
“Oku onlara Âdem’in iki oğluna ait gerçek haberi. Hani onlar, Tanrıya yaklaşmak için kurban sunmuşlardı da birininki kabul edilmişti, öbürününki kabul edilmemişti ve o, seni mutlaka öldüreceğim demişti ona, o da demişti ki: Allah ancak, kendisinden çekinenlerin kurbanını kabul eder.”; “Andolsun, beni öldürmek için elini uzatsan da bana, ben sana, seni öldürmek için elimi uzatmayacağım; çünkü ben, alemlerin Rabbi Allah’tan korkarım.”; “Dilerim, kendi suçunla beraber benim suçumu da yüklenesin de cehennem ehlinden olasın ve budur cezası zulmedenlerin.”; “Nihayet kardeşini öldürme hususunda nefsine uydu da öldürdü onu ve ziyankarlardan oluverdi.”; “Sonra, kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstermek için Allah, bir karga gönderdi. Bu karga, yeri eşmedeydi. Yazıklar olsun bana dedi, kardeşimin cesedini gömmede şu karga kadar bile olamadım ha? Ve o, artık nedamet edenlere katılmıştı zaten.”; “Bu yüzden şu hükmü yazdık İsrailoğullarına: Şüphe yok ki bir insanı öldürmesine, yahut yeryüzünde bozgunculuk etmesine karşılık olmayarak birisini öldüren, bütün insanları öldürmüş gibidir ve kim, birisini kurtarır, diriltirse bütün insanları diriltmiş gibidir. Andolsun ki peygamberlerimiz, onlara apaçık delillerle geldiler de gene onların çoğu, bundan sonra yeryüzünde hadlerini aştılar.” (Mâide 27-32)
Mâide suresinin bu altı âyeti anlatılan öykü etrafında özellikle insan haklarıyla ilgili önemli bir kuralı esasa bağlamaktadır: Masum bir insanın hayat hakkı bütün halkın hayat hakkı için de olsa elinden alınamaz. Kendi rızası olmadan bir şahıs kalanların kurtuluşu için öldürülemez yahut ölüme gönderilemez. İslâm itikadında hakkın büyüğü küçüğü mevzubahis değildir; hak haktır. ‘Masum bir insanı öldüren, bütün insanları öldürmüş gibidir.’
Biz, bu yazıda, öyküde yer alan ve katile davranış öğreten karga figüründen yola çıkıp hayvanların ve bitkilerin insana öğretmesi konusu üzerinde kısaca duracağız. Hayvanlar ve bitkiler, insanın ilerlemesinde ve Mevlâ’mızın nihayete erdireceği medeniyetin vücut bulmasında önemli bir role sahiptir. Hayvanlar ve bitkiler, insanlık âleminin vaz geçilmez rükunleridir. Hayvanlar ve bitkiler olmadan insan hayatı olmazdı. Allah teâla, Kur’ân-ı Kerim’de, farklı bağlamlarda hayvanlardan ve bitkilerden söz etmiştir. Hatta hayvanlar bazı surelerin adı olmuştur.
Kur’an’da ismi anılan sığır, koyun, keçi, at, eşek, fil, aslan, köpek, domuz, maymun, kurt, karga, bıldırcın, kelebek, deve, sinek, sivrisinek, karınca, çekirge, kurbağa, yılan, balık, bit, kene ve örümcek gibi hayvanlar; çeşitli kuş ve böcekler ile isimleri anılmayan daha binlerce hayvan, netice itibariyle insanın hizmetine tahsis edilmiştir. Hayvanlar ve bitkiler insanın düşünce dünyasını, bilimsel faaliyetlerini zenginleştiren ve yeni ufuklalar açan özelliklere sahip varlıklar kılınmıştır.
Köpek, maymun, domuz, yılan, koyun, deve, öküz ve inek, at, katır, eşek, kurt, arı, karınca, örümcek, sivrisinek, sinek gibi hayvanların isimleri Kur’ân’da birden çok zikredilir. Hayvanların da insanlar gibi bir ümmet olduğu (En’âm 38) yine Kur’ân’ın bir ifadesidir. İnsanlar gibi, hayvanların da ‘ümmet’ olması, hayvanların aralarında ortak özelliklere sahip olduğunu da bize gösterir.
Yâsîn suresinin 71-73. âyetlerinde, Hak tarafından evcil hayvanların insanlara “boyun eğdirildiği” ifade edilmiştir. Koyun, keçi, sığır, manda, at, eşek, katır, deve, kümes hayvanları doğrudan insana boyun eğmiş ve insanın emrine girmiştir. Aslan, kaplan vb. yırtıcı hayvanlar ise insana boyun eğmemiştir. Demek ki, hayvanların kiminin insana yakın kılınması kiminin uzak kılınması Allah teâlanın bir takdiridir. Yoksa insanın bir mahareti değildir. İnsan, eğer, ‘evcilleştirme yoluyla ineği, öküzü, koyunu, deveyi, atı, eşeği, katırı, tavuğu kendi ahırına, kümesine sokmayı başardı’, denilirse, insanın aynı şeyi kurtlar, ayılar, çakallar, aslanlar, kaplanlar, parslar, serçeler, kargalar vs. hayvanlar için niçin yapamadığı sorusu akla gelmektedir. İnsanın hayvanlar üzerindeki mâlikiyeti Allah’ın bir tahsisidir. Evcil hayvanları insana boyun eğdiren Mevlâ’mızdır.
Hayvanlarla ilgili bu geleneksel algı, bilim ve teknikteki gelişmelerle birlikte, yeni bir safhaya girmiştir. İnsan soyu artık hayvanlardan bilim ve teknikteki ilerlemenin bir parçası olarak da istifade etmektedir. Nahl suresi 66 âyette yer alan, “Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır…” ifadesi çağımızda daha iyi anlaşılır hale gelmiştir.
Günümüzde teknoloji adeta her gün gelişen bir süreçtir. Bilim adamları, mucitler, gün geçmiyor ki yeni bir teknolojiyi insanlığın hizmetine sunmamış olsunlar. Kuşkusuz bilimsel ve teknolojik gelişmeyi öncelikli bir uğraş haline getiren insanlık tabiatı en iyi şekilde kullanmaktadır. Bu bağlamda hayvanlar ve bitkiler artık daha yakından takip edilmekte; onların fiziki ve kimyasal özellikleri yeni bilimsel gelişmelere kapı açmakta ve teknolojiyi geliştirmeye imkan vermektedir.
Sonuç: Hayvanlar ve bitkiler tabiattaki ilâhî düzeni ve sırları taşıyan birer kitap hükmündedir. Tabiat, Rabbimizin canlı Kur’ân’ıdır. Her varlık ayrı ayrı okunmayı beklemektedir. Tarih boyunca insanlar gözlem yöntemiyle canlılardan pek çok şeyi öğrendiler. Hayvanlar ve bitkiler, sahip oldukları kompleks sistemleriyle bilim adamlarını şaşkınlığa sürüklemeye devam etmektedir. Hayvanlar ve bitkiler hiçbir çağda olmadığı ölçüde artık bir araştırma konusudur. Doğadaki tüm canlılar özellikleri ve sistemleriyle insanlara sunulmuş birer örnek, birer rehberdir. Âyette yer alan, ‘Febe’aśa(A)llâhu ġurâben yebhaśu fî-l-ardi / Allah, yeri eşeleyen bir karga gönderdi’ (Mâide 31) örneğinde olduğu gibi, hayvanlardan öğrenen insan soyu, medeniyeti ilerletebilmiştir. Özellikle son elli yılda ister makro ister mikro düzeyde olsun, canlı âlemi gözlenerek, araştırma yapılarak elde edilen pek çok bilgi ve geliştirilen yeni teknolojik aletler insanlığın hizmetine sunulmuştur. (Bu konuda yazılmış kitaplar bulunduğu gibi internette de pek çok bilgi yer almaktadır.)