
Atatürk üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi öğrencileri, ‘Geleceğin Kentleri’ konseptine uygun hayal ötesi bir proje tasarım ortaya çıkardı. Mahrukatçılar Sitesi’ni konu alan gençlerin 13 günde hazırladığı maket çalışması bile büyük ilgi gördü.
Halime DURMUŞ / ERZURUM
Değişen dünyanın yeni şartlarına bağlı olarak ‘Geleceğin Kentleri’nevizyonerbir yaklaşım da Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi öğrencilerinden geldi. Hayal üstü bir projeye imza atan öğrenciler Erzurum’da Mahrukatçılar Sitesi olarak bilenen harabe alanımodelize ederek ‘Geleceğin Kentleri’ projesiyle tükenmekte olan dünya kaynaklarından maksimum verim alınacak şekilde tasarladı.TasarımAmerika Birleşik Devletleri’ndeki New York Üniversitesi’nden Prof. Dr. MitchellJoachim’inöngörüleri eşliğinde gerçekleşti. Tasarımın en dikkat çekici özelliği ise Erzurum ile İstanbul arasındaki mesafeyi 1 saatte kat edebilen üst düzey bir hızlı ulaşım aracı olan Hyperloop teknolojisi oldu.

40 öğrenci çalıştı
Geleceğin kentlerini planlarken göz önünde bulundurulması gereken pek çok kriterin bir araya getirildiği tasarımda Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Dekan YardımcısıDoç. Dr. Süleyman Toy, Prof. Dr. Sevgi Yılmaz, Yrd. Doç. Dr. Doğan Dursun, Yrd. Doç. Dr. Fatma Zehra Çakıcıve 40 öğrenci yer aldı.Mimarlık Bölümü, Peyzaj Mimarlığı Bölümü ve Şehir ve Bölge Planlama Bölümü olmak üzere farklı disiplinleri bir araya getiren fikir senaryosuna Yakutiye İlçesi İstasyon Mahallesi’ndeki Mahrukatçılar Sitesi konu oldu. İmgesel olarak çalışılan tasarımda getirilen rasyonel yaklaşımlarla 5 farklı grup tarafından 5 farklı model inşa edilerek sistem üzerinde bir araya getirildi.
İşte tasarımdan öne çıkanlar
Hayal edilen kent imarıyla Erzurum bir destinasyon haline getirilmek isteniyor. Konseptin konumlandırıldığı Mahrukatçılar Sitesi’nde zaten hali hazırda var olan tren istasyonu, teknolojinin mucizevi buluşu olan Hyperloop teknolojisi ile yeni bir istasyonuna dönüştürülüyor. Bu teknoloji uçaktan daha hızlı, Erzurum ile İstanbul arasındaki mesafe bir saatte kat edebiliyor. Bu istasyon alanı içerisinde otobüsler, taksiler, 18 tekerlekli TIR’lar gibi birçok araç ulaşım sağlayabiliyor. İstasyonun üst tarafında kafelerden işyerlerine kadar koca bir yaşam alanı bulunuyor. Alan içerisinde ofis ve ticari binaların bulunduğu kentin simgesi haline gelebilecek 4 gökdelen bulunuyor. Kentin iki köşesinde çok büyük ve çok fonksiyonlu parklar da yer alıyor. Tren hattı yerden oldukça yüksekte olduğu için alt tarafta da ulaşımı bölmeden yaya yürüyüşü olarak düşünülen ve parkları birbirine bağlayan yürüyüş alanı bulunuyor. Yerleşim birimleri etrafındaki doğa varlıkları tamamen korunuyor. İnsanlar doğal alanın çevrelendiği ve üst birimler haline getirilen alanlarda yaşıyor. Aynı zamanda kentin belirli noktalarında senaryoda ‘Karadelik’ adı verilen enerji üreten birimler bulunuyor. Bu birimler güneş ışığını ve suyu kullanarak bölgedeki enerji ihtiyacını çözmeye çalışıyor.

Geleceğin kentleri çevreyi tahrip etmeyecek
Geleceğin kentlerinin içerik olarak şimdikinden pek farklı olmayacağını belirten Tasarım Fakültesi Dekan YardımcısıDoç. Dr. Süleyman Toy, sadece bu kentlerin çevreyi asla tahrip etmeyecek şekilde tasarlanacağını söyledi. Tahribatın olmamasına rağmen konforun üst düzeyde olacağını aktaran Toy, “Geleceğin kentleri aslında bugünün kentlerinden içerik olarak farklı değil. İnsanlar aynı insanlar olacak. İhtiyaçları da aynı olacak. Yeme içme, eğlenme, çalışma, dinlenme gibi. Farklı olan şey bütün bu işleri yaparken kullanılan alanlar, ekipmanlar ve materyaller olacaktır. Bu nedenle gelecekte kentlerin en önemli özelliği çevreyi asla tahrip etmeyecek aksine karbon emecek canlı türlerinin çoğalmasını sağlayacak ve dünyayı insanoğlunun ilk bulduğu durumundaki doğal haline döndürecek şekilde olmasıdır. Bunu sağlarken de örneğin araç trafiğikirlilik üretmeyecek çünkü bildiğimiz manada arabalar ya da taşıtlar olmayacak. Trafik sıkışmayacak çünkü evlerden iş yerlerinden duman, çöp ya da diğer kirleticiler çıkmayacak bugünkü anlamda evler olmayacak. İnsanlar gerçekten ağaç kovuklarında yaşayacaklar ancak konforlarından asla taviz vermeyecekler. Bir o kadar teknolojik ve rahat bir yaşam sürerken çevreyle olan ilişkileri bugünkünden çok daha dostça ve iyi olacak” diye konuştu.
Mahrukatçılar üzerine beyin fırtınası
Kentin merkezinde kalan ama bugün özelliğini yitirmiş ve çöküntü haline gelmiş bir alan üzerine beyin fırtınası gerçekleştirdiklerini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Doğan Dursun da yapılan çalışma ile öğrencilerin kazanımlarını açıkladı. Her öğrencinin kendi konseptinde farklı bir şeyi düşündüğünü belirten Yrd. Doç. Dr. Dursun, “Bütün alanlar birer birer inşa edildi ve sonra bütün gruplar bir araya gelerek bunların bu bölgede nasıl yerleşebileceğine karar verdiler. Ekipte plancılar, mimarlar ve peyzaj mimarları vardı. Öğrenciler birbirleri ile de müzakere etmeyi, birlerini anlamayı ve nasıl ilişki kurulabileceğini öğrendiler. Bu eğitim anlamında büyük bir katkı sundu. Çünkü aynı zamanda öğrenciler farklı disiplinlerle nasıl iletişim kurabileceklerini ve bir fiziksel çevrenin oluşumunda nasıl bir yol çizebileceklerini öğrenmiş oldular” ifadelerini kullandı.
Bizim bir tarihimiz bile yok
Erzurum’un kentsel ve mimari dokusunu tek tek gezerek inceleyen New York Üniversitesi’nden Prof. Dr. MitchellJoachim ise “Bizim bir tarihimiz bile yok” diyerek tarihsel yapıların korunmasındaki öneme dikkat çekti. Tarihi eserlerin toplum için önemli değerler olduğunu söyleyen Joachim, “Amerika bu tür eserlere sahip değil, istese de olamaz çünkü tarihi geçmişi yok. Ama siz sahipsiniz lütfen gereği gibi koruyun” dedi.
Ütopik değil Dubai’de yapılıyor
Hyperloop teknolojisinin ütopik olmadığına da değinen Joachim sözlerine şöyle devam etti. “New York’ta da henüz Hyperloop yok ama şu an Duabi’de ilki yapılıyor. Hayallerinize sınır koymayın. Biz düşünmek zorundayız. Sonra karar vericiler bunu yapacak ve uygulayacaktır. Dolayısı ile biz işin bu kısmı ile ilgileniyoruz.”