
“Hiçbir kent/medeniyet dışta kalmamak üzere, kıyamet gününden önce hepsini ya helâk edeceğiz yahut da şiddetli bir azapla azaplandıracağız. Bu, kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılıdır. ” (İsra 58)
Talak suresinin 8-12. Ayetlerinde de şu uyarı yapılmıştır:
“Ülkelerden niceleri vardır ki, Rablerinin ve O’nun elçilerinin emrine karşı gelip azmışlar, böylece Biz de onları çetin bir hesaba çekmişiz ve onları benzeri görülmedik bir azapla azaplandırmışız.
Artık o (ülkelerin halkı), yaptığı kötülüğü tattı ve işinin sonucu bir hüsran oldu.
Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır; öyleyse ey iman eden temiz akıl sahipleri, Allah’tan korkun. Doğrusu Allah, size bir zikir (uyaran, hatırlatan ve öğüt veren Kur’an) indirmiştir.
İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için Allah’ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik). Kim iman edip salih bir amelde bulunursa, (Allah) onu içinde süresiz kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir.
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.”
Hud suresinin 100-104 ayetlerinde ise, geçmiş, gelecek ekseninde, şehirlerin öyküsü şu şekilde değerlendirilmiştir:
“Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız (geçmişteki) nesillerin haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış, (hala izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerle bir edilmiş, kalıntısı silinmiş) dir.
Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah’ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiçbir şey sağlayamadı, ‘helak ve kayıplarını’ arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
Onlar, zulüm işlemektelerken, ülkeleri (veya nesilleri) yakaladığı zaman… Rabbinin yakalaması işte böyledir. Gerçekten O’nun yakalaması pek acı, pek şiddetlidir.
Ahiret azabından korkan için bunda kesin ayetler vardır. O, bütün insanların kendisinde toplanacağı bir gündür ve o, gözlemlenebilen bir gündür.
Biz onu sayılı bir sürenin (ecelin) dışında ertelemeyiz.”
Sonuç: Modernite ile birlikte yükselen binalar, insanın din karşısındaki lakaytlığının ve taşkınlığının artması ciddi işaretlerdir. Bu ayetler, imandan ve amel-i salihten kopmuş modern kentlerin tehlike veya azaptan uzak olmadığını, kişi ve bina güvenliğinin, Allah’ın azabı karşısında bir hükmünün olamayacağını göstermektedir. Helak olan kavimler ve onların şehirleri bilinmektedir. ‘Kıyamet şehirleri’ de eski kavimlerin ‘kötülük şehirlerinin’ uğradığı yıkımla yüzleşecektir.
Talak suresinin 8-12. Ayetlerinde de şu uyarı yapılmıştır:
“Ülkelerden niceleri vardır ki, Rablerinin ve O’nun elçilerinin emrine karşı gelip azmışlar, böylece Biz de onları çetin bir hesaba çekmişiz ve onları benzeri görülmedik bir azapla azaplandırmışız.
Artık o (ülkelerin halkı), yaptığı kötülüğü tattı ve işinin sonucu bir hüsran oldu.
Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır; öyleyse ey iman eden temiz akıl sahipleri, Allah’tan korkun. Doğrusu Allah, size bir zikir (uyaran, hatırlatan ve öğüt veren Kur’an) indirmiştir.
İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için Allah’ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik). Kim iman edip salih bir amelde bulunursa, (Allah) onu içinde süresiz kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir.
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.”
Hud suresinin 100-104 ayetlerinde ise, geçmiş, gelecek ekseninde, şehirlerin öyküsü şu şekilde değerlendirilmiştir:
“Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız (geçmişteki) nesillerin haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış, (hala izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerle bir edilmiş, kalıntısı silinmiş) dir.
Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah’ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiçbir şey sağlayamadı, ‘helak ve kayıplarını’ arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
Onlar, zulüm işlemektelerken, ülkeleri (veya nesilleri) yakaladığı zaman… Rabbinin yakalaması işte böyledir. Gerçekten O’nun yakalaması pek acı, pek şiddetlidir.
Ahiret azabından korkan için bunda kesin ayetler vardır. O, bütün insanların kendisinde toplanacağı bir gündür ve o, gözlemlenebilen bir gündür.
Biz onu sayılı bir sürenin (ecelin) dışında ertelemeyiz.”
Sonuç: Modernite ile birlikte yükselen binalar, insanın din karşısındaki lakaytlığının ve taşkınlığının artması ciddi işaretlerdir. Bu ayetler, imandan ve amel-i salihten kopmuş modern kentlerin tehlike veya azaptan uzak olmadığını, kişi ve bina güvenliğinin, Allah’ın azabı karşısında bir hükmünün olamayacağını göstermektedir. Helak olan kavimler ve onların şehirleri bilinmektedir. ‘Kıyamet şehirleri’ de eski kavimlerin ‘kötülük şehirlerinin’ uğradığı yıkımla yüzleşecektir.