
İsrail Başbakanı Netanyahu'nun koltuğunu kaybetmemek için Kutsal Ramazan ayında ve Kadir Gecesinde yine mazlumlara saldırdı. Uzmanlar, Netanyahu’nun kendi çıkarlarıyla özdeşleşen bir grubun devleti ateşe attığını ifade ediyorlar. Yine Filistin’in mevcut siyasi unsurlarının büyük oranda halkın desteğini kaybettiği, hatta kirli ilişkilerin oluştuğu vurgulanıyor.
Bir yanda Netanyahu, karşıda Hamas, FKÖ gibi kirlendiği ifade edilen unsurlar saldırılar ile geleceklerini koruduklarını düşünüyorlar. Can veren ise mazlumlar. Çocuk, kadın ve yaşlılar hurharca katlediliyor. İnsanlığın gözü önünde.
İsrail’in önemli gazetesi Haaretz: Netanyahu'nun barış aradığı ve savaşlara karşı olduğu efsanesi resmen çöktü. Sürekli bir savaş durumunda yaşıyoruz. Netanyahu derhal gitmeli çünkü İsrail'in ahlaki, hukuki ve siyasi iflasından sorumlu.” Değerlendirmesinde bulundu.
İsrail’in alçak saldırıları Türkiye’de de yankılandı. Çoğunluk insani ve İslami duygular ile İsrail’i lanetlerken sosyal mecrada milleti bölme derdine düşen mankurtlar, bilinçli bölücüler, Marksist zihinli ayrılıkçılar ve fırsatça FETÖ’cüler Müslüman ve Türklük karşıtlığını kaşıma derdine düştüler.
Bunlara en güzel cevabı, sert mizacı kadar cümleleri de ok gibi olan Mustafa Çalık ağabey verdi. Bende onun ifadelerine aynen katılarak aktarmak istiyorum;
“İsrail'in Filistin'e saldırısı vesîlesiyle Milliyetçi ve İslâmcı câmiânın bir kısmı eski bir "yara"yı yeniden kaşımaya koyuldu. Türkçü-Milliyetçi-Ülkücü arkadaşlarımız şu hususta haklı: "Filistin'e gelince hafı küfü yutan iktidar ve yandaşları D. Türkistan için ne yaptılar?"
Ardından "Arap seviciliği" ve "Arap hayranlığı, Arapçılık" jargonu başlıyor ki, burada biraz durmamız lâzım: Birincisi, sırf Arap diye sevmek kadar, Arap diye nefret duymak da mantıksızdır. Bizler, şâyet Müslümanlıktan bıkmadıysak Allah için sever, Allah için buğz ederiz.
Cihan Harbi'nde Şerif Hüseyin alçağı ve avenesi bizi sırtımızdan vururken, unutmayalım ki, Basra'daki, Kanal'daki kardeş Arap askerleri Mehmetçikle beraber şehid de düştüler, gazi de oldular. "Araplar bizi arkadan hançerledi!" genellemesi cehâlet maymuncuğu hâline gelmemeli.
Bütün bunlara rağmen, hârikulade Türk makamları dururken "Mekke makamı" diye, "detone" ve makam olamayacak kadar tuhaf bir âvâz ile Ezân okunmasından tutun da kılık kıyâfete kadar yersiz bir Arap özentisi, şahsen beni de çok rahatsız ediyor.
İşin doğrusu, millî kıyafet diye beşerî-medenî inkişâfın şu safhâsında bula bula erkek için "entari"yi bulabilen ve bununla bâzan uyuyan, bâzan köçek dönen heriflere özenmek için -biraz ağır kaçacak ama- rûh hastası olmak lâzım yâhut da şahsiyet ve zâtiyetten nasîpsiz..
Gelgelelim, Türk Milletinin ma'şerî şuur-altındaki Şerif Hüseyin ihânetini müzmin bir Arap düşmanlığına dönüştürmenin ve bundan da İslâm'ın cihanşümûl vasfı ile Türklüğü karşı karşıya getirecek dinsiz bir Türklük icâd etmeğe kalkmanın hiç bir doğru ve mantıklı tarafı olamaz!”
Birde Ömer Seyfettin’in müthiş bir ifadesi var; “İslamcılık adı altında Türk düşmanlığı yapan soysuzlardan nefret ediyorum. Türkçülük adı altında İslâm düşmanlığı yapan dinsizlerden nefret ettigim gibi.”
Mazlumların, gariplerin sahibi Allah Teala’dır…
Bir yanda Netanyahu, karşıda Hamas, FKÖ gibi kirlendiği ifade edilen unsurlar saldırılar ile geleceklerini koruduklarını düşünüyorlar. Can veren ise mazlumlar. Çocuk, kadın ve yaşlılar hurharca katlediliyor. İnsanlığın gözü önünde.
İsrail’in önemli gazetesi Haaretz: Netanyahu'nun barış aradığı ve savaşlara karşı olduğu efsanesi resmen çöktü. Sürekli bir savaş durumunda yaşıyoruz. Netanyahu derhal gitmeli çünkü İsrail'in ahlaki, hukuki ve siyasi iflasından sorumlu.” Değerlendirmesinde bulundu.
İsrail’in alçak saldırıları Türkiye’de de yankılandı. Çoğunluk insani ve İslami duygular ile İsrail’i lanetlerken sosyal mecrada milleti bölme derdine düşen mankurtlar, bilinçli bölücüler, Marksist zihinli ayrılıkçılar ve fırsatça FETÖ’cüler Müslüman ve Türklük karşıtlığını kaşıma derdine düştüler.
Bunlara en güzel cevabı, sert mizacı kadar cümleleri de ok gibi olan Mustafa Çalık ağabey verdi. Bende onun ifadelerine aynen katılarak aktarmak istiyorum;
“İsrail'in Filistin'e saldırısı vesîlesiyle Milliyetçi ve İslâmcı câmiânın bir kısmı eski bir "yara"yı yeniden kaşımaya koyuldu. Türkçü-Milliyetçi-Ülkücü arkadaşlarımız şu hususta haklı: "Filistin'e gelince hafı küfü yutan iktidar ve yandaşları D. Türkistan için ne yaptılar?"
Ardından "Arap seviciliği" ve "Arap hayranlığı, Arapçılık" jargonu başlıyor ki, burada biraz durmamız lâzım: Birincisi, sırf Arap diye sevmek kadar, Arap diye nefret duymak da mantıksızdır. Bizler, şâyet Müslümanlıktan bıkmadıysak Allah için sever, Allah için buğz ederiz.
Cihan Harbi'nde Şerif Hüseyin alçağı ve avenesi bizi sırtımızdan vururken, unutmayalım ki, Basra'daki, Kanal'daki kardeş Arap askerleri Mehmetçikle beraber şehid de düştüler, gazi de oldular. "Araplar bizi arkadan hançerledi!" genellemesi cehâlet maymuncuğu hâline gelmemeli.
Bütün bunlara rağmen, hârikulade Türk makamları dururken "Mekke makamı" diye, "detone" ve makam olamayacak kadar tuhaf bir âvâz ile Ezân okunmasından tutun da kılık kıyâfete kadar yersiz bir Arap özentisi, şahsen beni de çok rahatsız ediyor.
İşin doğrusu, millî kıyafet diye beşerî-medenî inkişâfın şu safhâsında bula bula erkek için "entari"yi bulabilen ve bununla bâzan uyuyan, bâzan köçek dönen heriflere özenmek için -biraz ağır kaçacak ama- rûh hastası olmak lâzım yâhut da şahsiyet ve zâtiyetten nasîpsiz..
Gelgelelim, Türk Milletinin ma'şerî şuur-altındaki Şerif Hüseyin ihânetini müzmin bir Arap düşmanlığına dönüştürmenin ve bundan da İslâm'ın cihanşümûl vasfı ile Türklüğü karşı karşıya getirecek dinsiz bir Türklük icâd etmeğe kalkmanın hiç bir doğru ve mantıklı tarafı olamaz!”
Birde Ömer Seyfettin’in müthiş bir ifadesi var; “İslamcılık adı altında Türk düşmanlığı yapan soysuzlardan nefret ediyorum. Türkçülük adı altında İslâm düşmanlığı yapan dinsizlerden nefret ettigim gibi.”
Mazlumların, gariplerin sahibi Allah Teala’dır…