
Erzurum’da her yıl yeni yıl öncesinde icra edilen ve kentin en köklü dini geleneklerinden biri olan 1001 Hatim, bugün yeniden başlıyor. Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Araştırma Görevlisi Muhammet Nuri Ceylan’ın 2021 yılında kaleme aldığı “Erzurum’da Yeni Yıla Giriş Ritüeli: 1001 Hatim” adlı akademik çalışması, bu geleneğin yalnızca bir dini uygulama olmadığını, kökleri İslamiyet öncesi Türk inanç dünyasına uzanan çok katmanlı bir ritüel olduğunu ortaya koyuyor.

Ceylan’ın çalışmasına göre 1001 Hatim, yeni yıla girerken şehri felaketlerden koruma, bereket ve huzur dileme amacı taşıyan, eski Türk ritüelleri ile İslami anlayışın iç içe geçtiği senkretik (bünyesinde farklı kültür ve inançların unsurlarını birleştirip genellikle kendisini yeni bir pratikle ifade eden melez inanç) bir uygulama niteliği taşıyor.
Eski Türk inançlarının izleri
Araştırmaya göre Türkler, İslamiyet’i kabul etmeden çok önce doğaya ve kozmik düzene kutsallık atfeden bir inanç sistemine sahipti. Irmaklar, dağlar, ağaçlar, gökyüzü, güneş ve ay birer “ruh” taşıyan varlıklar olarak görülüyor, bu unsurlar karşısında saygı ve korunma amaçlı ritüeller gerçekleştiriliyordu. Yaz, kış, bahar gibi mevsim geçişleri ve yılbaşları, Türklerin dini ve toplumsal hayatında özel anlamlar taşıyor; bu dönemlerde törenler ve ayinler düzenleniyordu. Abdülkadir İnan’ın tespitlerine göre bu ritüeller, ya belirli zamanlarda yapılan düzenli ayinler ya da olağanüstü olaylar sonrası gerçekleştirilen özel törenler şeklinde icra ediliyordu.
İslamiyet sonrası dönüşüm
Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra da eski inanç ve ritüellerini tamamen terk etmedi. Aksine, bu uygulamalar İslami değerlerle yoğrularak yeni biçimler kazandı. Nevruz, Hıdırellez, yağmur duaları gibi pratiklerin yanı sıra Erzurum’da ortaya çıkan 1001 Hatim geleneği de bu dönüşümün en dikkat çekici örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Ceylan’a göre bu gelenek, eski Türklerin mekanı kutsama ve koruma anlayışının, Kur’an merkezli bir ibadetle devam ettirilmiş hali niteliğinde.
Pir Ali Baba ve geleneğin doğuşu
1001 Hatim geleneğinin kurucusu olarak Pir Ali Baba kabul ediliyor. Hicri 946 (1539–1540) tarihli vakfiye belgelerine göre asıl adı Mevlana Pir Ali olan bu şahsiyet, 16. yüzyılın başlarında Erzurum’da yaşamış, varlıklı ve saygın bir mutasavvıf olarak biliniyor. Vakfiyelerde Pir Ali Baba’nın sahip olduğu köy ve dükkanların gelirini 1001 Hatim okunması için vakfettiği, geleneğin beş asır önce sistemli biçimde icra edildiği anlaşılıyor. Mezarı bugün Erzurum’un Tuzcu (Dutçu) köyü yakınlarında bulunuyor.

Palandöken’den yükselen duman
Geleneğin ortaya çıkışına dair anlatılar sözlü kültürde önemli yer tutuyor. Rivayetlere göre Pir Ali Baba, rüyasında Palandöken Dağı’ndan yükselen bir dumanın Erzurum’u kapladığını görmüş, bunun bir musibet işareti olduğu yorumlanmış ve çözüm olarak hatimlere başlanmış. Bir başka anlatıda ise Pir Ali Baba’nın, 1001 hafıza birer altın vererek at sırtında şehrin çevresinde hatim okuttuğu aktarılıyor. Amaç, şehri sembolik olarak kuşatmak ve belalardan muhafaza etmekti.
Savaş engelledi ama…
1001 Hatim geleneği, 20. yüzyılın başındaki savaşlar nedeniyle bir süre kesintiye uğradı. Ancak bu kez de bir rüya motifi devreye girdi. Bir imamın rüyasında Pir Ali Baba’nın sitem ettiğini anlatması üzerine, dönemin Erzurum Müftüsü Solakzade öncülüğünde gelenek yeniden başlatıldı. Bu yönüyle 1001 Hatim, her yeni yıla girişte icra edilen bir “yenilenme ritüeli” olarak kabul ediliyor.
Atlı hafızlar ve kutsal mekanlar
Araştırmada, 1001 Hatim’in icra biçimi de ritüelin anlam dünyasını tamamlayan önemli unsurlar arasında gösteriliyor. Rivayetlere göre geleneğin başlangıcında 1001 hafızın görevlendirildiği, her birine birer altın verildiği ve bu hafızların at sırtında şehrin çevresini dolaşarak hatim okuduğu aktarılıyor. Bugün de bu sembolik yapı korunuyor. En son okunan 1001’inci hatim, şehirdeki en güçlü hafızlar arasından seçilen kişiler tarafından icra ediliyor. Hafızların Kur’an’ı kurallarına uygun, eksiksiz ve hatasız okuyabilmesi büyük önem taşıyor. Bunun nedeni ise son hatmin, şehrin tamamını manevi anlamda kuşatma ve muhafaza altına alma işlevi görmesi.
Hafızların at üstünde Erzurum’un farklı yönlerine doğru hareket etmesi, eski Türk inançlarında yer alan dünyanın dört yönlü tasavvuru ile ilişkilendiriliyor. Bu uygulamayla Erzurum’un sembolik olarak çevrelendiği, Kur’an ve dualarla kutsandığı ve koruma altına alındığı düşünülüyor. Ceylan’a göre bu durum, eski Türklerdeki “parça bütüne aittir” anlayışıyla örtüşüyor. Şehrin belirli noktalarında okunan Kur’an’ın etkisinin bütün Erzurum’a yayıldığına inanılıyor. Böylece 1001 Hatim, yalnızca bireysel bir ibadet değil, toplumsal ve mekansal bütünlüğü hedefleyen bir koruma ritüeli haline geliyor.
‘Ayaz Paşa Camii’ simge oldu
1001 Hatim’in en önemli mekanlarından biri Ayaz Paşa Camii. 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında caminin müezzini Abdullah Efendi’nin minareden halkı direnişe çağırması, bu yapıyı tarihsel bir simge haline getirdi. Bu nedenle Ayaz Paşa Camii, hatimlerin merkezlerinden biri olarak kabul ediliyor.
1001 sayısının sırrı: Sonsuzluk ve vahdet
Muhammet Nuri Ceylan’ın çalışmasında, 1001 Hatim geleneğinde tercih edilen sayının tesadüf olmadığı özellikle vurgulanıyor. Türk düşünce dünyasında “bin” sayısı çokluğu, enginliği ve sınırları aşan niceliği temsil ederken, 1001 sayısının merkezinde yer alan “1” rakamı ise vahdeti, yani tekliği simgeliyor. Araştırmada aktarıldığı üzere İslam düşüncesinde önemli bir yere sahip olan vahdet-i vücut anlayışı, Allah’ın tekliği ve her şeyin özünde “bir”e işaret etmesi fikrine dayanıyor. Bu bağlamda 1001 sayısı, çokluk içinde birliği, yani yaratılan her şeyin nihayetinde Allah’a bağlanmasını sembolize ediyor. Ceylan’a göre Kur’an merkezli bir ritüel olan 1001 Hatim’de bu sayının tercih edilmesi, Allah’ın ve kelamının ebediliğine, Kur’an vesilesiyle şehrin ve toplumun sürekli ilahi muhafaza altında tutulması düşüncesine işaret ediyor. Ritüelin isimlendirilmesinde dahi mistik bir mesajın gizli olduğu ifade ediliyor.
Uzun yıllardır 1001 Hatim’e bizzat katılan Lala Paşa Camii imam hatibi Hafız Memduh Karslı da bu noktaya dikkat çekerek, geleneğin sırrının “1” rakamında saklı olduğunu belirtiyor. Karslı’ya göre bu rakam, vahdeti, Allah’ın tekliğini ve kul ile yaratıcı arasındaki derin manevi bağı temsil ediyor.
Manolya Bulut