
Bu gün ki yazımızla birlikte mahalleler tarihini tamamlamış olacağız. Yazılarımız bir bütün olarak Erzurum Mahalleleri olarak kitap olarak önce 2006 daha sonra da 2016’da yayınlanmış ve tez olarak da sunulmuştur. Yazımızın sonunda değerli hocam Gürsoy Solmaz’ında takdim yazısını sizlere sunuyorum.
DERE MAHALLESİ
Günümüzden altmış yıl öncesine kadar şehir merkezinden, suların şırıl şırıl aktığı iki dere vardı. Çaykara ve Taşmağazalar dereleri diye adlandırabileceğimiz bu iki akarsu yatağında, birçok köprü ve değirmen bulunurdu. Bahar olup ta sular çoğalmaya başlayınca bu derelerde çok sayıda hayvan ve insan telef olurdu. Palandöken dağlarının doğu taraflarından gelen sular, çeşmesi civarında birleştikten sonra büyük bir akarsu görünümünde, Taşmağazaları geçip yoluna devam ederdi. Kayak tesislerinin doğusunda bulunan derelerden gelen sular da, Yenişehir girişinde birleşerek, yine büyük bir akarsu görünümünde Dere mahallesi ve bugünkü Çaykara caddesinden ovaya inerdi. Sadece Çaykara deresi boyunca 40 tane değirmen ve çok sayıda köprü varmış. Karasu Nehri ve bahsettiğimiz derelerin suları Erzurum ovasında bataklık ve sazlık alanlar oluşturmuştur. Adeta bir göl görünümünde olan bu alanlarda su samuru yetiştirilip derilerinden kürk yapılırdı. Sadece su samurundan değil daha birçok hayvandan yapılan kürkler, bütün Osmanlı ülkesinde meşhurdu. Padişahların giydiği kürkleri Erzurum’dan gönderilirdi. Derelerin, çeşmelerin çokluğu yabancıların da gözlerinden kaçmamış her gelen yabancı kalemi eline alıp bu güzellikleri ya anlatmış ya da resmetmiştir. 1869’da şehre gelen Thespyle Doyrelle Erzurum’da yükseklerden birçok derelerin indiğini, her birinin şehrin bir semtinden geçtiğini söyler. “Üzerlerinde birçok küçük köprüler vardı. Binaalaneyh Erzurum’un birçok sokaklarına pek hususi manzara verir.” diye söz eder.
Kültürler durağı Erzurum geçmiş ile bugün, bugün ile gelecek arasında köprü görevini daima başarmıştır. Burada il tutmuş hüküm sürmüş idareler geleceğe bir şeyler bırakmanın gayretini göstermişlerdir. Bu bakımdan Erzurum’da var olan medreseler Erzurum’un geçmiş ve gelecek arasındaki manevi bağlarıdır. Bu manevi bağ sadece medreseler bazında düşünülmemelidir. Önce Arap İslamların daha sonra da Türk İslamların idaresine geçen Erzurum eli doğal sınırlarının içinde pek çok manevi şahsiyetin ev sahipliğini de yapmıştır. Buradan yola çıkarak Erzurum’un manevi şahsiyetlerinin varlığı şehir yerleşiminde o isimlerin yaşaması için mahallelere ad olmalarına sebep olmuştur. Önemli şahsiyetlerin ve hatta olayların? İnsanların yerleştikleri mahallelere ad olarak verilmesi, onların adlarının yaşamasına sebeptir; ama aynı zamanda geçmiş ve bugün arasındaki irtibatın da kopmamasına vesiledir. Bugün tarihini ve dinini iyi bilen milletlerin her bakımdan ön sıralarda yer almasının gerisinde bu önemli sebep vardır. Ayrıca bir milletin kültür hatta medeniyet yolundaki en önemli en silinmez en yaşayan tarafı yerleşim alanlarına verdiği isimlerin kendi öz benliklerinin adını taşımasıdır. Bu o coğrafyanın milli olmasına, milli isimlerle anılmasına sebeptir ki coğrafyanın milli değerlerle mücehhez olması coğrafyanın tarihinde de önemlidir. Bu isimler var olduğu sürece o coğrafya millidir. Bu bakımdan Erzurum coğrafyası Allah Ekber Dağlarından beriye Palandöken döşüne, Kop geçidine kadar- Türk İslam coğrafyasının kubbesidir; dense doğrudur. Bu kubbenin dini ve milli payandaları yerleşim yerlerindeki isimlerin şifrelerinde gizlidir. Bu sebepledir ki bu kutsal coğrafya hem dini hem de milli isimlerinin varlığıyla yabancı kültürlerin uğrak yeri olmamıştır. Her köyünde, her tümseğinde, her çukurunda bir evliyanın bir enbiyanın yattığı bu diyarın merkezi yeri olan Erzurum şehrinde, mahalleler ve onların isimleri de bu dini ve milli değerleri ad olarak yaşatmaktadır. Mahallerin dini ve milli şahısların veya olayların adıyla anılması ise bu şehrin tarihine ve dinine bağlılığını gösterir önemli kıstaslardır. Hem öğrencim, hem meslektaşım olan Uzman tarihçi Taner Özdemir, hem tarihçi hem de Erzurumlu olunca evliyalar otağı, şehitler yatağı Erzurum mahallelerini bu merakla araştırarak kaleme aldı. Okuyanlar için önemli tarihi bilgilerin yer aldığı bu çalışma her Erzurumlunun kütüphanesinde de olmalıdır. Unutmayalım ki memleketimizle alakalı ne kadar çok yazarsak, memleketimiz o kadar çok bizim olur. Gazi şehir Erzurum’un önemli bir kültür açığını kapatacak olan bu çalışma aynı zamanda diğer şehir tarihçilerine de ilham olacaktır. Daha iyiye daha güzele dileklerimle…
DERE MAHALLESİ
Günümüzden altmış yıl öncesine kadar şehir merkezinden, suların şırıl şırıl aktığı iki dere vardı. Çaykara ve Taşmağazalar dereleri diye adlandırabileceğimiz bu iki akarsu yatağında, birçok köprü ve değirmen bulunurdu. Bahar olup ta sular çoğalmaya başlayınca bu derelerde çok sayıda hayvan ve insan telef olurdu. Palandöken dağlarının doğu taraflarından gelen sular, çeşmesi civarında birleştikten sonra büyük bir akarsu görünümünde, Taşmağazaları geçip yoluna devam ederdi. Kayak tesislerinin doğusunda bulunan derelerden gelen sular da, Yenişehir girişinde birleşerek, yine büyük bir akarsu görünümünde Dere mahallesi ve bugünkü Çaykara caddesinden ovaya inerdi. Sadece Çaykara deresi boyunca 40 tane değirmen ve çok sayıda köprü varmış. Karasu Nehri ve bahsettiğimiz derelerin suları Erzurum ovasında bataklık ve sazlık alanlar oluşturmuştur. Adeta bir göl görünümünde olan bu alanlarda su samuru yetiştirilip derilerinden kürk yapılırdı. Sadece su samurundan değil daha birçok hayvandan yapılan kürkler, bütün Osmanlı ülkesinde meşhurdu. Padişahların giydiği kürkleri Erzurum’dan gönderilirdi. Derelerin, çeşmelerin çokluğu yabancıların da gözlerinden kaçmamış her gelen yabancı kalemi eline alıp bu güzellikleri ya anlatmış ya da resmetmiştir. 1869’da şehre gelen Thespyle Doyrelle Erzurum’da yükseklerden birçok derelerin indiğini, her birinin şehrin bir semtinden geçtiğini söyler. “Üzerlerinde birçok küçük köprüler vardı. Binaalaneyh Erzurum’un birçok sokaklarına pek hususi manzara verir.” diye söz eder.
Kültürler durağı Erzurum geçmiş ile bugün, bugün ile gelecek arasında köprü görevini daima başarmıştır. Burada il tutmuş hüküm sürmüş idareler geleceğe bir şeyler bırakmanın gayretini göstermişlerdir. Bu bakımdan Erzurum’da var olan medreseler Erzurum’un geçmiş ve gelecek arasındaki manevi bağlarıdır. Bu manevi bağ sadece medreseler bazında düşünülmemelidir. Önce Arap İslamların daha sonra da Türk İslamların idaresine geçen Erzurum eli doğal sınırlarının içinde pek çok manevi şahsiyetin ev sahipliğini de yapmıştır. Buradan yola çıkarak Erzurum’un manevi şahsiyetlerinin varlığı şehir yerleşiminde o isimlerin yaşaması için mahallelere ad olmalarına sebep olmuştur. Önemli şahsiyetlerin ve hatta olayların? İnsanların yerleştikleri mahallelere ad olarak verilmesi, onların adlarının yaşamasına sebeptir; ama aynı zamanda geçmiş ve bugün arasındaki irtibatın da kopmamasına vesiledir. Bugün tarihini ve dinini iyi bilen milletlerin her bakımdan ön sıralarda yer almasının gerisinde bu önemli sebep vardır. Ayrıca bir milletin kültür hatta medeniyet yolundaki en önemli en silinmez en yaşayan tarafı yerleşim alanlarına verdiği isimlerin kendi öz benliklerinin adını taşımasıdır. Bu o coğrafyanın milli olmasına, milli isimlerle anılmasına sebeptir ki coğrafyanın milli değerlerle mücehhez olması coğrafyanın tarihinde de önemlidir. Bu isimler var olduğu sürece o coğrafya millidir. Bu bakımdan Erzurum coğrafyası Allah Ekber Dağlarından beriye Palandöken döşüne, Kop geçidine kadar- Türk İslam coğrafyasının kubbesidir; dense doğrudur. Bu kubbenin dini ve milli payandaları yerleşim yerlerindeki isimlerin şifrelerinde gizlidir. Bu sebepledir ki bu kutsal coğrafya hem dini hem de milli isimlerinin varlığıyla yabancı kültürlerin uğrak yeri olmamıştır. Her köyünde, her tümseğinde, her çukurunda bir evliyanın bir enbiyanın yattığı bu diyarın merkezi yeri olan Erzurum şehrinde, mahalleler ve onların isimleri de bu dini ve milli değerleri ad olarak yaşatmaktadır. Mahallerin dini ve milli şahısların veya olayların adıyla anılması ise bu şehrin tarihine ve dinine bağlılığını gösterir önemli kıstaslardır. Hem öğrencim, hem meslektaşım olan Uzman tarihçi Taner Özdemir, hem tarihçi hem de Erzurumlu olunca evliyalar otağı, şehitler yatağı Erzurum mahallelerini bu merakla araştırarak kaleme aldı. Okuyanlar için önemli tarihi bilgilerin yer aldığı bu çalışma her Erzurumlunun kütüphanesinde de olmalıdır. Unutmayalım ki memleketimizle alakalı ne kadar çok yazarsak, memleketimiz o kadar çok bizim olur. Gazi şehir Erzurum’un önemli bir kültür açığını kapatacak olan bu çalışma aynı zamanda diğer şehir tarihçilerine de ilham olacaktır. Daha iyiye daha güzele dileklerimle…