
Nuri Demirağ için gecesi ve gündüzünü vatana adayan insan ifadesi gayet yerinde olacaktır. Demiryolu, köprü, baraj, tarım alanları, çölleşmeyle mücadele, boğaz köprüsü, tekstil, çimento fabrikası gibi uzayıp giden fikirlerinin bir kısmını hayata geçirebildi bu güzel insan.
Büyük fikirleri devam ederken bir yandan da tarihi çeşmeleri yeniden ayağa kaldırdı. Bu geleneğini yıllarca sürdürdü. Toplam 43 çeşme yaptırdı. 1933 yılında Keban Barajı projesini ilk kez dile getirdi fakat destek alamadı. Keban Barajı bu fikirden 33 yıl sonra yapılabildi.
Bursa’da Sümerbank Merinos Fabrikası’nı yaptı. Daha sonra yabancıların tekel oluşturarak çimentoyu 33 liraya satmaya başladıklarını görünce çimento fabrikası kurmak istedi. 13 liraya satmayı önerdiği halde fabrika kurmasına izin verilmedi.
Türk Hava Kurumuna yurt dışından uçak almak için bağış kampanyası başlatılınca Nuri Demirağ'a şu soru yöneltildi: “Siz kuruma ne vereceksiniz?” Yanıtı mükemmeldi: “Siz ne diyorsunuz! Benden ulus için bir şey istiyorsanız en mükemmelini istemelisiniz.
Mademki bir ulus uçaksız yaşayamaz, öyleyse bu yaşama aracını başkalarının bağışından beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya adayım.” Yani para verip yurt dışından uçak almak yerine kendi uçağımızı kendimiz yaparız diyerek uçak fabrikası kurmaya karar verdi.
1940 yılında Yeşilköy Gök Okulu’nu kurdu. Burada pilotlar yetiştiriliyordu. Şu anki İstanbul Atatürk Havalimanı’nın bulunduğu alana Nuri Demirağ sahipti. "Nu.D" adlı uçaklar yapıldı. Yüzde yüz yerli ve milliydi her biri
Saatte 325 km yapabilen, 5000 feet'e kadar yükselebilen, hiç durmadan 1000 km uçabilen, çift pilot kumandası bulunan uçaklardı. Uçaklarının güvenilir olduğunu ve okulundan mezun pilotların başarılı bir biçimde yetiştirildiklerini kanıtlamak için, kendi fabrikasında yapılan uçağa önce kendi biniyor, pilot koltuğuna da kendi pilot okulundan mezun olan oğlunu oturtuyor ve kendi yaptığı uçağı, kendi okulunda yetiştirdiği kendi oğluna kullandırarak, göklere yükseliyordu.
“Göklerine hâkim olamayan milletler, yerlerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkûmdur.”
Türkiye’nin ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN gibi kamu, BAYRAKTAR (özel) gibi sayısız savunma sanayi şirketinin mazisinin çok kısa olduğunu düşünürsek Nuri Demirağ ile neleri kaybetmiş olduğumuzu daha rahat kavrayabiliriz.
Nuri Demirağ, yalnızca Sivas Havaalanı ile mi yaşatılmalıdır. Milli Eğitim’de bütün okullarda anlatılmayı, tanınmayı hak etmiyor mu? Nuri Demirağ ismi, yaptıkları, peşinde koştukları, hayalleriyle bir sinema filmini hak etmiyor mu?
Nuri Demirağ, kanaatimce Türk milletinin yarınının ismidir! O’nun hayalleri, gayreti, yaptıkları daha fazla milletiyle bir araya gelmelidir.
Sözde bir akademisyen üniversiteler için bir arada telaffuz edilmemesi gereken yakıştırma yapmış.
Ancak gençliği hedefsiz olan, gelecek tasavvuru kendi geçmişinden güç almayan, yabancı kültürlerle beslenen nesillerin çürümüşlüğe yuvarlanması, kof yetişmesi de doğal bir süreç olacaktır. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eğitimin milli tasavvurlarla buluşması çağrısını çok önemsiyorum.
Büyük fikirleri devam ederken bir yandan da tarihi çeşmeleri yeniden ayağa kaldırdı. Bu geleneğini yıllarca sürdürdü. Toplam 43 çeşme yaptırdı. 1933 yılında Keban Barajı projesini ilk kez dile getirdi fakat destek alamadı. Keban Barajı bu fikirden 33 yıl sonra yapılabildi.
Bursa’da Sümerbank Merinos Fabrikası’nı yaptı. Daha sonra yabancıların tekel oluşturarak çimentoyu 33 liraya satmaya başladıklarını görünce çimento fabrikası kurmak istedi. 13 liraya satmayı önerdiği halde fabrika kurmasına izin verilmedi.
Türk Hava Kurumuna yurt dışından uçak almak için bağış kampanyası başlatılınca Nuri Demirağ'a şu soru yöneltildi: “Siz kuruma ne vereceksiniz?” Yanıtı mükemmeldi: “Siz ne diyorsunuz! Benden ulus için bir şey istiyorsanız en mükemmelini istemelisiniz.
Mademki bir ulus uçaksız yaşayamaz, öyleyse bu yaşama aracını başkalarının bağışından beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya adayım.” Yani para verip yurt dışından uçak almak yerine kendi uçağımızı kendimiz yaparız diyerek uçak fabrikası kurmaya karar verdi.
1940 yılında Yeşilköy Gök Okulu’nu kurdu. Burada pilotlar yetiştiriliyordu. Şu anki İstanbul Atatürk Havalimanı’nın bulunduğu alana Nuri Demirağ sahipti. "Nu.D" adlı uçaklar yapıldı. Yüzde yüz yerli ve milliydi her biri
Saatte 325 km yapabilen, 5000 feet'e kadar yükselebilen, hiç durmadan 1000 km uçabilen, çift pilot kumandası bulunan uçaklardı. Uçaklarının güvenilir olduğunu ve okulundan mezun pilotların başarılı bir biçimde yetiştirildiklerini kanıtlamak için, kendi fabrikasında yapılan uçağa önce kendi biniyor, pilot koltuğuna da kendi pilot okulundan mezun olan oğlunu oturtuyor ve kendi yaptığı uçağı, kendi okulunda yetiştirdiği kendi oğluna kullandırarak, göklere yükseliyordu.
“Göklerine hâkim olamayan milletler, yerlerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkûmdur.”
Türkiye’nin ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN gibi kamu, BAYRAKTAR (özel) gibi sayısız savunma sanayi şirketinin mazisinin çok kısa olduğunu düşünürsek Nuri Demirağ ile neleri kaybetmiş olduğumuzu daha rahat kavrayabiliriz.
Nuri Demirağ, yalnızca Sivas Havaalanı ile mi yaşatılmalıdır. Milli Eğitim’de bütün okullarda anlatılmayı, tanınmayı hak etmiyor mu? Nuri Demirağ ismi, yaptıkları, peşinde koştukları, hayalleriyle bir sinema filmini hak etmiyor mu?
Nuri Demirağ, kanaatimce Türk milletinin yarınının ismidir! O’nun hayalleri, gayreti, yaptıkları daha fazla milletiyle bir araya gelmelidir.
Sözde bir akademisyen üniversiteler için bir arada telaffuz edilmemesi gereken yakıştırma yapmış.
Ancak gençliği hedefsiz olan, gelecek tasavvuru kendi geçmişinden güç almayan, yabancı kültürlerle beslenen nesillerin çürümüşlüğe yuvarlanması, kof yetişmesi de doğal bir süreç olacaktır. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eğitimin milli tasavvurlarla buluşması çağrısını çok önemsiyorum.