
KUDÜS NOTLARI (2)
‘KUDÜS’e gitmezsiniz, götürülürsünüz!’
Hz. Musa’nın ‘Ahid Sandığı’nı buldum!
‘Arzın merkezine seyahat’
(KUDÜS SORGULAMASI–1) 1970’li yıllar olmalı; lisede öğrenciyim, Doğu Sineması’nda bir film izlemiştim: Arzın Merkezi’ne seyahat. İnternetten filmi buldum. Jules Verne'in romanından 1959 yılında sahneye aktarılmış.
O yıllarda, tabi, TV mivi yok, akıllı cep henüz hayalin rahminde.
Palandöken dağından ötesini sadece hayal edebilen bir Erzurum genci olarak, sinemalar, Palandöken’in ötesini, dünyayı tanıtan birer gizemli kapı.
Filmde adamlar yerin altına iniyordu; nehirler, şelaleler, volkanik alevlenmeler, uçurumlar, tuhaf canlılar, yer altı cennetleri... Bayağı etkilemiş olmalı beni. Yoksa durduk yerde niçin Kudüs yazımın içine gelip girsin ki, Arzın Merkezine Seyahat?
Şundan: Galiba arzın merkezi gibi arzın merkez üstü Kudüs’ün de gizem dolu olmasından.

‘Fizik ve mana’
Kudüs şehri üç Hanif dinin ‘çatışmacı’ ortak noktası.
Kur’an’da ismi zikredilen ve öyküleri anlatılan Peygamberlerin nerdeyse tamamı Filistin havzasının çocukları.
Yaratıcının, sıfat tecellilerinin zuhur ettiği; peygamberlerin, cinlerin, şeytanların, meleklerin yoğunluk gösterdiği, mucizelerin ve büyük cezalandırılmaların yaşandığı, müjdeci ve kahredici bir bölgedeyiz.
Bir yanı Suriye ve Lübnan bir yanı Ürdün ve Mısır olan Filistin havzası ve bu havzanın merkezi şehri Kudüs, dinler tarihinin hatta Âdem ve Havva validemizle başlayan insanlık tarihinin öyküsünü temsil ediyor.
Her dinden her milletten insan Kudüs’e akıyor; çünkü bu bölgede manevi bir miras var; anlaşılan anlaşılmayan, hissedilen hissedilmeyen sırlar.
Kudüs, şu an, şirkin başkenti yine şu an hidayetin merkezi!
‘Sizi Kudüs’e kim çağırdı?’
Turizm şirketlerinin profesyonel rehberleri, sırlar şehri Kudüs yolcularına gizemli manalar yükleyip grup üyelerini ruhanileştirmekte pek mahirler. Şöyle diyorlar: ‘Kudüs’e gelinmez; Allah, sevdiği kullarını Kudüs’e davet eder.’
Gerçi üç dinin Kudüs’te temellenen üç ayrı Yaratıcı tasavvuru var; olsun! Olsun da, zihnim meraklı sorular üretmekten geri durmuyor: Her inancın tanrı tasavvuru kendi bağlılarını mı çağırmaktadır, Kudüs’e! Üç dinin tanrısı Kudüs’ü ortak mı kullanmaktadır? Bu, çelişkili ilahi davet, kişisel gururu büyütüp seçilmiş olmanın tatminini davetliye yaşatıyor mu, yaşatıyor.
O halde ağzımızın tadını bozmayalım; geçelim...

Bölünmüş Kudüs yahut bölünmüş dünya!
Kudüs inançlar tarafından bölünmüş durumdadır. Kudüs’te her dinin mabedi, mabetleri, mahalleleri, semtleri, hatta çarşıları vardır.
Çağ rılanın, Kudüs’e varıp kafile başkanının bayrağını takip ederek, kendi din sokağına heyecanla dalıp dini imajlara koşup onları bağrına basmasından ve kutsamasından ‘pireleniyorum!’
Hııı! Acaba bu Kudüs’te kaç Kudüs var?
Kudüs’teki Kudüsler tek bir Kudüs imanında buluşabilirler mi?
Hz. İsa, Şam’a inip Kudüs’e doğru yürürse Ben-i İsrail onu yeniden taşlar mı?
Kudüs’ün dinler mahallesinde Tanrı arayanlar, enkazlar arasında kimi buluyorlar?
Nasıl bilmezler ki: Tanrı, ne mazidir ne de ati: o, an’dır, (an da değildir ya!) taptazedir.
Tanrı nasıl sığar Kıyame Kilisesi’ne, nasıl sığar Ağlama Duvarı’na, nasıl sığar Mescid-i Aksa’ya.
Her yerde olanı kalpten başka nerede bulabilir ki insan?
Beş duyunun muhatap olduğu imajların adı, varlık (dünya); simgeleştirirsek varlık eşittir, Kudüs. Varlık Allah’ın ez-Zahir tecellisidir. Zahir baştan sona imgedir: mesela insan, hayvan, bitki; mesela güneş, ay, yıldızlar; mesela şeytan, cin, melek... İmgeler, manaları gösterir; manalar Yaratıcının sıfatlarını.

Bulmadan bulmuş gibi yapmak...
Ez-Zahir ve el-Batın, baştan sona Kudüs’tür, Beytullah’tır, Mescid-i Nebevi’dir.
Kudüs’e bakıyorum Mescidi Aksa’dan, Kudüs’e bakıyorlar Kıyame Kilisesi’nden; Kudüs’e tapıyorlar Ağlama Duvarı’nda. İmgelere bakanlar ayırdında mı acaba, baktıkları ‘Tanrının Kudüs’ü mü değil mi?
Yahudi’nin Kudüs’ünde her yan kamere her yan resmi ve sivil polis.
İsrail’in Yehovası zavallı; çünkü o, Kudüs’ün dört duvarı arasında hapistir.
‘Yahudi Kudüsü’nün dışında fiziki duvarlar kilometrelerce uzamakta, şüphesiz Yahudi müminin içi de ötekileştirdiklerine karşı manevi duvarlarla doludur!
Ben-i İsrail Yehova’yı, Kudüs’te hiçbir zaman bulamayacak. Yehova, bir daha konuşmayacak Musa’sız kavimle; çünkü Musa’nın Yehova diye bir tanrısı yok.
İsevilerin, Kudüs krallığına koşanların da ne bir ‘göklerdeki babası’ var, ne de ‘Rab İsa’ diye bir Yaratıcısı. Kıyame Kilisesi’nde yerlere kapanan İsevî kalabalık, ‘göklerdeki babamız!’ tiradıyla gözyaşı döküyor. Arazide, ‘Rab İsa’nın çilesini yanılsayarak, hacılık şerefi elde ediyorlar. Ne var ki, Kudüs yolculuklarının Allah’a olmadığını, hiç anlayamayacak gözüküyorlar.

Kutsal Emanet Sandığını buldum
Bu notları Mescid-i Aksa’nın 144 dönüm bahçesinde gâh, şu seyyar ve iyice dolaşkan sandalyelerden birini bulup otururken gâh etrafı adımlayıp üç dini anlamaya çalışırken, yazıyorum, derken daralmış içime, yükselen ezan sesleri yetişiyor.
Allâhü ekber, Allâhü ekber. Eşhedü en lâ ilâhe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, Hayye ale’s-salâh, Hayye ale’l-felâh, Allâhü ekber, Allâhü ekber. Lâ ilâhe illallâh.”
Sonra ben zahirdeki Kudüs’e bakarken batınımdaki Kudüs Fatiha’yı ve İhlas surelerini okuyup benimle ders yaptı: Allah âlemlerin Rabbi, Allah ahad, Allah samed...
Elhamdülillah... Ezan-ı Muhammedî, Musevî ve İsevi şirkini günde beş kez, Kudüs’e, yani şirklerin dünyasına bağırarak reddedip Allah Teâlâ’nın birliğini ilan etti.
Hz. Musa ve Hz. İsa aleyhisselam, Hz. Muhammed (sav)’in arkasında namaza durmak için Mescid-i Aksâ’ya geliyorlardı. Acele edip yanlarına vardım. Hz. Musa aleyhisselama ‘ahid sandığının’ nerede olduğunu sordum. İki peygamber şehadet parmaklarını kalbime dayadılar:
“Ahid Sandığı sensin” dedi Musa aleyhisselam.
“Kudüs sensin” dedi İsa aleyhisselam.
Hazreti Muhammed aleyhisselamın tatlı sesini beytu'l-makdis’den işittim:
“Her kim Allah’a bir şeyi ortak koşarak ölürse cehenneme girer.”

Birden hayalimden uyandım. Meğer Ahid Sandığı insan gönlüymüş. Meğer vahye ve ilhama mazhar bir Tur-i Sina, bir Tuva, bir Hira bir Kudüs imiş insan gönlü.
Mescide yaklaşınca gördüm ki mescit manevi bir şekilde canlıdır ve Kudüs müşriklerini ikaz etmektedir:
“Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırmıştı. Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.
Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.
Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle.
Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve «Kalplerimiz kılıflanmıştır» demeleri sebebiyle (onları lanetledik, türlü belalar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir;) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler.
Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat'ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever...”