
“Ki, başlarına bir musibet geldiği vakit, ‘Biz Allah’ınız ve nihayet O’na döneceğiz.” derler.” Bakara Suresi / 156. Ayet
“Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz."
Onlardan mısınız?
Böyle deyicilerden misiniz?
O’na döneceğini bir saniye aklından çıkartmayan kullarından mısınız?
Her musibet karşısında “eyvallah” diyebilen fanilerden misiniz?
Başınıza gelenleri ‘hak ettim ki görüyorum’ diyerek karşılayabilen serdengeçtilerden misiniz?
Siz ruhu güle meftun olanlardan mısınız?
Zor yollara az azıkla çıkılmaz. Zor yollar tek başına kalındığında yutar insanı.
Tevekkülü geçirmeden ayaklarınıza, sabır abasıyla kuşatmadan bedeninizi, rahmet umudunu doldurmadan kırbanıza yolculuk başlamaz.
Siz teslimiyetin doruklarına çıkmadan menzil görünmez.
Her durak bir sonrakine uzak, her yokuş bir öncekinden dik, her engel aştıklarından güç olmadıkça isabet kaydedilmez.
Belalar üzerine sağanak halinde yağmadıkça yolun doğrulduğundan emin olunmaz.
Ancak yola girildiği hissedilmeye görsün, o nasip deryasından vazgeçen bulunmaz.
Karşısına çıkan her bela içinde umut olur muttakinin.
Şükreder, anlar hâlâ sınavı kaybetmediğini.
Sınavda olmak yitirmemek demektir ve unutulmamak elbette çok güzeldir.
O zaman bir bela daha beklemek düşmese bile aşığa, gelecek olandan korkmamak gerektir.
Sabır sınavında gül kıymeti bilene açılır sonsuzluklar.
Bütün kaybedişlerin, en derin acıların, özlemekten hiç bıkmayacakların nihayette seni bekliyorsa, isyanların sabra karşı zulüm olur.
Gül yüzlü anaların, teri helal kokan babaların, ağzı süte doymamış bebelerin yokluğundan, tevekkülle sonsuz buluşmalar çıkıyorsa, yeri göğü inleten başkaldırmalar fena olur.
Sana verilmiş olanların sahibince geri alınmasından öfke duyuyorsan, sana bırakılanlar da haram olur.
Cömertlikte emsalsiz Efendimiz; elimizdeki her şeyi al, ellerimizi bize bırak.
Merhameti sonsuz sahibimiz; gözümüzü doyurmak için verdiklerini al, gözlerimizi bize bırak.
Kudreti sınırsız Yaradanımız; yürümekle sonu gelmez arazilerimizi al, ayaklarımızı bize bırak.
Kullarına karşı iyiliği çok olan Malik’imiz; lezzetine doyulmaz rızklarını eksilt, dilimizi bize bırak.
Bilmezsek kaybederiz biliyoruz.
Konuşuyorsak sen öğrettin…
Görmek ruhumuzu ışıklandırıyorsa sen lütfettin…
Hem ayağa hem takate sahipsek sen ihsan ettin.
Elbette seni tefekkür edebiliyorsak şüphesiz sen inayet ettin.
Ümidimiz var çünkü sen vaat ettin ve kaygıya yer olmadan biliyoruz ki, vadinden dönmezsin.
“Allah, hiç kimseye güç yetirebileceğinden daha fazlasını yüklemez.”
Merhametine müracaat ederek, iç ferahlığıyla senin öğrettiklerinle sana yakarıyoruz.
"Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma.”
ÂMİN.
Hamiş: Kalbimiz yanıyor, acımız sonsuz, ümidimiz baki. Rabb’imiz milletimize sabır ihsan eylesin. Sonsuzluğa göç edenlere rahmet, yaralılara şifa, yıkıntıların altında yardım bekleyenlere imdat nasip eylesin.
“Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz."
Onlardan mısınız?
Böyle deyicilerden misiniz?
O’na döneceğini bir saniye aklından çıkartmayan kullarından mısınız?
Her musibet karşısında “eyvallah” diyebilen fanilerden misiniz?
Başınıza gelenleri ‘hak ettim ki görüyorum’ diyerek karşılayabilen serdengeçtilerden misiniz?
Siz ruhu güle meftun olanlardan mısınız?
Zor yollara az azıkla çıkılmaz. Zor yollar tek başına kalındığında yutar insanı.
Tevekkülü geçirmeden ayaklarınıza, sabır abasıyla kuşatmadan bedeninizi, rahmet umudunu doldurmadan kırbanıza yolculuk başlamaz.
Siz teslimiyetin doruklarına çıkmadan menzil görünmez.
Her durak bir sonrakine uzak, her yokuş bir öncekinden dik, her engel aştıklarından güç olmadıkça isabet kaydedilmez.
Belalar üzerine sağanak halinde yağmadıkça yolun doğrulduğundan emin olunmaz.
Ancak yola girildiği hissedilmeye görsün, o nasip deryasından vazgeçen bulunmaz.
Karşısına çıkan her bela içinde umut olur muttakinin.
Şükreder, anlar hâlâ sınavı kaybetmediğini.
Sınavda olmak yitirmemek demektir ve unutulmamak elbette çok güzeldir.
O zaman bir bela daha beklemek düşmese bile aşığa, gelecek olandan korkmamak gerektir.
Sabır sınavında gül kıymeti bilene açılır sonsuzluklar.
Bütün kaybedişlerin, en derin acıların, özlemekten hiç bıkmayacakların nihayette seni bekliyorsa, isyanların sabra karşı zulüm olur.
Gül yüzlü anaların, teri helal kokan babaların, ağzı süte doymamış bebelerin yokluğundan, tevekkülle sonsuz buluşmalar çıkıyorsa, yeri göğü inleten başkaldırmalar fena olur.
Sana verilmiş olanların sahibince geri alınmasından öfke duyuyorsan, sana bırakılanlar da haram olur.
Cömertlikte emsalsiz Efendimiz; elimizdeki her şeyi al, ellerimizi bize bırak.
Merhameti sonsuz sahibimiz; gözümüzü doyurmak için verdiklerini al, gözlerimizi bize bırak.
Kudreti sınırsız Yaradanımız; yürümekle sonu gelmez arazilerimizi al, ayaklarımızı bize bırak.
Kullarına karşı iyiliği çok olan Malik’imiz; lezzetine doyulmaz rızklarını eksilt, dilimizi bize bırak.
Bilmezsek kaybederiz biliyoruz.
Konuşuyorsak sen öğrettin…
Görmek ruhumuzu ışıklandırıyorsa sen lütfettin…
Hem ayağa hem takate sahipsek sen ihsan ettin.
Elbette seni tefekkür edebiliyorsak şüphesiz sen inayet ettin.
Ümidimiz var çünkü sen vaat ettin ve kaygıya yer olmadan biliyoruz ki, vadinden dönmezsin.
“Allah, hiç kimseye güç yetirebileceğinden daha fazlasını yüklemez.”
Merhametine müracaat ederek, iç ferahlığıyla senin öğrettiklerinle sana yakarıyoruz.
"Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma.”
ÂMİN.
Hamiş: Kalbimiz yanıyor, acımız sonsuz, ümidimiz baki. Rabb’imiz milletimize sabır ihsan eylesin. Sonsuzluğa göç edenlere rahmet, yaralılara şifa, yıkıntıların altında yardım bekleyenlere imdat nasip eylesin.