiştir.
Dünyanın hengâmesine kapılarak kendimizi unuttuk, her şey yapmacıklaştı. Mutluluğu tüketim ekonomisinde arayarak sadece tabiatı tüketmekle kalmadık, aynı zamanda insan kendini ve kendi değerlerini de merhameti, sevgiyi, saygıyı, aşkı, teslimiyeti, tevekkül gibi değerleri de tüketti ve bunu neticesi olarak artık en basit şeylere çok çabuk sinirleniyor, öfkeleniyor, sabırsız davranıyoruz.
Tahammülümüz, hoşgörümüz, iyimserliğimizi, teslimiyetimizi kalmadı kader inancımızı yeniden gözden geçirme ihtiyacımız var hayatın hep olumsuz yönlerine bakarak, her şeyin arkasında art niyet arar olduk. Böylece hayatı birbirimize dar edip insan insanın yurdu olmaktan çıkıp, insan insanın kurdu olma eğilime girdik. Bu karamsar tablodan kurtulmanın reçetesi aslında elimizde hiçbir yere gitmeye gerek yok, hiçbir problem çözümsüz değil yeter ki doğru tedavi uygulayalım. Bizler yeniden kendi değerlerimizle buluşmalım.
Kur‘an‘da Kehf suresini okuyup içselleştirdiğimizde çağdaş putlardan Allah‘a sığınır, Hz Yusuf as kıssasıyla iffetimizi, Hz Eyüp ile belalara karşı sabrımızı, Hz İbrahim ve İsmail’le teslimiyetimizi, Hz. Musa ile de mücadele azmimiz canlı tutarak hayatın her alanında Efendimiz as ve diğer peygamberlerin hayatlarında ziyadesiyle örnekler bulmak mümkündür.
İslam; İnsana der ki “Sana verilen hiçbir şeyi yersiz ve ölçüsüz tüketemezsin, velev ki akarsudan aldığın abdest için kullandığın su bile olsa!”
İslam; İnsana der ki “Kesinlikle kirletici, yıkıcı olamazsın, hatta bu ayaklarınla bastığın toprağa tükürmek bile olsa!”
İslam; İnsana der ki “ yürüdüğün yolun teneffüs ettiğin havanın içtiğin suyun senin üzerinde hakkı var diyerek her şeyi insanın emrine veren Rabbimiz kâinatı insanın emrine musahhar kılarak emanetine vermiştir. Kısaca İslam; insanlığa “Sen yeryüzünde Allah’ın halifesisin! Yani Yüce Yaratıcının sadece emanetçisi ve temsilcisisin!
Sonsuz kudret sahibi olan Allah insanı İslam’la onurlandırmış kurtuluşun, huzurun İslam’da olduğunu belirtmiştir. Bize düşen vazife, her birimiz, yeniden İslam medeniyetinin rahmet pınarlarını nasıl insanlıkla buluşturmaktır.
Allah insanın dünya ve ahiret mutluğu için kurallar koymuş bu kuralları ise ilahi mesaj ve elçileri ile açıklamıştır. İslam dinin de; dünya için ahiret, ahiret için dünya ihmal edilmez. Ahiret için dünyasını ihmal edenler dünyada sefil, dünyası için ahiretini ihmal edenler ise ahirette rezil olurlar. İnsan kuş misali yerde yürürken ayağa havada uçarken kanada ihtiyacı vardır. İnsanın bedeni dünyaya, ruh ise ahiret yönüne bakar. İşte bu kapsamda insanlığın huzuru için insanlık İslam’a muhtaçtır.
Selam ve dua ile
FIKIH KÖŞEMİZ
Bir kimse bazı meselelerde başka bir mezhebin görüşüne göre amel edebilir mi?
Bir kimsenin belli bir mezhebe bağlanması dini bir gereklilik olmayıp, kişiye amelî hayatında kolaylık sağlayan bir yoldur. Bu anlamda mezhepler ayet ve hadisler göz önünde bulundurularak orya çıkmış yorumlardır. “Hak kabul edilen” bu yorumların hepsi saygıdeğerdir, hepsi “Allah’ın rızasını” temel alan içtihatlar bütünüdür.
Bu çerçevede bir fıkıh mezhebinin bağlısı kendi mezhebindeki bir görüşü uyguladığı zaman sıkıntı yaşayacak ve zorluk çekecekse, o sıkıntı ve zorluğu aşmak için, başka bir fıkıh mezhebinin hükmünü taklit edebilir, bunda mahzur yoktur.
Ancak başka mezheplerin hükümlerini taklit ederken, bir zaruret olmaksızın, keyfî olarak diğer mezheplerin sadece kolay hükümlerini almak ve mezheplerin görüşlerini sonuçta hiçbir fıkıh mezhebine uygun olmayacak bir biçimde birleştirmek yani telfik samimi kulluk duygusuyla bağdaşmayacağı için uygun görülmemiştir.