
Kabul edelim ki Türkiye deprem riskini iliklerine kadar hisseden bir ülke. Kaç şehir depremle yerle bir oldu, haritadan silindi. Kaç can depreme kurban edildi…
En son 2011 yılında yerle bir olan Van ve Erciş, depremin acı yüzünü bir kez daha tokat gibi yüzümüze çarptı. Van’ın yaraları kabuk bağlamıştı ki bu kez Elazığ sarsıldı. Bir kez daha yürekler yandı, ocaklar battı...
Türkiye depremden nasıl korunacağını hala başaramadı ama deprem sonrasında ne yapılması gerektiğini artık çok iyi biliyor…
Marmara ve Gölcük’te yaşanan kurtarma rezaletlerine Van depreminde hiç rastlamamıştık. Günlerdir görüyoruz ki Elazığ’da da son derece organize ve kapsamlı bir şekilde, arama kurtarma çalışması yürütüldü.
AFAD, UMKE ve JAK ekipleri, teknolojinin tüm imkanlarını kullandı. Kızılay’da son derece organize çalışma yürütüyor.
Fakat tüm bunlara rağmen mutlak aksaklıklar olur. Depremin doğasında vardır bu, tüm gücünüzü enkaz altında kalanlara harcarsınız. Tek bir kişiyi daha canlı toprak altından çıkarmak için saniyelerle yarışırsınız. Bu tabloyu defalarca kez yaşamış bir ülkeyiz, dua edelim bu son olsun.
Elazığ depremini son yıllarda ki afetler ile birlikte analiz ettiğimizde, depremin şiddetine rağmen yıkımın sınırlı kalması sevindirici. Bunun en önemli nedeni kentsel dönüşüm olarak gösteriliyor.
Tüm ülkede olduğu gibi 2012 yılından itibaren Elazığ’da da kentsel dönüşüm başlatılmış. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın verilerine göre Elazığ'da tespit edilen toplam 4 bin 671 riskli bina, dönüşüm kapsamına alınmış. Bunlardan 4 bin 188'i dönüştürülmüş. Eskiler yıkılıp yerine yenileri yapılmış. Sadece bu rakam bile Elazığ’da yaşanan 6.8’lik depremin ucuz atlatıldığını gösterir.
Bu rakamların yeteli olmadığını da söylemek lazım, bir çok ilde kentsel dönüşüm hala yeterince anlaşılmış değil. Zira yıkılan riskli binaların yerine depreme yüzde yüz dayanıklı binalar inşa edilmiyor...
Yeterince denetim yapılmıyor. Van depreminde görev yaptığım Erçiş’te, yıkılan binaların tamamına yakını yeni inşa edilen binalardı. Dişinden tırnağından kestiği paralarla yeni daire alan onlarca Erçişli, bu binaların enkazında can verdi. Müteahhitleri ise birkaç ay cezaevinde yatıp çıktı.
Depremi durdurmak gibi bir gücümüz yok. Ama o kadar insan depremden değil, gözünü para hırsı bürümüş müteahhitlerin yaptığı derme çatma binalar yüzünden hayatlarını kaybediyor.
AFAD’ın en son yayınladığı Türkiye deprem haritasında birçok ilin deprem risk sıralamasında seviyesi yükselmiş. Bunlardan biri de Erzurum. Palandöken İlçesi, en fazla deprem riski artan bölge olarak göze çarpıyor.
Sahi bu konuda Erzurum’da nasıl bir çalışma var? Şehir merkezindeki mahalleler, öyle ya da böyle temizlendi. Ancak önümüzde Yenişehir semti diye bir gerçek var. Allah korusun, meydana gelecek ciddi bir depremde bu binaların kaçta kaçı ayakta kalır? Bizim asıl tartışmamız ve üzerinde durmamız gereken şey kentsel dönüşümdür.
Riskli binamız ne kadar? Dönüştürülen binalar ne kadar sağlam?
En son 2011 yılında yerle bir olan Van ve Erciş, depremin acı yüzünü bir kez daha tokat gibi yüzümüze çarptı. Van’ın yaraları kabuk bağlamıştı ki bu kez Elazığ sarsıldı. Bir kez daha yürekler yandı, ocaklar battı...
Türkiye depremden nasıl korunacağını hala başaramadı ama deprem sonrasında ne yapılması gerektiğini artık çok iyi biliyor…
Marmara ve Gölcük’te yaşanan kurtarma rezaletlerine Van depreminde hiç rastlamamıştık. Günlerdir görüyoruz ki Elazığ’da da son derece organize ve kapsamlı bir şekilde, arama kurtarma çalışması yürütüldü.
AFAD, UMKE ve JAK ekipleri, teknolojinin tüm imkanlarını kullandı. Kızılay’da son derece organize çalışma yürütüyor.
Fakat tüm bunlara rağmen mutlak aksaklıklar olur. Depremin doğasında vardır bu, tüm gücünüzü enkaz altında kalanlara harcarsınız. Tek bir kişiyi daha canlı toprak altından çıkarmak için saniyelerle yarışırsınız. Bu tabloyu defalarca kez yaşamış bir ülkeyiz, dua edelim bu son olsun.
Elazığ depremini son yıllarda ki afetler ile birlikte analiz ettiğimizde, depremin şiddetine rağmen yıkımın sınırlı kalması sevindirici. Bunun en önemli nedeni kentsel dönüşüm olarak gösteriliyor.
Tüm ülkede olduğu gibi 2012 yılından itibaren Elazığ’da da kentsel dönüşüm başlatılmış. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın verilerine göre Elazığ'da tespit edilen toplam 4 bin 671 riskli bina, dönüşüm kapsamına alınmış. Bunlardan 4 bin 188'i dönüştürülmüş. Eskiler yıkılıp yerine yenileri yapılmış. Sadece bu rakam bile Elazığ’da yaşanan 6.8’lik depremin ucuz atlatıldığını gösterir.
Bu rakamların yeteli olmadığını da söylemek lazım, bir çok ilde kentsel dönüşüm hala yeterince anlaşılmış değil. Zira yıkılan riskli binaların yerine depreme yüzde yüz dayanıklı binalar inşa edilmiyor...
Yeterince denetim yapılmıyor. Van depreminde görev yaptığım Erçiş’te, yıkılan binaların tamamına yakını yeni inşa edilen binalardı. Dişinden tırnağından kestiği paralarla yeni daire alan onlarca Erçişli, bu binaların enkazında can verdi. Müteahhitleri ise birkaç ay cezaevinde yatıp çıktı.
Depremi durdurmak gibi bir gücümüz yok. Ama o kadar insan depremden değil, gözünü para hırsı bürümüş müteahhitlerin yaptığı derme çatma binalar yüzünden hayatlarını kaybediyor.
AFAD’ın en son yayınladığı Türkiye deprem haritasında birçok ilin deprem risk sıralamasında seviyesi yükselmiş. Bunlardan biri de Erzurum. Palandöken İlçesi, en fazla deprem riski artan bölge olarak göze çarpıyor.
Sahi bu konuda Erzurum’da nasıl bir çalışma var? Şehir merkezindeki mahalleler, öyle ya da böyle temizlendi. Ancak önümüzde Yenişehir semti diye bir gerçek var. Allah korusun, meydana gelecek ciddi bir depremde bu binaların kaçta kaçı ayakta kalır? Bizim asıl tartışmamız ve üzerinde durmamız gereken şey kentsel dönüşümdür.
Riskli binamız ne kadar? Dönüştürülen binalar ne kadar sağlam?