
Haziran ayının başları, okulun ise son günleriydi. Her zaman olduğu gibi kızlar yine aralarında tatile nereye gidebileceklerini konuşuyorlardı. Feyza, -Bence bu sene İzmir’ e gidelim, dedi. Gülcan ise, -Hayır, bence bu sene Antalya’daki yazlığımıza gidelim. Hem uzun zamandır hiç gitmiyoruz, diye ablasına karşılık verdi.
Günler günleri kovalamış ve okulun son günü gelmişti. Kızlar bir taraftan tatile gidecekleri, diğer taraftan karnelerini alacakları için çok heyecanlıydılar. 3. sınıfta olan Gülcan, öğretmeni Ayfer Hanım’dan, 4. sınıftaki Feyza ise sınıf öğretmeni Melike Hanım’dan karnelerini almışlar, ikisi de sınıflarını geçmişlerdi. Öğretmenleri ve arkadaşlarıyla vedalaşan kızlar hızlıca evin yolunu tutmuşlardı. Eve vardıklarında kapıda onları anneleri Seval Hanım sevgi dolu bakışlarla karşılamıştı. Sevinçle içeri giren çocuklar karnelerini çoktan unutmuş hızla oturma odasında olduğunu öğrendikleri babalarının yanına koşmuşlardı. Tatilde nereye gideceklerini, kimin isteğinin kabul göreceğini gerçekten çok merak ediyorlardı. Babaları Sercan Bey ise koltuğa uzanmış eşi Seval Hanım’ın yaptığı kahve ile yılın yorgunluğunu atmaya çalışıyordu. Kızlarının sesini duyunca yerinde kalkmış, odanın girişinde kızları karşılamıştı. Sercan Bey, karneleri sormaya kalmadan ilk soruyu soran Gülcan olmuş ve sözü tatile getirmişti. -Babacığım, bu sene yazlığımıza gidiyoruz değil mi? Evet, evet, Antalya’ya gideceğiz ve çok eğleneceğiz, dedi. Gülcan konuşmasını bitirir bitirmez araya Feyza girdi. -Babacığım ne olur bu sene tatilde İzmir’e gidelim. Zaten geçen sene de tatilden erken dönmüştük, dedi. Sercan Bey ise, -Önce karnelerinizi göreyim. Benim, size başka bir haberim var. Biliyor musunuz şimdilik İzmir’e de, Antalya’ya gitmiyoruz. Kızlar donakaldılar. Çok şaşırmışlardı. Gülcan -Ne yani bu sene tatile gitmiyor muyuz? -Feyza, -Babacığım, bize şaka mı yapıyorsun yoksa? Sercan Bey, -Hayır, kızlar? Bir saniye durursanız anlatacağım. Pek tatile gitmiyoruz sayılmaz. Haydar Dedeniz sizi çok özlemiş ve tatilde sizi köyde ağırlamak istiyor. Feyza, -Ama baba! Biz dedemizi her zaman görüyoruz. Sercan Bey: -Bir saniye Feyzacım, dedenizi görüyoruz; ama daha önce köyümüze sizleri hiç götürmemiştim. Size söz veriyorum köyde sadece bir hafta kaldıktan sonra yazlığa geçeriz, ama orada da çok fazla kalamayız. Benim Erzurum’da halletmem gereken işlerim var. Anlaştık mı? Feyza, -Tamam babacığım. Hem dedemizi ve babaannemizi yalnız bırakmamış oluruz hem de daha önce hiç görmediğimiz köyümüzü görürüz, dedi.
Karne alındıktan sonraki iki gün evde herkes hazırlıklarını yaptı. Köyden doğruca yazlığa geçecekleri için toparlanma biraz uzun sürmüştü. Feyza tatil boyunca okuyacağı kitaplarını, Gülcan ise en sevdiği oyuncaklarını valizlerine yerleştirdiler. Yolculuk vakti gelmiş, Seval Hanım, Sercan Bey ve kızlar arabalarındaki yerlerini almışlardı. Köye Sercan Bey’in arabasıyla gideceklerdi. Kavakkapısı tarafından hareket eden araçları 50. Yıl Caddesi, Gürcükapı, Taşhan, LalaPaşa Camisi, Taşambarlar, Yoncalık taraflarına uğramış, oradan E-80 Karayoluna çıkmıştı. SercanBey, Palandöken Devlet Hastanesi’nden sola kırdığı aracıyla Atlama Kulesi ve Kiremitlik Tabyasını geçtikten sonra Bölge Eğitim Hastanesi’nden TOKİ Konutları’nı geçerek Kümbet köyüne varmak için gaza basmıştı. Uzaktan köyünü gören Sercan Bey, çocukluğunda başından geçenleri çoktan anlatmaya başlamıştı bile. Babalarını can kulağıyla dinleyen kızlar köyü bayağı bir merak etmeye başlamışlardı.
Köyün girişinde mezarlıkların olduğu yerde elleri nasırlı, yüzünde yılların yorgunluğu görülen bir adam karşılamıştı onları. Onları karşılayan bu insan köyün muhtarı Murat Bey idi. Murat Bey, Sercan Bey’i çok sever, onun tarih bilgisine çok güvenirdi. Birkaç kez köye Sercan Bey’i davet etmiş gelen misafirlere köyün tarihi ile bilgi vermesini istemişti. Tarih öğretmeni olan Sercan Bey, muhtarın bu isteğini geri çevirmez, dili döndüğü kadar anlatmaya çalışırdı. Murat Bey, Sercan Beylerin geleceğini Haydar Dede’den öğrenmişti. Muhtar da arabaya binmiş ve hep birlikte Haydar Dede’nin evine doğru hareket etmişlerdi. Köyün büyükbaş hayvan pisliği kokan dar sokaklarından zorlanarak geçen araba nihayet tek katlı, taş yapılı, büyükçe bir evin önünde durmuştu. Haydar Dede ve Zehra Nine gelen arabayı tanımışlardı. Yüzlerinde güller açmış, o an bütün dünya onların olmuştu. Hemen arabanın başına koşmuş, hızla kapılardan inen torunları ile kucaklaşmışlardı. Sercan Bey ve Seval Hanım ise oluşan bu sevgi yumağını seyrediyor ve sessizce sıralarını beklemekteydiler. Torunları ile hasret gideren koca çınarlar oğulları ve gelinleriyle de kucaklaştıktan sonra hep birlikte içeri girmişlerdi.
Günler günleri kovalamış ve okulun son günü gelmişti. Kızlar bir taraftan tatile gidecekleri, diğer taraftan karnelerini alacakları için çok heyecanlıydılar. 3. sınıfta olan Gülcan, öğretmeni Ayfer Hanım’dan, 4. sınıftaki Feyza ise sınıf öğretmeni Melike Hanım’dan karnelerini almışlar, ikisi de sınıflarını geçmişlerdi. Öğretmenleri ve arkadaşlarıyla vedalaşan kızlar hızlıca evin yolunu tutmuşlardı. Eve vardıklarında kapıda onları anneleri Seval Hanım sevgi dolu bakışlarla karşılamıştı. Sevinçle içeri giren çocuklar karnelerini çoktan unutmuş hızla oturma odasında olduğunu öğrendikleri babalarının yanına koşmuşlardı. Tatilde nereye gideceklerini, kimin isteğinin kabul göreceğini gerçekten çok merak ediyorlardı. Babaları Sercan Bey ise koltuğa uzanmış eşi Seval Hanım’ın yaptığı kahve ile yılın yorgunluğunu atmaya çalışıyordu. Kızlarının sesini duyunca yerinde kalkmış, odanın girişinde kızları karşılamıştı. Sercan Bey, karneleri sormaya kalmadan ilk soruyu soran Gülcan olmuş ve sözü tatile getirmişti. -Babacığım, bu sene yazlığımıza gidiyoruz değil mi? Evet, evet, Antalya’ya gideceğiz ve çok eğleneceğiz, dedi. Gülcan konuşmasını bitirir bitirmez araya Feyza girdi. -Babacığım ne olur bu sene tatilde İzmir’e gidelim. Zaten geçen sene de tatilden erken dönmüştük, dedi. Sercan Bey ise, -Önce karnelerinizi göreyim. Benim, size başka bir haberim var. Biliyor musunuz şimdilik İzmir’e de, Antalya’ya gitmiyoruz. Kızlar donakaldılar. Çok şaşırmışlardı. Gülcan -Ne yani bu sene tatile gitmiyor muyuz? -Feyza, -Babacığım, bize şaka mı yapıyorsun yoksa? Sercan Bey, -Hayır, kızlar? Bir saniye durursanız anlatacağım. Pek tatile gitmiyoruz sayılmaz. Haydar Dedeniz sizi çok özlemiş ve tatilde sizi köyde ağırlamak istiyor. Feyza, -Ama baba! Biz dedemizi her zaman görüyoruz. Sercan Bey: -Bir saniye Feyzacım, dedenizi görüyoruz; ama daha önce köyümüze sizleri hiç götürmemiştim. Size söz veriyorum köyde sadece bir hafta kaldıktan sonra yazlığa geçeriz, ama orada da çok fazla kalamayız. Benim Erzurum’da halletmem gereken işlerim var. Anlaştık mı? Feyza, -Tamam babacığım. Hem dedemizi ve babaannemizi yalnız bırakmamış oluruz hem de daha önce hiç görmediğimiz köyümüzü görürüz, dedi.
Karne alındıktan sonraki iki gün evde herkes hazırlıklarını yaptı. Köyden doğruca yazlığa geçecekleri için toparlanma biraz uzun sürmüştü. Feyza tatil boyunca okuyacağı kitaplarını, Gülcan ise en sevdiği oyuncaklarını valizlerine yerleştirdiler. Yolculuk vakti gelmiş, Seval Hanım, Sercan Bey ve kızlar arabalarındaki yerlerini almışlardı. Köye Sercan Bey’in arabasıyla gideceklerdi. Kavakkapısı tarafından hareket eden araçları 50. Yıl Caddesi, Gürcükapı, Taşhan, LalaPaşa Camisi, Taşambarlar, Yoncalık taraflarına uğramış, oradan E-80 Karayoluna çıkmıştı. SercanBey, Palandöken Devlet Hastanesi’nden sola kırdığı aracıyla Atlama Kulesi ve Kiremitlik Tabyasını geçtikten sonra Bölge Eğitim Hastanesi’nden TOKİ Konutları’nı geçerek Kümbet köyüne varmak için gaza basmıştı. Uzaktan köyünü gören Sercan Bey, çocukluğunda başından geçenleri çoktan anlatmaya başlamıştı bile. Babalarını can kulağıyla dinleyen kızlar köyü bayağı bir merak etmeye başlamışlardı.
Köyün girişinde mezarlıkların olduğu yerde elleri nasırlı, yüzünde yılların yorgunluğu görülen bir adam karşılamıştı onları. Onları karşılayan bu insan köyün muhtarı Murat Bey idi. Murat Bey, Sercan Bey’i çok sever, onun tarih bilgisine çok güvenirdi. Birkaç kez köye Sercan Bey’i davet etmiş gelen misafirlere köyün tarihi ile bilgi vermesini istemişti. Tarih öğretmeni olan Sercan Bey, muhtarın bu isteğini geri çevirmez, dili döndüğü kadar anlatmaya çalışırdı. Murat Bey, Sercan Beylerin geleceğini Haydar Dede’den öğrenmişti. Muhtar da arabaya binmiş ve hep birlikte Haydar Dede’nin evine doğru hareket etmişlerdi. Köyün büyükbaş hayvan pisliği kokan dar sokaklarından zorlanarak geçen araba nihayet tek katlı, taş yapılı, büyükçe bir evin önünde durmuştu. Haydar Dede ve Zehra Nine gelen arabayı tanımışlardı. Yüzlerinde güller açmış, o an bütün dünya onların olmuştu. Hemen arabanın başına koşmuş, hızla kapılardan inen torunları ile kucaklaşmışlardı. Sercan Bey ve Seval Hanım ise oluşan bu sevgi yumağını seyrediyor ve sessizce sıralarını beklemekteydiler. Torunları ile hasret gideren koca çınarlar oğulları ve gelinleriyle de kucaklaştıktan sonra hep birlikte içeri girmişlerdi.