
Bazı gerçeklerin dışarıdan daha kolay fark edildiği bilinir. İçerisinde yaşayanların fark etmediğini uzaktan ve yüksekten görmek kolaydır. İranlı yönetmen Majid Majidi’de bize dair hayati veya ölümcül bir gerçeği görmüş ve diyor ki; Türk(!) kanallarındaki diziler Türk milletinin kültürüne ve tarihine ihanettir.
Ne yazık bu tespiti İranlı yönetmen görebiliyor, hayıflanıyor ve uyarıyor. Biz, bizden olduğunu sandıklarımız; yönetmen, senarist, yapımcı, tv yöneticileri görmüyor, göremiyor veya onaylıyor. İçerisine düştüğümüz buhranı “Bizim muhafazakârlığımız dahi “muhafazakâr bir Amerikalı olmak” içindir” sözleriyle (Prof. Süleyman Seyfi Öğün/TV NET) hoca kusursuz olarak ifade ediyor.
Nedir bu Amerika özentisi!
Süleyman Seyfi Öğün, Amerika özentisinin içimize işlemiş habis ur olduğunu, çıkarıp atamadığımızı vurguluyor. Yani ABD’ye bir şey olsa içimizde koca bir boşluk oluşacak. Süleyman Seyfi Öğün, bunun sebebinin ABD ile hesaplaşamamış olmamıza bağlıyor.
Küçük Amerika olduk mu?
CHP’nin 1949 yılındaki kongresinde Nihat Erim’in söylediği ve verdiği röportajda;
“Eğer bir dış felakete uğramazsak, ben memleketin geleceği için çok ümitliyim. Yakın bir gelecekte, Türkiye küçük bir Amerika hâline gelecektir. Bugün biz yalnız değiliz. 1945 ile mukayese ettiğimiz zaman, çok daha iyi vaziyetteyiz.“
Celal Bayar ise 1957’de dönemin gazetelerine de yansıyan konuşmasında (miting); “30 yıl içinde 50 milyonluk küçük bir Amerika olacağız ”diyor.
Belki siyasiler “Küçük Amerika” ifadesini ekonomik olarak gelişmişlik olarak anlıyor ve tarif ediyorlar. Oysa işler farklı gelişiyor. Yeşil Çam’ı kimin öncülük ettiği, yönlendirdiği bilinmez ama yapılan filmler ile “Küçük Amerika” mottosu toplumun hafızasına kazınmaya başlıyor.
Bir karıcı aşmayan minili, süslü kızar, Amerikalı jönleri kopyalayan aktrisler ile tatlı hayat aşı kampanyası başlıyor. Filmler ile Amerikan süt tozu, Ayçiçek ve margarin yağarı da eş zamanlı hayatımıza giriyor. Meşhur Marshall yardımları yani. 1947’de alınan karar ile 1948-51’de yürürlüğe konulan ve süren meşhur antikomünist propagandayı içeren Amerikalılaştırma paketi.
Evet, işte öyle başlayan ve şimdilerde içselleştirdiğimiz yaşam tarzımız sürüp gidiyor. Yaygın diye ifade edilen kanalların hangisini açsanız mini mini etekli, lüks kıyafetler içerisinde güzel kızlar, zengin oğlanlar, lüks arabalar ve muhteşem evlerde süren çirkinlikler saçan diziler. Annenin kızına, babanın oğluna çekişmelerin, binbir entrikanın kanıksatıldığı, ahlakın ve edebin olmadığı özendirilen yaşamlar. İnsanın yok edildiği, kültür ve değerlerinden sıyrılmış Mankurt modelleri evlerimize, beynimize zerk ediliyor.
Gündüz kuşağının saçtığı iğrençlikleri anlatmak dahi yüz kızartmaya yetiyor.
İnsanlığımızdan, kültürümüzden, tarihimizden, bütün değerlerimizden arındırılmaya çalışılan yeni Türk erkek ve kadın tipinin saçtığı tehlikeyi İranlı yönetmen Majid Majidi fark etmiş. TRT 2’de söyleşide tespitlerini aktarıyor Majidi, Türk kanallarındaki dizilerin; Türk milletinin kültürüne ve tarihine büyük ihanet olduğunu, bu dizilerin çok güçlü bir tarihe ve geleneğe sahip Türk karakterini çökerteceğinden endişelendiğini anlatıyor.
Beyler Türk karakteri yok ediliyor farkında mısınız?
Ne yazık bu tespiti İranlı yönetmen görebiliyor, hayıflanıyor ve uyarıyor. Biz, bizden olduğunu sandıklarımız; yönetmen, senarist, yapımcı, tv yöneticileri görmüyor, göremiyor veya onaylıyor. İçerisine düştüğümüz buhranı “Bizim muhafazakârlığımız dahi “muhafazakâr bir Amerikalı olmak” içindir” sözleriyle (Prof. Süleyman Seyfi Öğün/TV NET) hoca kusursuz olarak ifade ediyor.
Nedir bu Amerika özentisi!
Süleyman Seyfi Öğün, Amerika özentisinin içimize işlemiş habis ur olduğunu, çıkarıp atamadığımızı vurguluyor. Yani ABD’ye bir şey olsa içimizde koca bir boşluk oluşacak. Süleyman Seyfi Öğün, bunun sebebinin ABD ile hesaplaşamamış olmamıza bağlıyor.
Küçük Amerika olduk mu?
CHP’nin 1949 yılındaki kongresinde Nihat Erim’in söylediği ve verdiği röportajda;
“Eğer bir dış felakete uğramazsak, ben memleketin geleceği için çok ümitliyim. Yakın bir gelecekte, Türkiye küçük bir Amerika hâline gelecektir. Bugün biz yalnız değiliz. 1945 ile mukayese ettiğimiz zaman, çok daha iyi vaziyetteyiz.“
Celal Bayar ise 1957’de dönemin gazetelerine de yansıyan konuşmasında (miting); “30 yıl içinde 50 milyonluk küçük bir Amerika olacağız ”diyor.
Belki siyasiler “Küçük Amerika” ifadesini ekonomik olarak gelişmişlik olarak anlıyor ve tarif ediyorlar. Oysa işler farklı gelişiyor. Yeşil Çam’ı kimin öncülük ettiği, yönlendirdiği bilinmez ama yapılan filmler ile “Küçük Amerika” mottosu toplumun hafızasına kazınmaya başlıyor.
Bir karıcı aşmayan minili, süslü kızar, Amerikalı jönleri kopyalayan aktrisler ile tatlı hayat aşı kampanyası başlıyor. Filmler ile Amerikan süt tozu, Ayçiçek ve margarin yağarı da eş zamanlı hayatımıza giriyor. Meşhur Marshall yardımları yani. 1947’de alınan karar ile 1948-51’de yürürlüğe konulan ve süren meşhur antikomünist propagandayı içeren Amerikalılaştırma paketi.
Evet, işte öyle başlayan ve şimdilerde içselleştirdiğimiz yaşam tarzımız sürüp gidiyor. Yaygın diye ifade edilen kanalların hangisini açsanız mini mini etekli, lüks kıyafetler içerisinde güzel kızlar, zengin oğlanlar, lüks arabalar ve muhteşem evlerde süren çirkinlikler saçan diziler. Annenin kızına, babanın oğluna çekişmelerin, binbir entrikanın kanıksatıldığı, ahlakın ve edebin olmadığı özendirilen yaşamlar. İnsanın yok edildiği, kültür ve değerlerinden sıyrılmış Mankurt modelleri evlerimize, beynimize zerk ediliyor.
Gündüz kuşağının saçtığı iğrençlikleri anlatmak dahi yüz kızartmaya yetiyor.
İnsanlığımızdan, kültürümüzden, tarihimizden, bütün değerlerimizden arındırılmaya çalışılan yeni Türk erkek ve kadın tipinin saçtığı tehlikeyi İranlı yönetmen Majid Majidi fark etmiş. TRT 2’de söyleşide tespitlerini aktarıyor Majidi, Türk kanallarındaki dizilerin; Türk milletinin kültürüne ve tarihine büyük ihanet olduğunu, bu dizilerin çok güçlü bir tarihe ve geleneğe sahip Türk karakterini çökerteceğinden endişelendiğini anlatıyor.
Beyler Türk karakteri yok ediliyor farkında mısınız?