
“Kıyamet vakti hakkında bilgi Allah’ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir; hiç kimse yarın ne kazanacağını; nerede öleceğini bilemez. Allah ise her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (Lokman – 34)
Ayette, insanların;
-Kıyametin ne zaman kopacağı,
-Yağmurun nereye, ne kadar, ne zaman yağacağını yahut yağmayacağı,
-Rahimdeki bebeklerin durumu,
-Kişinin yarın ne kazanacağı,
-Kişinin, nerede öleceğini bilemeyeceği ifade edilerek, bunların ve benzeri durumların, Allah’ın bileceği bilgi türünden olduğu vurgulanmaktadır.
Bilimsel bilgi, felsefi bilgi, insanın aklı ve tecrübesi sonucu edindiği bilgilerdir. Bu bilgi türleri insanın her sorusuna cevap bulabiliyor mu? Hayır!
Kuran’da insana çok az bir bilgi verildiği ifade edilmiştir; oysa insanın kapasitesini aşan, nice cevapsız sorular bulunmaktadır.
Yüzüne baktığı insanın yüreğinden geçeni bilemeyen insan, sonsuz evrenin ne zaman yıkılacağı bilgisini –ne işine yarayacaksa-, öğrenmek istiyor! Kendi ruhsal mahiyetini bilemeyen insan Allah’ın Zât’ını bilmek istiyor!
Yağmurun ne zaman yağacağını herkes biliyor, meteoroloji ağı, her yer için her türlü hava durumuyla ilgili açıklamalar yapıyor, açıklamaları da büyük ölçüde çıkıyor. Bu, gizli bilgi değildir. Yağmura dair gizli bilgi, yağmurun kontrolü ve düzeniyle ilgilidir.
Çocukla ilgili gizli bilgi o çocuğun yazgısıdır; nasıl bir insan olacak, neler yaşayacak. Biliyor muyuz? Bilemiyoruz! İşte bu gizli bilgidir.
‘Nerede öleceğim?’
‘Tabii ki hastanede!’
Yaygın bir uygulama olduğu için böyle düşünülüyor. Ama gazetelerde, haber sitelerinde yer alan cinayet ve kaza haberleri ve daha nice garip ölüm olayları gösteriyor ki, kişi, ölümün kendisini nerede, nasıl, ne zaman bulacağını da bilemiyor.
Hem sonra bu bilgileri niçin bilmek istiyoruz? ‘Bilirsek önlem alırız, hastalanmayız, ölmeyiz, çocuğumuzu koruruz!’ diye düşünülüyor her hâl.
Fakat her şeyi bilirsek o zaman biz de tanrı olmaz mıyız? Oysa insan ilah değildir, ölümlü bir varlıktır; hangi bilgiye sahip olursa olsun yaşlanmayı, hastalıkları durduramayacak ve ölümü öldüremeyecektir.
Zaman (hareket) ve mekân var oldukça, varlıklar doğacak, büyüme kanunlarına tabi olarak yaşayıp ölecektir. Bilinenler karşısında bilinmeyenler ise daima devam edecek. Allah’ın bilgisiyse geçmiş, gelecek ve an’da, bütün varoluş biçimlerini kuşatmış halde kalacaktır.
Sonuç: Kendi iç ve dış varlığımızda olduğu gibi, her şeyi asla anlayamayız ve bilemeyiz. Bunun böyle olması bizim yararımızadır. Daima insanı aşan bilgiler olacaktır ki bunlar, gizili bilgiler, gayp bilgileridir. Geçmişe, bugüne ve geleceğe dair, her şeyi sadece her şeyi yaratan, onları içten ve dıştan kuşatan, insana ‘şahdamarından daha yakın’ Allah bilecektir.
Ayette, insanların;
-Kıyametin ne zaman kopacağı,
-Yağmurun nereye, ne kadar, ne zaman yağacağını yahut yağmayacağı,
-Rahimdeki bebeklerin durumu,
-Kişinin yarın ne kazanacağı,
-Kişinin, nerede öleceğini bilemeyeceği ifade edilerek, bunların ve benzeri durumların, Allah’ın bileceği bilgi türünden olduğu vurgulanmaktadır.
Bilimsel bilgi, felsefi bilgi, insanın aklı ve tecrübesi sonucu edindiği bilgilerdir. Bu bilgi türleri insanın her sorusuna cevap bulabiliyor mu? Hayır!
Kuran’da insana çok az bir bilgi verildiği ifade edilmiştir; oysa insanın kapasitesini aşan, nice cevapsız sorular bulunmaktadır.
Yüzüne baktığı insanın yüreğinden geçeni bilemeyen insan, sonsuz evrenin ne zaman yıkılacağı bilgisini –ne işine yarayacaksa-, öğrenmek istiyor! Kendi ruhsal mahiyetini bilemeyen insan Allah’ın Zât’ını bilmek istiyor!
Yağmurun ne zaman yağacağını herkes biliyor, meteoroloji ağı, her yer için her türlü hava durumuyla ilgili açıklamalar yapıyor, açıklamaları da büyük ölçüde çıkıyor. Bu, gizli bilgi değildir. Yağmura dair gizli bilgi, yağmurun kontrolü ve düzeniyle ilgilidir.
Çocukla ilgili gizli bilgi o çocuğun yazgısıdır; nasıl bir insan olacak, neler yaşayacak. Biliyor muyuz? Bilemiyoruz! İşte bu gizli bilgidir.
‘Nerede öleceğim?’
‘Tabii ki hastanede!’
Yaygın bir uygulama olduğu için böyle düşünülüyor. Ama gazetelerde, haber sitelerinde yer alan cinayet ve kaza haberleri ve daha nice garip ölüm olayları gösteriyor ki, kişi, ölümün kendisini nerede, nasıl, ne zaman bulacağını da bilemiyor.
Hem sonra bu bilgileri niçin bilmek istiyoruz? ‘Bilirsek önlem alırız, hastalanmayız, ölmeyiz, çocuğumuzu koruruz!’ diye düşünülüyor her hâl.
Fakat her şeyi bilirsek o zaman biz de tanrı olmaz mıyız? Oysa insan ilah değildir, ölümlü bir varlıktır; hangi bilgiye sahip olursa olsun yaşlanmayı, hastalıkları durduramayacak ve ölümü öldüremeyecektir.
Zaman (hareket) ve mekân var oldukça, varlıklar doğacak, büyüme kanunlarına tabi olarak yaşayıp ölecektir. Bilinenler karşısında bilinmeyenler ise daima devam edecek. Allah’ın bilgisiyse geçmiş, gelecek ve an’da, bütün varoluş biçimlerini kuşatmış halde kalacaktır.
Sonuç: Kendi iç ve dış varlığımızda olduğu gibi, her şeyi asla anlayamayız ve bilemeyiz. Bunun böyle olması bizim yararımızadır. Daima insanı aşan bilgiler olacaktır ki bunlar, gizili bilgiler, gayp bilgileridir. Geçmişe, bugüne ve geleceğe dair, her şeyi sadece her şeyi yaratan, onları içten ve dıştan kuşatan, insana ‘şahdamarından daha yakın’ Allah bilecektir.