
Dini hayat ve çelişkiler
Buhara’da havuzlu lüks bir lokantada yemek yiyoruz. İlerimizdeki masaya altı kişilik gayet seçkin gözüken yaşları 35–50 arası bir erkek grup yerleşti. Birden ellerini kaldırdılar ve birisi kısa bir dua okudu; gayet ciddiyetle gerçekleştirilen bu dini seremoni ellerin yüzlere sürülmesiyle sonuçlandı. Dindar bir adam olarak manzaradan inanılmaz mutlu oldum. Ne var ki aynı şahıslar birkaç dakika sonra altı köpüklü bira ile yemeğe başladılar! Derken yemek servisinin arasında küçük kadehler de dönmeye başladı… Bir diğer manzara: Otelimizin bulunduğu sokaktaki mahalle camiine öğlen namazını kılmak üzere gittik. Uzunca sakallı sağ gözü, galiba kör ve uzunlamasına yüzüne inen bir bıçak yarası taşıyan yaşlı bir adam, en arkadaki cemaati uyararak, ön safa gelmesini sağladı ve kızımın arkada namaz kılmasına imkân hazırladı. Aynı şahsı akşamın ilerlemiş saatlerinde yakındaki loş aydınlıktaki parkta şarap şişesi yanında bakışları sabit bir noktaya dikilmiş şekilde gördüm. Galiba yine de Buhara en muhafazakâr şehirdir; çünkü tarihi medreselerin mescitlerinde gençlerin çoğunlukta olduğu bir cemaatle namaz kılan bir hayli insana da rasgeldik.

Ülke ayrıca Hristiyanlık, Budizm ve diğer dinlerin temsilcilerine de ev sahipliği yapıyor. Budistlere rast gelmedik, fakat Taşkent’te, bir akşamüstü yürüyüşünde önümüze çıkan gösterişli bir Rus kilisesine de uğradık. İçi gayet tezyinli kilisede genç cemaat yoktu, bir miktar yaşlı Hıristiyan Özbek vatandaşı huşu içinde akşam ayini gerçekleştiriyordu.

Alkol, sigara ve mutfak kültürü
Özbekistan alkolle barışık bir toplum görüntüsüne sahip. Ana caddelerde çok lüks mağazaların en nadide köşeleri alkol tepeleriyle dikkat çekiyor. Mahalle bakkallarında bile alkol bulmak mümkün. Vakit yatsıyı geçmişti; Semerkand’da kaldığımız otelin yakınındaki mahalle bakkalında ki, bakkal amca da henüz dengesini kaybetmemiş bir sarhoştu, yakalandığımız bir diğer sarhoş müşteri amcanın, Türk-Özbek kardeşliği üzerine attığı ve çok azını anladığımız nutkundan canımızı beş on dakikada anca kurtardık. Sarhoşluk, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinin Orta Asya’daki Türk topluluklarına attığı bir diğer kötü alışkanlık kazığı olmalıdır. Ayrıca Azerbaycan’da, Nahcivan’da da alkol çok tüketiliyor. Yine anladığımız kadarıyla alkol tüketim yaşı oldukça düşük.
Sigaraya gelince: ilk kez sigarasız ülke olarak İran’ın Kuzey Azerbaycan’ını gördüm. Tebriz’de sokakta ve kapalı alanlarda sigara içilmemesi mutluluğumu artırmıştı. Buhara’da, Semerkand’da da aynı manzaraya şahit olunca mutluluğumuz ziyadeleşti. Taşkent’te, sosyal hareketliliğin yoğunlaştığı caddelerdeki mekânların çevresinde kümelenen gençler arasında ise bir miktar sigaralı genç gözümüze ilişti.

Özbeklerin bazı güzel alışkanlıklar: Sigara içmiyorlar, sokakları, mahalle aralarına varıncaya dek, şehirleri tertemizdir. Dikkat ettim, kimse yere bir şey atmıyor. Sağlığın düşmanı tatlı ise hemen hiç yok. Şeker ve unlu gıdaların tüketimiyse çok sınırlı. Sofraya ekmek istenirse bırakıyorlar.
Özbek mutfağı Türk mutfağının kardeşi sayılabilir. Mantısından kebaplarına çorbalarından içeceklerine kadar damak zevkimize hitap eden bir mutfak. Gönül rahatlığıyla lokantalarına girip yenilip içilebilir. Lokantalarda fiyatlar bizdekinin bir benzeri…

Bir ortak değer: Nasreddin Hoca
Bir kaynakta okudum: Türkiye’de Nasreddin Hoca ile ilgili 2 bin civarında fıkra anlatılırken Özbekistan’da 4 bin civarında Nasreddin Hoca fıkrası anlatılıyormuş. Bu ülkede Efendi de denilen Nasreddin Hoca ile Buhara’da, bir parkta, ünlü eşeğinin üzerinde espriler saçarken karşılaştık ve şamatalı epey sohbet ettik. Özbekistan’da anlatılan bir Nasreddin Hoca (Efendi) hikâyesi:
“MİNARELER ORMANI
Emir Timur askerleri ile avda üç-dört yüzden fazla ok atsa da bir tane av avlayamamış.
Son gece avdan dönerken Emir’in attığı oklardan biri bir ceylana isabet edip ceylanı, yere sermiş.
Bu durumdan memnun olan Timur sevinçle emretmiş:
‘Benim okumla ceylan yıkılan yere minare kurulsun!’
Bu fermanı işiten Efendi gülmüş. Timur sinirlenerek sormuş:
‘Niçin benim fermanıma gülüyorsun?’
‘İsabet ok için minare kurulmasını emrettiniz, eğer hatalı giden oklar için de ferman verseydiniz, herhalde şu çölde minareler ormanı meydana gelirdi, ona güldüm,’ diye cevap vermiş, Nasreddin Hoca.”

Özbekistan’da kadın ve erkek olmak
Kadınlar, Özbekistan’da hayatın her noktasında varlıklarını gösteriyor. Taşkent olsun, Semerkand ve Buhara şehirleri olsun, çarşı Pazar hep kadınların elinde dönüyor. Şehirlerin temizliğinden kadınlar sorumlu olduğu gibi çarşıların aktörleri de onlar. Tüm mağazalar, lokantalar, kamu kurumları ağırlıklı olarak kadın istihdam ediyor.
Genç kız buhranından kurtulmuş Özbek kadının giyim kuşamı gayet sadedir. Açık saçıklığa özenen genç kızlar hariç, Özbek kadınları, topuklarına kadar inen bir entari giyiyor ve ekseri kadın başını da, sade bir şekilde örtüyor.
Özbek erkeklerinin kıyafetinde ise fazla bir farklılık yok, erkekler Türkiye’deki gibi giyiniyorlar. Bazen başlarına o ünlü Özbek takkesini giyenlere de rastlanıyor.
Büyük bir saygı gösterdikleri cenaze merasimlerinde de, bel kısmını iple bağladıkları, Özbek cübbesi diyebileceğimiz bir elbise giyme adetleri söz konusu.

Özbekistan’da trafik
Her üç şehirde de trafiğin belli bir yoğunluğu söz konusu. Allahtan bulvarlar şeklinde çok sayıda kent içi yola sahip olduklarından trafik şehirlerde belli bir hızla akıyor.
Taksici milleti ise her yerde olduğu gibi burada da oldukça cingöz. Turist çarpmaya bayılıyorlar. Mesela ilk gittiğimizde Taşkent hava alanından kaldığımız otele elli bin soma gittik, dönerken insaflı bir taksiciye rastlamış olmalıyız ki, sade on bin somumuzu aldı.
Kadın sürücü ise pek fazla yok, erkek sürücüler oldukça sert bir şekilde araba kullanıyor ve trafikte yaptıkları cambazlıklara bakınca biraz sabırları da az kişiler gibi görünüyorlar.
İlginç bir trafik zenginliği de eşeklerin çektiği çektiği kâğıt ve benzeri atık toplayan küçük arabalar.

Özbekistan’a yakışmayan manzaralar
Özbekistan’ın birçok şehrinde ve küçüklü büyüklü yerleşim bölgelerinde elektik ve doğal gaz hatlarının, hatta belki su şebekelerinin, yer altından değil de havadan gitmesi, bu çaptaki bir ülkeye kesinlikle yakışmıyor.
Bir diğer eksiklik ise hava alanları. Başkent Taşkent’in gerek yurt içi gerekse yurt dışı hava alanları bir facia. Hava alanlarındaki hizmet standardı da oldukça düşük.
Özbeklerin Taşkent, Semerkant ve Buhara arasında çalışan yüksek hızlı Afrasiyab adlı trenlerin hizmet standardı oldukça iyi. Kötü olan ise, hızlı trene binerken inerken sürekli polis kontrol noktalarının olması. Öyle bir abartı ki sormayın; 7–8 genç eleman kontrollü geçişlerin kapısının etrafına yığılmış durumda. Birisi pasaporta ve bilete bakıyor. Diğerlerinin hiçbir fonksiyonu yok. Sanki işsiz gençlere iş icat edilmiş gibi. Bu ve benzeri durumlar komünizmden kalma bir tutum ve davranış biçimi olmalı.
Yarın : Maneviyat Sultanlarının Başşehri BUHARA
Buhara’da havuzlu lüks bir lokantada yemek yiyoruz. İlerimizdeki masaya altı kişilik gayet seçkin gözüken yaşları 35–50 arası bir erkek grup yerleşti. Birden ellerini kaldırdılar ve birisi kısa bir dua okudu; gayet ciddiyetle gerçekleştirilen bu dini seremoni ellerin yüzlere sürülmesiyle sonuçlandı. Dindar bir adam olarak manzaradan inanılmaz mutlu oldum. Ne var ki aynı şahıslar birkaç dakika sonra altı köpüklü bira ile yemeğe başladılar! Derken yemek servisinin arasında küçük kadehler de dönmeye başladı… Bir diğer manzara: Otelimizin bulunduğu sokaktaki mahalle camiine öğlen namazını kılmak üzere gittik. Uzunca sakallı sağ gözü, galiba kör ve uzunlamasına yüzüne inen bir bıçak yarası taşıyan yaşlı bir adam, en arkadaki cemaati uyararak, ön safa gelmesini sağladı ve kızımın arkada namaz kılmasına imkân hazırladı. Aynı şahsı akşamın ilerlemiş saatlerinde yakındaki loş aydınlıktaki parkta şarap şişesi yanında bakışları sabit bir noktaya dikilmiş şekilde gördüm. Galiba yine de Buhara en muhafazakâr şehirdir; çünkü tarihi medreselerin mescitlerinde gençlerin çoğunlukta olduğu bir cemaatle namaz kılan bir hayli insana da rasgeldik.

Ülke ayrıca Hristiyanlık, Budizm ve diğer dinlerin temsilcilerine de ev sahipliği yapıyor. Budistlere rast gelmedik, fakat Taşkent’te, bir akşamüstü yürüyüşünde önümüze çıkan gösterişli bir Rus kilisesine de uğradık. İçi gayet tezyinli kilisede genç cemaat yoktu, bir miktar yaşlı Hıristiyan Özbek vatandaşı huşu içinde akşam ayini gerçekleştiriyordu.

Alkol, sigara ve mutfak kültürü
Özbekistan alkolle barışık bir toplum görüntüsüne sahip. Ana caddelerde çok lüks mağazaların en nadide köşeleri alkol tepeleriyle dikkat çekiyor. Mahalle bakkallarında bile alkol bulmak mümkün. Vakit yatsıyı geçmişti; Semerkand’da kaldığımız otelin yakınındaki mahalle bakkalında ki, bakkal amca da henüz dengesini kaybetmemiş bir sarhoştu, yakalandığımız bir diğer sarhoş müşteri amcanın, Türk-Özbek kardeşliği üzerine attığı ve çok azını anladığımız nutkundan canımızı beş on dakikada anca kurtardık. Sarhoşluk, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinin Orta Asya’daki Türk topluluklarına attığı bir diğer kötü alışkanlık kazığı olmalıdır. Ayrıca Azerbaycan’da, Nahcivan’da da alkol çok tüketiliyor. Yine anladığımız kadarıyla alkol tüketim yaşı oldukça düşük.
Sigaraya gelince: ilk kez sigarasız ülke olarak İran’ın Kuzey Azerbaycan’ını gördüm. Tebriz’de sokakta ve kapalı alanlarda sigara içilmemesi mutluluğumu artırmıştı. Buhara’da, Semerkand’da da aynı manzaraya şahit olunca mutluluğumuz ziyadeleşti. Taşkent’te, sosyal hareketliliğin yoğunlaştığı caddelerdeki mekânların çevresinde kümelenen gençler arasında ise bir miktar sigaralı genç gözümüze ilişti.

Özbeklerin bazı güzel alışkanlıklar: Sigara içmiyorlar, sokakları, mahalle aralarına varıncaya dek, şehirleri tertemizdir. Dikkat ettim, kimse yere bir şey atmıyor. Sağlığın düşmanı tatlı ise hemen hiç yok. Şeker ve unlu gıdaların tüketimiyse çok sınırlı. Sofraya ekmek istenirse bırakıyorlar.
Özbek mutfağı Türk mutfağının kardeşi sayılabilir. Mantısından kebaplarına çorbalarından içeceklerine kadar damak zevkimize hitap eden bir mutfak. Gönül rahatlığıyla lokantalarına girip yenilip içilebilir. Lokantalarda fiyatlar bizdekinin bir benzeri…

Bir ortak değer: Nasreddin Hoca
Bir kaynakta okudum: Türkiye’de Nasreddin Hoca ile ilgili 2 bin civarında fıkra anlatılırken Özbekistan’da 4 bin civarında Nasreddin Hoca fıkrası anlatılıyormuş. Bu ülkede Efendi de denilen Nasreddin Hoca ile Buhara’da, bir parkta, ünlü eşeğinin üzerinde espriler saçarken karşılaştık ve şamatalı epey sohbet ettik. Özbekistan’da anlatılan bir Nasreddin Hoca (Efendi) hikâyesi:
“MİNARELER ORMANI
Emir Timur askerleri ile avda üç-dört yüzden fazla ok atsa da bir tane av avlayamamış.
Son gece avdan dönerken Emir’in attığı oklardan biri bir ceylana isabet edip ceylanı, yere sermiş.
Bu durumdan memnun olan Timur sevinçle emretmiş:
‘Benim okumla ceylan yıkılan yere minare kurulsun!’
Bu fermanı işiten Efendi gülmüş. Timur sinirlenerek sormuş:
‘Niçin benim fermanıma gülüyorsun?’
‘İsabet ok için minare kurulmasını emrettiniz, eğer hatalı giden oklar için de ferman verseydiniz, herhalde şu çölde minareler ormanı meydana gelirdi, ona güldüm,’ diye cevap vermiş, Nasreddin Hoca.”

Özbekistan’da kadın ve erkek olmak
Kadınlar, Özbekistan’da hayatın her noktasında varlıklarını gösteriyor. Taşkent olsun, Semerkand ve Buhara şehirleri olsun, çarşı Pazar hep kadınların elinde dönüyor. Şehirlerin temizliğinden kadınlar sorumlu olduğu gibi çarşıların aktörleri de onlar. Tüm mağazalar, lokantalar, kamu kurumları ağırlıklı olarak kadın istihdam ediyor.
Genç kız buhranından kurtulmuş Özbek kadının giyim kuşamı gayet sadedir. Açık saçıklığa özenen genç kızlar hariç, Özbek kadınları, topuklarına kadar inen bir entari giyiyor ve ekseri kadın başını da, sade bir şekilde örtüyor.
Özbek erkeklerinin kıyafetinde ise fazla bir farklılık yok, erkekler Türkiye’deki gibi giyiniyorlar. Bazen başlarına o ünlü Özbek takkesini giyenlere de rastlanıyor.
Büyük bir saygı gösterdikleri cenaze merasimlerinde de, bel kısmını iple bağladıkları, Özbek cübbesi diyebileceğimiz bir elbise giyme adetleri söz konusu.

Özbekistan’da trafik
Her üç şehirde de trafiğin belli bir yoğunluğu söz konusu. Allahtan bulvarlar şeklinde çok sayıda kent içi yola sahip olduklarından trafik şehirlerde belli bir hızla akıyor.
Taksici milleti ise her yerde olduğu gibi burada da oldukça cingöz. Turist çarpmaya bayılıyorlar. Mesela ilk gittiğimizde Taşkent hava alanından kaldığımız otele elli bin soma gittik, dönerken insaflı bir taksiciye rastlamış olmalıyız ki, sade on bin somumuzu aldı.
Kadın sürücü ise pek fazla yok, erkek sürücüler oldukça sert bir şekilde araba kullanıyor ve trafikte yaptıkları cambazlıklara bakınca biraz sabırları da az kişiler gibi görünüyorlar.
İlginç bir trafik zenginliği de eşeklerin çektiği çektiği kâğıt ve benzeri atık toplayan küçük arabalar.

Özbekistan’a yakışmayan manzaralar
Özbekistan’ın birçok şehrinde ve küçüklü büyüklü yerleşim bölgelerinde elektik ve doğal gaz hatlarının, hatta belki su şebekelerinin, yer altından değil de havadan gitmesi, bu çaptaki bir ülkeye kesinlikle yakışmıyor.
Bir diğer eksiklik ise hava alanları. Başkent Taşkent’in gerek yurt içi gerekse yurt dışı hava alanları bir facia. Hava alanlarındaki hizmet standardı da oldukça düşük.
Özbeklerin Taşkent, Semerkant ve Buhara arasında çalışan yüksek hızlı Afrasiyab adlı trenlerin hizmet standardı oldukça iyi. Kötü olan ise, hızlı trene binerken inerken sürekli polis kontrol noktalarının olması. Öyle bir abartı ki sormayın; 7–8 genç eleman kontrollü geçişlerin kapısının etrafına yığılmış durumda. Birisi pasaporta ve bilete bakıyor. Diğerlerinin hiçbir fonksiyonu yok. Sanki işsiz gençlere iş icat edilmiş gibi. Bu ve benzeri durumlar komünizmden kalma bir tutum ve davranış biçimi olmalı.
Yarın : Maneviyat Sultanlarının Başşehri BUHARA