
Kafkaslardaki gelişmeleri yıllardır yakından takip eden gazeteciler, Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırmasını ve bölgedeki gelişmeleri Pusula için değerlendirdi. Ermeni vahşetine tanıklık eden gazeteciler, Azerbaycan’ın Karabağ’ı geri almasının elzem olduğu fikrinde birleşti.
Derleyen: Cihat İncesu

Sevda Güneş İncesu/Pusula Gazetesi Genel Koordinatörü
Rusya şimdi değil doksanlardan beri Ermenistan’da

Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırısının ne anlama geldiğini anlamak için öncelikle Ermenistan’da ki yapıyı bilmek lazım.
Bundan bir süre önce Türkiye’nin Ermenistan ile normalleşme adımlarının atıldığı dönemde 24 Nisan sözde soykırım törenlerini haber takibi için Erivan’a gittim. Bugünü anlamak için Türkiye’nin o gün attığı adımları iyi okumak lazım.
Türkiye, Ermenilere zeytin dalı uzatmış ama bu zeytin dalının bir ucunu da Karabağ’a bağlamıştı. Öyle ki o gün karşılıklı olarak Türkiye Ermenistan milli takım maçları Cumhurbaşkanlığı düzeyinde takip edilmişti.
İşte o günlerde Ermeni halkının nabzını tutmak adına ülkeyi bir baştan bir başa dolaştım. Kars’a sınırı olan Gümrü, Iğdır’a açılan kapı Erivan ve adı anıldığında yürükleri dağlayan işgal altındaki Karabağ…
Özerk bir Cumhuriyet sistemine sahip Karabağ’a Türklerin girişi yasak, vize verilmiyor. Bu nedenle Karabağ’a kaçak girmek zorunda kaldım. Elbette yanımda bölgeyi iyi bilen Ermeni bir rehber vardı.
Ermenistan, işgal öncesi öncelikle Karabağ’a giden Laçin koridoruna karayolu inşa etmiş. Yıllarca süren yol yapımı tamamlanınca Karabağ’a işgal başlamış. 1 milyona yakın Azerbaycan Türkü, evinden yurdundan edilmiş, binlercesi de katledilmiş.

Bu bilgiler ışığında Karabağ’a doğru ilerlerken dikkatimi içinde Rus askerlerinin bulunduğu konvoylar çekmişti. Ağır makineli silahların bulunduğu askeri araçlar birbiri ardına yanımdan geçti. Azerbaycan ve Karabağ sınır hattında ise Rus askerleri hatta keskin nişancıları vardı.
Rusya işgal öncesi geldiği Ermenistan’dan bir daha geri dönmemişti.
Zaman zaman Nahcivan sınır hattında Ermeniler ile kısa süreli çatışmalarının yaşandığını ve sivillerin hedef alındığını birkaç gün önce sınırın diğer yakasında Nahcivan’ın Sederek bölgesinde görmüştüm. Nahçivan’da sınıra yakın köylerdeki evler, keskin sarhoş Ermeni askerleri tarafından adeta kevgire çevrilişti. Halk zaten diken üstünde hayatına devam ediyordu.

Bugün yaşanan savaşın tek tarafı Ermenistan değildir. Rusya bu işin göbeğinde, Ermeni diasporasını ülkesinde barındıran Fransa ise perde arkasındadır. Elbette eş güdümlü İran’ı da unutmamak lazım.
Ermenistan Azerbaycan çatışmasının boyutları Libya’ya, Akdeniz’e kadar uzanmaktadır. Bir avuç Ermeni, kendi gücü ile Azerbaycan’a dolasıyla Türkiye’ye kafa tutması mümkün değildir.
Bir yanda Ege’de diğer yanda Suriye’de, Akdeniz’de var olan Türkiye’nin Kafkaslarda olmaması düşünülemez.
Üstelik mesele sadece Azerbaycan ile kardeş ülke olmamız değildir. İki devlet bir millet söylemi daha derin bağlar içeriyor.
Koca bir dünya biliyor ki hedef seçilen ülke sadece Azerbaycan değildir, Türkiye’de hedefin ortasındandır. Ancak ne Türkiye eski Türkiye ne Azerbaycan eski Azerbeycan’dır.

Macit Gürbüz-Gazeteci /Yazar
Ermeni’nin Türk’e kini hiç bitmedi/bitmez...
3 Mayıs 1992 tarihinde Ermeni çeteler Nahçıvan’a saldırmış, Türkiye sınırına yakın köylere topçu ateşi açmış, ikinci saldırı 18 Mayıs 1992’de Sederek’e düzenlenmişti. Sederek, Türkiye ile Nahçıvan arasındaki sınır bölgesindeydi ve stratejik önemi haizdi. Sederek’in düşmesi durumunda Türkiye ile Nahçıvan arasında sınır bağı kopmuş olacaktı. Sederek’e saldırılar devam ederken, Haydar Aliyev durumun kritik olduğunu ve Sederek’in her an Ermeni güçlerinin eline geçebileceğini belirterek Türkiye’den müdahale talebinde bulunmuştu.

Ben de tası tarağı topladım ve Iğdır temsilcimiz Sayın Cabbar Şıktaş ile beraber Sederek’e gittim. Nahçıvan Genelkurmay Başkanı merhum Elman Abbasov ve yoğun çatışmaların yaşandığı Sederek cephesindeki Azerbaycan Ordusu mensubu yiğitlerle üç gün geçirdik.
Burası oldukça stratejik bir tepe olan Mil tepesi, tıpkı Murov Tepesi gibi.
Azerbaycan askeri ile omuz omuza cephedeyiz. Karşıdaki Ermeni bölgesinden yoğun ateş geliyor. Türk’ün askerinin eli tetikte gözü Ermeni’de. Onun şarjörü dolu, benim filmin bitmiş, şarjör dolduruyorum. Ben hep onların yanında oldum.
Cephede ateş altında dahi
Bu fotoğraf oradan, arkada görülen de Sederek kenti.
Fotoğraftaki yiğitlerden 4’ü şehit oldu. Son asker de ağır yaralı olarak Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesinde tedavi altına alınmıştı. Günlerce ziyaretine gitmiş, bizzat ilgilenmiştim.
Bu şehitlerden elimi omzuna koyduğum babayiğit, fotoğraf çekerken Ermenilerce açılan yoğun top ve keleş ateşi altında kaldığımda beni oradan almış ve hayatımı kurtarmıştı.

Sederek cephesinde ilk savaş muhabirliği deneyimimizi yaşamıştık sevgili Cabbar ile.
Heyecanlı, tehlikeli ve farklı bir deneyimdi.
Ermeniler tarih boyunca Türk’e kin ve nefret kustular, mezalimleri saymakla tükenmez.
Son kitabım Mukatele bu konuda sayısız örnekle doludur.
Ermenilerin acımasızlıkları ve bitmeyen kinleri konusunda kitabımdan bir örnek vermek gerekirse;
Çete Sancağındaki Yazı; “Merhamet Kaldırılmıştır”
Van’ın Muradiye kazasındaki bir olay, yaşananların acımasızlıkta gelinen son noktayı göstermesi bakımından oldukça dehşet verici. Ermeni çeteleri, sancaklarına ‘Merhamet kaldırılmıştır’ yazmıştı. Öyle de davranıyorlardı. Ermeni çeteleri, Muradiye tahsildarlarından Şükrü Efendi’nin babası Yunus Ağa’nın 12 yaşlarındaki kızını tüyler ürperten bir biçimde öldürürler. Kız paramparça edilir, ancak çeteler bu cinayetle ilgili kavga ve tartışmaya girişirler. Tartışma ve kavganın nedeni kurbanın 12 yaşında olması ve işkence değildir. Kızın yeterince işkence edilmeden öldürülmesidir. Çeteler, bu şekilde bir öldürmenin, sancaklarına yazdıkları ‘merhamet kaldırılmıştır’ yazısına ters düştüğü gerekçesiyle kavga etmiştir”.
Buradan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’e seslenmek istiyorum; 30 yıl bekledin, durma artık Dağlık Karabağ’ın işgal altındaki topraklarını geri al bu kez. Ananın ak sütü gibi helaldir.
Bu vesileyle, hayatımı kurtaran Azerbaycan ordusunun kahraman evladını ve tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Gazanız mübarek olsun.

Cabbar Şıktaş/Gazeteci
Ermeniler Haddinizi Aştınız, Bedelini Ödeyeceksiniz
1991 yılından beri aktif olarak sahada çalışan, Azerbaycan ve Ermenistan olaylarını cepheden, siyasi gelişmelere kadar her boyutuyla takip eden gazetecilerden birisiyim.
Yazılarımda taraf olduğum doğrudur. Ancak taraftarlığım gerçeği ortaya koymaktan öte değildi. Taraf olup, objektif habercilik doğrultusunda yaşanan hadiseleri gerçek boyutları ile kaleme aldığınızda, karşınızdakiler ister istemez bunu anlayacaktır.
1991-92 yıllarında Rusların da desteği ile Karabağ’a saldıran Ermeniler verilen sayıların çok daha üstünde binlerce savunmasız insanı katletmişlerdi.
Acımasızlığın, vahşiliğin tavan yaptığı saldırıda, yaşlı, kadın, çocuk, dinlemeden katliam gerçekleştiren Ermeniler, işkence ederek binlerce insanı öldürmüşlerdi. Hamile kadınların karınlarını yarıp çocuklarını çıkarmış, tarifi mümkün olmayan vandallıklarını sergilemişlerdi.
Bir gece ansızın Karabağ’a saldırıya geçen Ermeniler, dünya kamuoyu desteğini de arkalarına alarak hem öldürüyor, hem Azerbaycan’a ait toprakları işgal ediyor ve hem de kamuoyunda mazlumları oynayarak haklı olduklarını lanse etmeye çalışıyorlardı.
Ermeniler Rusların da desteği ile Dağlık Karabağ bölgesinin Hocalı, Şuşa, Hankendi, Ağdam, Fuzuli, Kelbecer ve diğer şehirlerine saldırıyor, topraklarını işgal ediyor ve katliamlar gerçekleştiriyordu.
Azerbaycan'ın ise Ruslardan kalma hafif silahlarla kendilerini müdafaa etmekten başka ellerinden bir şey gelmiyordu.

Aradan 29 yıl geçti...
Artık ne Türkiye eski Türkiye ne de Azerbaycan eski Azerbaycan'dır.
Ermeniler 29 yıl önce yaptıkları katliamları yinelemek için 1994 yılında yapılan ateşkes anlaşmasını yüzlerce kere ihlal etmiş, hukukun üstünlüğünü reddederek bölgede fiili hakimiyeti için sürekli taciz atışları, saldırılar gerçekleştirerek Azerbaycan’ı taciz etmiştir.
Azerbaycan ise 29 yıldır Minsk Grubu'nun da telkini ile diplomasi ile sorunun çözümünden yana olduğunu her fırsatta dile getirmiş, Ermenilerin sınır tanımaz saldırılarını savaş sebebi yapmayarak masada anlaşma yapılması yolunu tercih etmiştir.
Ermeniler, Azerbaycan’ın bu tutumunu "korkuyorlar" olarak yorumlamış olacaklar ki karşılığını da bu saldırganlığını sürekli ve hiç ara vermeden devam ettirmekte buldular.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev artık Karabağ sorununun masa başında çözülmeyeceğini sesli olarak düşünmeye başlamış ve her konuşmasında Ermenistan’ı uyararak Karabağ azad oluncaya kadar bu mücadeleden vazgeçilmeyeceğini belirtmiştir.
Ermeniler bunun bir blöf olduğu düşünmüş ve saldırılarını sıklaştırarak devam ettirmişlerdir. Bardağı taşıran damla Azerbaycanlı generalin şehit edilmesinden sonra başladı. Karşılık verildi ve birçok Ermeni askeri öldürüldü. Ancak Ermeniler yine uslanmadı ve saldırılarına devam ettiler. Hem de öyle ahlaksızca saldırıyorlar ki, savaş kuralı umurlarında bile değil. Doğrudan sivilleri hedef alan Ermeniler önceki gün yine saldırmış ve Azerbaycanlı birçok sivilin yaşamını yitirmesine sebep olmuşlardı.

Artık bardak dolup taştı.
Azerbaycan halkı ve hükümeti tek vücut olmuş, Ermenilerin başlattığı bu savaşın karşılığının verilmesi ve Karabağın özgürlüğüne kavuşuncaya kadar da bu savaşın devam ettirilmesi gerektiği konusunda hem fikir olmuşlardı.
Ermenilerin saldırısına karşılık vermeye başlayan Azerbaycan bir gün içinde 7 yerleşim yeri ve stratejik dağları işgalden kurtardı. Alabora olan Ermeni ordusu, cepheden kaçarken de bölgedeki sivillere saldırmayı sürdürdü.
Savaşın kuralları, kanunları vardır hiç değilse ortaklaşılmış bir ahlakı olmalıdır. Savaşta sivillere asla saldırılmaz. Ama bu kanun ve kurallar Ermeniler için hiçbir zaman geçerli olmadı. Onlar ellerine geçirdikleri ilk fırsatta sivillere saldırmış, katliam yapmış ve Ermenistan dışındaki diaspora Ermenileri ile birlikte Türkler bize saldırıyor yaygarası koparmışlardır.
Bugün de aynı yaygarayı koparıyorlar, “Azerbaycan bize saldırıyor” diyorlar.
Şimdi insana sormazlar mı be alçaklar, hem saldırıp hem saldırıya uğradık deyip bağırıyorsunuz. Azıcık omurganız olsun bari. Ateşkesi 29 yılda yüzlerce kere bozan siz, saldıran siz, hayasızlığın daniskasını yapan siz, şimdi de Azerbaycan bize saldırıyor diyorsunuz öyle mi? Ne yaparsanız yapın faydası yok, Azerbaycan kararını vermiş ve Karabağ azad oluncaya kadar bu savaş devam edecek, Azerbaycan’ın işgal altındaki %20’lik arazisi özgürlüğüne kavuşacaktır.
Bugün artık o gün değildir. Azerbaycan 29 yıldır “boğazında kılçık, gözünde çapak” sabrediyordu.
Siz diplomasiyi hiçe saydınız.
Siz zorbalığınızı savundunuz.
Siz Karabağ’da Cumhuriyet ilan etmeye kalktınız.
Siz PKK’yı oraya yerleştirip PKK ile işbirliği yaparak Azerbaycan’ı köşeye sıkıştırmaya çalıştınız.
Siz insanlıktan nasibini almayan bir devlet olarak haddinizi oldukça fazla aştınız.
Derleyen: Cihat İncesu

Sevda Güneş İncesu/Pusula Gazetesi Genel Koordinatörü
Rusya şimdi değil doksanlardan beri Ermenistan’da

Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırısının ne anlama geldiğini anlamak için öncelikle Ermenistan’da ki yapıyı bilmek lazım.
Bundan bir süre önce Türkiye’nin Ermenistan ile normalleşme adımlarının atıldığı dönemde 24 Nisan sözde soykırım törenlerini haber takibi için Erivan’a gittim. Bugünü anlamak için Türkiye’nin o gün attığı adımları iyi okumak lazım.
Türkiye, Ermenilere zeytin dalı uzatmış ama bu zeytin dalının bir ucunu da Karabağ’a bağlamıştı. Öyle ki o gün karşılıklı olarak Türkiye Ermenistan milli takım maçları Cumhurbaşkanlığı düzeyinde takip edilmişti.
İşte o günlerde Ermeni halkının nabzını tutmak adına ülkeyi bir baştan bir başa dolaştım. Kars’a sınırı olan Gümrü, Iğdır’a açılan kapı Erivan ve adı anıldığında yürükleri dağlayan işgal altındaki Karabağ…
Özerk bir Cumhuriyet sistemine sahip Karabağ’a Türklerin girişi yasak, vize verilmiyor. Bu nedenle Karabağ’a kaçak girmek zorunda kaldım. Elbette yanımda bölgeyi iyi bilen Ermeni bir rehber vardı.
Ermenistan, işgal öncesi öncelikle Karabağ’a giden Laçin koridoruna karayolu inşa etmiş. Yıllarca süren yol yapımı tamamlanınca Karabağ’a işgal başlamış. 1 milyona yakın Azerbaycan Türkü, evinden yurdundan edilmiş, binlercesi de katledilmiş.

Bu bilgiler ışığında Karabağ’a doğru ilerlerken dikkatimi içinde Rus askerlerinin bulunduğu konvoylar çekmişti. Ağır makineli silahların bulunduğu askeri araçlar birbiri ardına yanımdan geçti. Azerbaycan ve Karabağ sınır hattında ise Rus askerleri hatta keskin nişancıları vardı.
Rusya işgal öncesi geldiği Ermenistan’dan bir daha geri dönmemişti.
Zaman zaman Nahcivan sınır hattında Ermeniler ile kısa süreli çatışmalarının yaşandığını ve sivillerin hedef alındığını birkaç gün önce sınırın diğer yakasında Nahcivan’ın Sederek bölgesinde görmüştüm. Nahçivan’da sınıra yakın köylerdeki evler, keskin sarhoş Ermeni askerleri tarafından adeta kevgire çevrilişti. Halk zaten diken üstünde hayatına devam ediyordu.

Bugün yaşanan savaşın tek tarafı Ermenistan değildir. Rusya bu işin göbeğinde, Ermeni diasporasını ülkesinde barındıran Fransa ise perde arkasındadır. Elbette eş güdümlü İran’ı da unutmamak lazım.
Ermenistan Azerbaycan çatışmasının boyutları Libya’ya, Akdeniz’e kadar uzanmaktadır. Bir avuç Ermeni, kendi gücü ile Azerbaycan’a dolasıyla Türkiye’ye kafa tutması mümkün değildir.
Bir yanda Ege’de diğer yanda Suriye’de, Akdeniz’de var olan Türkiye’nin Kafkaslarda olmaması düşünülemez.
Üstelik mesele sadece Azerbaycan ile kardeş ülke olmamız değildir. İki devlet bir millet söylemi daha derin bağlar içeriyor.
Koca bir dünya biliyor ki hedef seçilen ülke sadece Azerbaycan değildir, Türkiye’de hedefin ortasındandır. Ancak ne Türkiye eski Türkiye ne Azerbaycan eski Azerbeycan’dır.

Macit Gürbüz-Gazeteci /Yazar
Ermeni’nin Türk’e kini hiç bitmedi/bitmez...
3 Mayıs 1992 tarihinde Ermeni çeteler Nahçıvan’a saldırmış, Türkiye sınırına yakın köylere topçu ateşi açmış, ikinci saldırı 18 Mayıs 1992’de Sederek’e düzenlenmişti. Sederek, Türkiye ile Nahçıvan arasındaki sınır bölgesindeydi ve stratejik önemi haizdi. Sederek’in düşmesi durumunda Türkiye ile Nahçıvan arasında sınır bağı kopmuş olacaktı. Sederek’e saldırılar devam ederken, Haydar Aliyev durumun kritik olduğunu ve Sederek’in her an Ermeni güçlerinin eline geçebileceğini belirterek Türkiye’den müdahale talebinde bulunmuştu.

Ben de tası tarağı topladım ve Iğdır temsilcimiz Sayın Cabbar Şıktaş ile beraber Sederek’e gittim. Nahçıvan Genelkurmay Başkanı merhum Elman Abbasov ve yoğun çatışmaların yaşandığı Sederek cephesindeki Azerbaycan Ordusu mensubu yiğitlerle üç gün geçirdik.
Burası oldukça stratejik bir tepe olan Mil tepesi, tıpkı Murov Tepesi gibi.
Azerbaycan askeri ile omuz omuza cephedeyiz. Karşıdaki Ermeni bölgesinden yoğun ateş geliyor. Türk’ün askerinin eli tetikte gözü Ermeni’de. Onun şarjörü dolu, benim filmin bitmiş, şarjör dolduruyorum. Ben hep onların yanında oldum.
Cephede ateş altında dahi
Bu fotoğraf oradan, arkada görülen de Sederek kenti.
Fotoğraftaki yiğitlerden 4’ü şehit oldu. Son asker de ağır yaralı olarak Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesinde tedavi altına alınmıştı. Günlerce ziyaretine gitmiş, bizzat ilgilenmiştim.
Bu şehitlerden elimi omzuna koyduğum babayiğit, fotoğraf çekerken Ermenilerce açılan yoğun top ve keleş ateşi altında kaldığımda beni oradan almış ve hayatımı kurtarmıştı.

Sederek cephesinde ilk savaş muhabirliği deneyimimizi yaşamıştık sevgili Cabbar ile.
Heyecanlı, tehlikeli ve farklı bir deneyimdi.
Ermeniler tarih boyunca Türk’e kin ve nefret kustular, mezalimleri saymakla tükenmez.
Son kitabım Mukatele bu konuda sayısız örnekle doludur.
Ermenilerin acımasızlıkları ve bitmeyen kinleri konusunda kitabımdan bir örnek vermek gerekirse;
Çete Sancağındaki Yazı; “Merhamet Kaldırılmıştır”
Van’ın Muradiye kazasındaki bir olay, yaşananların acımasızlıkta gelinen son noktayı göstermesi bakımından oldukça dehşet verici. Ermeni çeteleri, sancaklarına ‘Merhamet kaldırılmıştır’ yazmıştı. Öyle de davranıyorlardı. Ermeni çeteleri, Muradiye tahsildarlarından Şükrü Efendi’nin babası Yunus Ağa’nın 12 yaşlarındaki kızını tüyler ürperten bir biçimde öldürürler. Kız paramparça edilir, ancak çeteler bu cinayetle ilgili kavga ve tartışmaya girişirler. Tartışma ve kavganın nedeni kurbanın 12 yaşında olması ve işkence değildir. Kızın yeterince işkence edilmeden öldürülmesidir. Çeteler, bu şekilde bir öldürmenin, sancaklarına yazdıkları ‘merhamet kaldırılmıştır’ yazısına ters düştüğü gerekçesiyle kavga etmiştir”.
Buradan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’e seslenmek istiyorum; 30 yıl bekledin, durma artık Dağlık Karabağ’ın işgal altındaki topraklarını geri al bu kez. Ananın ak sütü gibi helaldir.
Bu vesileyle, hayatımı kurtaran Azerbaycan ordusunun kahraman evladını ve tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Gazanız mübarek olsun.

Cabbar Şıktaş/Gazeteci
Ermeniler Haddinizi Aştınız, Bedelini Ödeyeceksiniz
1991 yılından beri aktif olarak sahada çalışan, Azerbaycan ve Ermenistan olaylarını cepheden, siyasi gelişmelere kadar her boyutuyla takip eden gazetecilerden birisiyim.
Yazılarımda taraf olduğum doğrudur. Ancak taraftarlığım gerçeği ortaya koymaktan öte değildi. Taraf olup, objektif habercilik doğrultusunda yaşanan hadiseleri gerçek boyutları ile kaleme aldığınızda, karşınızdakiler ister istemez bunu anlayacaktır.
1991-92 yıllarında Rusların da desteği ile Karabağ’a saldıran Ermeniler verilen sayıların çok daha üstünde binlerce savunmasız insanı katletmişlerdi.
Acımasızlığın, vahşiliğin tavan yaptığı saldırıda, yaşlı, kadın, çocuk, dinlemeden katliam gerçekleştiren Ermeniler, işkence ederek binlerce insanı öldürmüşlerdi. Hamile kadınların karınlarını yarıp çocuklarını çıkarmış, tarifi mümkün olmayan vandallıklarını sergilemişlerdi.
Bir gece ansızın Karabağ’a saldırıya geçen Ermeniler, dünya kamuoyu desteğini de arkalarına alarak hem öldürüyor, hem Azerbaycan’a ait toprakları işgal ediyor ve hem de kamuoyunda mazlumları oynayarak haklı olduklarını lanse etmeye çalışıyorlardı.
Ermeniler Rusların da desteği ile Dağlık Karabağ bölgesinin Hocalı, Şuşa, Hankendi, Ağdam, Fuzuli, Kelbecer ve diğer şehirlerine saldırıyor, topraklarını işgal ediyor ve katliamlar gerçekleştiriyordu.
Azerbaycan'ın ise Ruslardan kalma hafif silahlarla kendilerini müdafaa etmekten başka ellerinden bir şey gelmiyordu.

Aradan 29 yıl geçti...
Artık ne Türkiye eski Türkiye ne de Azerbaycan eski Azerbaycan'dır.
Ermeniler 29 yıl önce yaptıkları katliamları yinelemek için 1994 yılında yapılan ateşkes anlaşmasını yüzlerce kere ihlal etmiş, hukukun üstünlüğünü reddederek bölgede fiili hakimiyeti için sürekli taciz atışları, saldırılar gerçekleştirerek Azerbaycan’ı taciz etmiştir.
Azerbaycan ise 29 yıldır Minsk Grubu'nun da telkini ile diplomasi ile sorunun çözümünden yana olduğunu her fırsatta dile getirmiş, Ermenilerin sınır tanımaz saldırılarını savaş sebebi yapmayarak masada anlaşma yapılması yolunu tercih etmiştir.
Ermeniler, Azerbaycan’ın bu tutumunu "korkuyorlar" olarak yorumlamış olacaklar ki karşılığını da bu saldırganlığını sürekli ve hiç ara vermeden devam ettirmekte buldular.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev artık Karabağ sorununun masa başında çözülmeyeceğini sesli olarak düşünmeye başlamış ve her konuşmasında Ermenistan’ı uyararak Karabağ azad oluncaya kadar bu mücadeleden vazgeçilmeyeceğini belirtmiştir.
Ermeniler bunun bir blöf olduğu düşünmüş ve saldırılarını sıklaştırarak devam ettirmişlerdir. Bardağı taşıran damla Azerbaycanlı generalin şehit edilmesinden sonra başladı. Karşılık verildi ve birçok Ermeni askeri öldürüldü. Ancak Ermeniler yine uslanmadı ve saldırılarına devam ettiler. Hem de öyle ahlaksızca saldırıyorlar ki, savaş kuralı umurlarında bile değil. Doğrudan sivilleri hedef alan Ermeniler önceki gün yine saldırmış ve Azerbaycanlı birçok sivilin yaşamını yitirmesine sebep olmuşlardı.

Artık bardak dolup taştı.
Azerbaycan halkı ve hükümeti tek vücut olmuş, Ermenilerin başlattığı bu savaşın karşılığının verilmesi ve Karabağın özgürlüğüne kavuşuncaya kadar da bu savaşın devam ettirilmesi gerektiği konusunda hem fikir olmuşlardı.
Ermenilerin saldırısına karşılık vermeye başlayan Azerbaycan bir gün içinde 7 yerleşim yeri ve stratejik dağları işgalden kurtardı. Alabora olan Ermeni ordusu, cepheden kaçarken de bölgedeki sivillere saldırmayı sürdürdü.
Savaşın kuralları, kanunları vardır hiç değilse ortaklaşılmış bir ahlakı olmalıdır. Savaşta sivillere asla saldırılmaz. Ama bu kanun ve kurallar Ermeniler için hiçbir zaman geçerli olmadı. Onlar ellerine geçirdikleri ilk fırsatta sivillere saldırmış, katliam yapmış ve Ermenistan dışındaki diaspora Ermenileri ile birlikte Türkler bize saldırıyor yaygarası koparmışlardır.
Bugün de aynı yaygarayı koparıyorlar, “Azerbaycan bize saldırıyor” diyorlar.
Şimdi insana sormazlar mı be alçaklar, hem saldırıp hem saldırıya uğradık deyip bağırıyorsunuz. Azıcık omurganız olsun bari. Ateşkesi 29 yılda yüzlerce kere bozan siz, saldıran siz, hayasızlığın daniskasını yapan siz, şimdi de Azerbaycan bize saldırıyor diyorsunuz öyle mi? Ne yaparsanız yapın faydası yok, Azerbaycan kararını vermiş ve Karabağ azad oluncaya kadar bu savaş devam edecek, Azerbaycan’ın işgal altındaki %20’lik arazisi özgürlüğüne kavuşacaktır.
Bugün artık o gün değildir. Azerbaycan 29 yıldır “boğazında kılçık, gözünde çapak” sabrediyordu.
Siz diplomasiyi hiçe saydınız.
Siz zorbalığınızı savundunuz.
Siz Karabağ’da Cumhuriyet ilan etmeye kalktınız.
Siz PKK’yı oraya yerleştirip PKK ile işbirliği yaparak Azerbaycan’ı köşeye sıkıştırmaya çalıştınız.
Siz insanlıktan nasibini almayan bir devlet olarak haddinizi oldukça fazla aştınız.