
Erzurum’un Aziziye İlçesine bağlı Ömertepe Mahallesinde 5 yıldır devam eden ‘Pulur Höyük Kazı’ çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün izniylesürdürülen çalışmalar, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Rabia Akarsu ve ekibi tarafından gerçekleştiriliyor.
Erzurum’da ilk yerleşim
Erzurum’un ilk Cumhurbaşkanlığı kararıyla yapılan kazısı olan ‘Pulur Höyük’te 10 kişilik bir ekiple titizlikle çalışan Doç. Dr. Rabia Akarsu, günümüzden 7 bin yıl öncesine ait yerleşik yaşam izlerini tespit ederek, ortaya koydu.Şu ana kadar yapılan kazıların ışığında Erzurum’da 7 bin yıl önce ilk yerleşimin Pulur’da olduğunu kaydedenAkarsu,Erzurum Ovası’nda ilk kez Karaz kültüründen önceye ait bir yerleşim katmanına rastladıklarını da ifade etti.
Her katmanda yerleşik hayatın izleri
Höyükte 7 katmanın bulunduğunu ifade eden Akarsu, her birinin farklı bin yılları anlattığını ifade etti. Höyüğün katmanlarının çokluğundan dolayı zengin bir yapıya sahip olduğunu da aktaran Akarsu sözlerine şöyle devam etti: “Her katmanda yerleşik hayatın izlerini keşfettik. Kazıya başladığımız günden bu yana Orta Çağ, Erken Demir Çağı, Orta Tunç Çağı, Erken Tunç Çağı, Geç Kalkolitik Çağ ve Orta Kalkolitik Çağ tabakaları ve bu yıl kazıya eklediğimiz Erken Kalkolitik Çağ’a ait katmanları keşfettik. Böylece kazılarda 7 bin yıl öncesine ulaşıldı. Neolotik Çağ’a ait buluntular bulunursa katmanlar 8’e çıkabilir.”
Höyükten çıkan organik kalıntıları tarihlendirmek için radyokarbon yöntemi uygulandığını belirten Akarsu, "Yazının olmadığı arkeolojik dönemlere ilişkin höyükten elde edilen yanmış organik kalıntıların TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi'nde (MAM) radyokarbon tarihlendirilmeleriyle kesin tarih sonuçlarının gelmesi, bizim için çok önemli” diye konuştu.
Yeni bulgular her şeyi değiştirebilir
Doç. Dr. Rabia Akarsu, 7 bin yıl önce bölgede yaşayan insanların yaşam biçimlerini de çözdüklerini ifade ederek, “Dönemin insanlarının yaşayışları ve geçim kaynaklarının ne olduğuna dair önemli bulgulara ulaştık. Höyükte her tabakada hayvancılıkla ilgili izler bulduk. Ayrıca iki farklı tahıl depolama silosunun karbonlaşmış tohumlarla bulunması, yöre halkının o dönemde yerleşik düzene sahip olduğunu ve tarımsal faaliyetlerle uğraştığını da gözler önüne seriyor. Yoğun bir şekilde hayvan kemiklerine, metal objelere de rastladık. Eldeki bu veriler bize yöre halkının tarımla, hayvancılıkla uğraştığını ve metal malzeme üretimiyaptıklarını anlatıyor. Pulur Höyük bize bir topluluğun bin yıllar önce günlük yaşamlarında neyi kullandıklarını, ne yiyip içtiklerini, nasıl yaşadıklarını, nasıl ürettiklerini ve tükettiklerini bize açıkça veren bir yer oldu. Burası, yürüttüğümüz kazılar doğrultusunda Erzurum’un en erken yerleşim yeri ve bu bakımdan da çok kıymetli. 5 yıldır titizlikle çalışıyoruz ve halen ana toprağa ulaşmadık. 2026 kazı sezonunda alanı daha genişleterek derine ineceğiz. Belki yeni bulgularla bu tarih 8 bin yıl önceye çekilebilir” diye konuştu.
Erzurum Ovası’nda ilk
Erzurum Ovası’nda bir ilke imza atıklarını kaydeden Akarsu, “Pulur kazılarında Karaz kültürüyle beraber, bu kültürün öncesinioluşturan halkların da varlığını tespit ettik. Elimizdeki verilerle burada kültürün, yaşamın devamlılığının bir ispatını ortaya koyduk. Karaz, Erzurum’un kadim kültürüdür. Karaz kültürünü ortaya koyan Erken Kalkolitik Çağ tabakasını da burada ortaya çıkardık.Karaz kültürünün MÖ 3500 ile başladığını biliyoruz. Pulur’da ise Karazkültürünün öncesindeburada yaşamış olan Kalkolitik halkların varlığını tespit ettik. Onlarda MÖ 5. bin yılda yaşamışlar ve höyükte izlerine rastladık. Bu durum Erzurum Ovası’nda bir ilk...Karaz kültürü hep konuşuluyor, tasnif edilebiliyor ama Karaz Kültürünün öncesi daha önce tanımlanamamıştı.Karazöncesiyle ilgili somut bilgiler oldukça sınırlıydı. Pulur Höyük kazılarıyla birlikte bu boşluk ilk kez dolmaya başladı” dedi.
Erzurum Müzesi’ne teslim edildi
Doç. Dr. Akarsu, kazılardan çıkarılan yaklaşık 500 envanter ve etüt niteliğindeki eseri, Erzurum Müze Müdürlüğüne teslim ettiklerini kaydederek, “Kil objeler, hayvan kemikleri, obsidyen ve metal objeler gibi pek çok eser elde ettik. Ayrıca Seramik bir yüzeyde kabartmalı insan yüzü motifine de rastladık. Bunun mistik anlamı olduğunu düşünüyoruz.Bu tarz figürler genellikle tılsımlı kabul edilir. Nazardan, kötü ruhlardan koruduğuna inanılır. Aynı zamanda bereketi de temsil eder. Bölgede bu kadar iyi korunabilmiş bir başka benzer örnek yoktur. Ayrıca bir kadına ait mavi taşlardan bir kolye bulduk. Burada bu insanların yaşam kaygısının dışında; süslenmeye, kendilerine zaman ayırdıklarına da şahit olduk” diye konuştu.
“50 yıla tamamlanabilir”
5 yılın bir kazı için çok erken bir tarih olduğunu dile getiren Akarsu, ilerleyen kazı dönemlerinde yeni bulgulara rastlayabileceklerini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz burada çok kısa bir süredir çalışıyoruz. Bu tarz kazılar uzun sürer ve ne ile karşılaşacağınız size de sürpriz olur. Tahminimce burası 50 yıla kadar devam eder. Tamamen bittiğinde bizi neler beklediğini göreceğiz.Şu an bu yılki kazı sezonunun sonuna geldik. Koruma çalışmalarının ardından önümüzdeki yaz kaldığımız yerden devam edeceğiz”
Hem anne hem de başarılı bir arkeolog
Erzurum’da tek kadın olarak önemli bir kazı için kolları sıvayan Akarsu, kolaya kaçmadıklarını belirterek, “Zorlu bir coğrafyada böyle bir kazıya adım atmak zor oldu. Hem iklim hem de çalışmalar bazen zorlu olabiliyor. Ayrıca bir anneyim ve 3 çocuğum var. Onlarla da çok fazla kazı dönemlerinde vakit geçiremiyorum. Bu süreç boyunca pek çok sıkıntı yaşadım fakat ona rağmen inanarak çalışmalarımızı sürdürdük ve 2024 yılında Erzurum’un ilk Cumhurbaşkanlığı kararnameli kazısı olduk. Ekip arkadaşlarımız, eşim ve köyden kazıda çalışan insanlar ile tarihin gizemli sayfalarını aralıyoruz. Bu sene 10 kişilik bir ekip ile çalıştık. İklim şartlarından dolayı her sene yaklaşık iki ay boyunca kazı yapılabiliyor. Burada yüksek lisans ve doktoradan öğrencilerimiz var. Aynı zamanda farklı üniversitelerin de destekleri ile bu noktaya geldik.Kafkas Üniversitesinden Dr. Öğr. Üyesi Abdulhadi Durukan, kazı ekibi üyesi Sedat Selçuk Akarsu gibi hocalarımızın desteği ile yol katediyoruz” dedi.