
Erzurum kalesinin hemen alt başında unutulan mekânlardan birisidir, Mirza Mehmet Mahallesi. Bab-i Kan (kale içinde), Kırk çeşme, Sergender tepe, Bab-i Erzincan, Ahi Eyvad, Tabbagan, Karakilise, Bab-i Tebriz, Haydarhane, Camii Kebir, Megeçoğlu, Zaviye-i Hasan Şeyh, Zaviye-i Melik Saltuk, Ethem Şeyh, Şeyh Bula, Alaca Kilise, Sülük, Mansure, Baba Kulu, Hasan Basri, Kılıç Derviş ve birde Mirza Mehmet Osmanlı döneminde Erzurum’daki mevcut olan mahallelerdendir. Erzurum, Osmanlı Türklerinin eline harap bir şekilde geçmiştir. (Zeki Başar, Erzurum İlinde Şifalı Sular, Yerleri, Genel Durumları, Nitelikleri, Ankara 1973, s.5.)
Mahalleye ismi verilen Mirza Mehmet Han (Mahalle ismini Mirza Mehmet tarafından yaptırılan mescitten almaktadır”, BilgehanPamuk, XVII.Yüzyılda Bir Serhad Şehri,s.109.) Osmanlı döneminde yaşamış, vilayetinde ilk beylerbeyidir. Mirza sözcük manası olarak bazı Türk topluluklarında ve İran da kullanılan bir soyluluk sanıdır.Peki, Mirza Mehmet’i hangi çalışması ölümsüzleştirmiştir. Mirza Mehmet Han, 20 Eylül–3 Ekim 1535 tarihleri arasında ihdas edilmiş olan Erzurum beylerbeyliğinin ilk beylerbeyidir. Dulkadirlu beylerinden Alaüddevle Bey’in torunu ve Şahruh Bey’in oğludur. Mehmet Han ve kardeşi Ali Bey, Şahsuvaroğlu tarafından öldürülmek korkusuyla İran’a iltica etmişlerdir. Yirmi beş sene kadar İranda kalan Mehmet Han sırasıyla Tarım, Halhal ve İsfahan hanlıkları verilmiştir. Bu müddet içinde Şahsuvaroğlu Ali Bey,1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman emri ile iki oğlu ile birlikte öldürülmüş ve Dulkadir toprakları Osmanlıya geçmiştir. Daha sonra, İran’a karşı, Irakeyn seferine çıkan Kanuni, 1534‘te Irak hududunda, Sultaniye kasabasına varınca, Şahın İsfahan beylerbeyi olan Mehmet Han, adamlar göndererek iltica talebinde bulunmuş ve padişahın, özrünü ve isteğini kabul etmesi üzere amanname verilmiştir. Bunun üzerine aralarında kardeşi Ali Beyinde bulunduğu üç bey ve bu kadar adamıyla, bir dönem Bayburt ve Kemah sancaklarında görev yapan Mirza, hudut muhafazasını başarıyla ifa ettiğinden Trabzon, Erzincan, Karahisar mıntıkaları içine ve 1535 yılında kurulan Erzurum beylerbeyi Mirza Mehmet olmuştur. (Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Erzurum Tarihi, s.468.)
Erzurum, Pasinler, Avnik, Kars ve mücavir diğer yerlerin Osmanlı sınırlarının içine girmesinden sonra bu metruk, harap, baykuş yuvası, bomboş yerlerin şenlenmesinde en büyük katkı Mirza Mehmet ve kardeşinin olmuştur. Hatta şehrin metruk halinden dolayı Mirza bir dönem Bayburt’ta oturmuştur. 1538’den sonra Mehmet Han’ın bu görevde ne kadar kaldığı tam olarak belli değildir. Ancak o sırada Şah Tahmasb tarafından vaatlerle tahrik edilen Mirza 1539 ya da 1540 yılında buradaki görevinden alınarak Rumeli’ne nakledilmiş orada kendisine Köstendil ve Niğbolu sancakları verilmiştir. Erzurum ve mülkatını bir taraftan imar ettirir ve nüfusu çoğaltırken diğer taraftan da Gürcü beyleriyle savaşlar yaparak Çoruh boylarını feth ve zapt ediyordu. Mehmet Han büyük ve kahraman asker ve idareci olduğu kadar hayırsever bir Türk idi. Kayserinin şimalinde Kızılırmak üzerine de bir köprü yaptırmıştır. Mirza Mehmet Han koca yurdu bayındır hale getirmeye çalışırken diğer yandan da şifalı su kaynaklarını da ihmal etmemiştir. Hasankale kaplıcalarını yaptırmıştır. (Başar, Erzurum İlinde Şifalı Sular, Yerleri, Genel Durumları, Nitelikleri,s.2; Konyalı,Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi, ss.467-468.) Mirza Mehmet yaptıklarıyla kayıtlardaki yerini alırken bu gün Erzurum halkı tarafından bir sinema sanatçısı kadar tanınmamaktadır. Kimileri ise onun varlığından bile habersizdir. Mahalle unutulmuş ve kaderine terk edilmiştir. Bu mahallede unutulmanın etkisiyle de olsa mimari doku pek fazla bozulmamıştır. Eski mahalle kültürünü yeniden yaşamak isteyenlerin uğrayacağı yegâne alanlardan birisi olan mahallede birçok ev terk edilmiş olarak kaderini beklemektedir. Mirza Mehmet mahallesinin sokaklarında ne topaç çeviren çocuklara nede gındıllıksüren çocuklara rastladık. Otomobil ve kamyon lastikleriydi, bir zamanlar çocukların oyuncağı. Eski lastik gördü mü gözleri fal taşı gibi açılır, mutlu olurdu çocuklar. Hele bir de eskimiş lastik kendi evlerin de ise operasyon için çoktan düğmeye basılmış olurdu.. Bir elin de mutfaktan gizlice aldığı bıçak, diğer elin de ise lastik usulca bir köşeye çekilirdi küçük afacan. Eskimiş lastik bıçak yardımı ile özenle kesilir, daire dönüştürülürdü. Dairenin ince olmasına özen gösterilirdi. Dairenin ince olması zarafeti gösterir gındıllığı fiyakalı kılardı. Keşim işi bitince gındıllığımız ortaya çıkar, yollar bizi beklerdi. Gındıllığı kullanmakta görüldüğü kadar kolay olmazdı. Çünkü onu sürebilmek için bir de düz bir sopaya ihtiyaç olurdu. Tahta sopa da bulundu mu araç için sefere kalkmak vakti gelirdi… Gındıllık, dik tutularak çubuk yardımıyla itilirdi. Gındıllığın düşmemesi içinde devamlı olarak çubukla vurmak gerekirdi. Bu sürüş bir de yarış şeklinde ise gındıllığa hâkim olan yarışı kazanırdı!
Mahalleyi terk ediş öyle hızlı olmuş ki kıyıda köşede unutulan birçok eski eşyaya da rastlayabilirsiniz. Bir çıkan artık uğramaz olmuş mahalleye. Mahalle arasında yıkılmak üzere duran mahzun evler, harabe mekânlar, sokaklar sessizliğe teslim. Ne bir semaverde kaynayan suyun fokurtusu, ne civcivleriyle konuşan bir anaç tavuk. Ne köşe taşında oturan yaşlı bir ananın elinde yün eğirdiği teşinin fısıltısı. Çıt yok Mahalleli nerde? Nereye gittiler? Onar katlı binalara, diğerleri nerede? Zamanın çarkı döndü, öbür âleme gittiler. Öyle ya büyük şehir olmanın bir bedeli vardı. Bizde o bedeli ödüyorduk. Kâh Çırçırda kâh Vani Efendide Kâh Murat Paşa kâh da Mirza Mehmet Mahallesinde.
Mahalleye ismi verilen Mirza Mehmet Han (Mahalle ismini Mirza Mehmet tarafından yaptırılan mescitten almaktadır”, BilgehanPamuk, XVII.Yüzyılda Bir Serhad Şehri,s.109.) Osmanlı döneminde yaşamış, vilayetinde ilk beylerbeyidir. Mirza sözcük manası olarak bazı Türk topluluklarında ve İran da kullanılan bir soyluluk sanıdır.Peki, Mirza Mehmet’i hangi çalışması ölümsüzleştirmiştir. Mirza Mehmet Han, 20 Eylül–3 Ekim 1535 tarihleri arasında ihdas edilmiş olan Erzurum beylerbeyliğinin ilk beylerbeyidir. Dulkadirlu beylerinden Alaüddevle Bey’in torunu ve Şahruh Bey’in oğludur. Mehmet Han ve kardeşi Ali Bey, Şahsuvaroğlu tarafından öldürülmek korkusuyla İran’a iltica etmişlerdir. Yirmi beş sene kadar İranda kalan Mehmet Han sırasıyla Tarım, Halhal ve İsfahan hanlıkları verilmiştir. Bu müddet içinde Şahsuvaroğlu Ali Bey,1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman emri ile iki oğlu ile birlikte öldürülmüş ve Dulkadir toprakları Osmanlıya geçmiştir. Daha sonra, İran’a karşı, Irakeyn seferine çıkan Kanuni, 1534‘te Irak hududunda, Sultaniye kasabasına varınca, Şahın İsfahan beylerbeyi olan Mehmet Han, adamlar göndererek iltica talebinde bulunmuş ve padişahın, özrünü ve isteğini kabul etmesi üzere amanname verilmiştir. Bunun üzerine aralarında kardeşi Ali Beyinde bulunduğu üç bey ve bu kadar adamıyla, bir dönem Bayburt ve Kemah sancaklarında görev yapan Mirza, hudut muhafazasını başarıyla ifa ettiğinden Trabzon, Erzincan, Karahisar mıntıkaları içine ve 1535 yılında kurulan Erzurum beylerbeyi Mirza Mehmet olmuştur. (Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Erzurum Tarihi, s.468.)
Erzurum, Pasinler, Avnik, Kars ve mücavir diğer yerlerin Osmanlı sınırlarının içine girmesinden sonra bu metruk, harap, baykuş yuvası, bomboş yerlerin şenlenmesinde en büyük katkı Mirza Mehmet ve kardeşinin olmuştur. Hatta şehrin metruk halinden dolayı Mirza bir dönem Bayburt’ta oturmuştur. 1538’den sonra Mehmet Han’ın bu görevde ne kadar kaldığı tam olarak belli değildir. Ancak o sırada Şah Tahmasb tarafından vaatlerle tahrik edilen Mirza 1539 ya da 1540 yılında buradaki görevinden alınarak Rumeli’ne nakledilmiş orada kendisine Köstendil ve Niğbolu sancakları verilmiştir. Erzurum ve mülkatını bir taraftan imar ettirir ve nüfusu çoğaltırken diğer taraftan da Gürcü beyleriyle savaşlar yaparak Çoruh boylarını feth ve zapt ediyordu. Mehmet Han büyük ve kahraman asker ve idareci olduğu kadar hayırsever bir Türk idi. Kayserinin şimalinde Kızılırmak üzerine de bir köprü yaptırmıştır. Mirza Mehmet Han koca yurdu bayındır hale getirmeye çalışırken diğer yandan da şifalı su kaynaklarını da ihmal etmemiştir. Hasankale kaplıcalarını yaptırmıştır. (Başar, Erzurum İlinde Şifalı Sular, Yerleri, Genel Durumları, Nitelikleri,s.2; Konyalı,Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi, ss.467-468.) Mirza Mehmet yaptıklarıyla kayıtlardaki yerini alırken bu gün Erzurum halkı tarafından bir sinema sanatçısı kadar tanınmamaktadır. Kimileri ise onun varlığından bile habersizdir. Mahalle unutulmuş ve kaderine terk edilmiştir. Bu mahallede unutulmanın etkisiyle de olsa mimari doku pek fazla bozulmamıştır. Eski mahalle kültürünü yeniden yaşamak isteyenlerin uğrayacağı yegâne alanlardan birisi olan mahallede birçok ev terk edilmiş olarak kaderini beklemektedir. Mirza Mehmet mahallesinin sokaklarında ne topaç çeviren çocuklara nede gındıllıksüren çocuklara rastladık. Otomobil ve kamyon lastikleriydi, bir zamanlar çocukların oyuncağı. Eski lastik gördü mü gözleri fal taşı gibi açılır, mutlu olurdu çocuklar. Hele bir de eskimiş lastik kendi evlerin de ise operasyon için çoktan düğmeye basılmış olurdu.. Bir elin de mutfaktan gizlice aldığı bıçak, diğer elin de ise lastik usulca bir köşeye çekilirdi küçük afacan. Eskimiş lastik bıçak yardımı ile özenle kesilir, daire dönüştürülürdü. Dairenin ince olmasına özen gösterilirdi. Dairenin ince olması zarafeti gösterir gındıllığı fiyakalı kılardı. Keşim işi bitince gındıllığımız ortaya çıkar, yollar bizi beklerdi. Gındıllığı kullanmakta görüldüğü kadar kolay olmazdı. Çünkü onu sürebilmek için bir de düz bir sopaya ihtiyaç olurdu. Tahta sopa da bulundu mu araç için sefere kalkmak vakti gelirdi… Gındıllık, dik tutularak çubuk yardımıyla itilirdi. Gındıllığın düşmemesi içinde devamlı olarak çubukla vurmak gerekirdi. Bu sürüş bir de yarış şeklinde ise gındıllığa hâkim olan yarışı kazanırdı!
Mahalleyi terk ediş öyle hızlı olmuş ki kıyıda köşede unutulan birçok eski eşyaya da rastlayabilirsiniz. Bir çıkan artık uğramaz olmuş mahalleye. Mahalle arasında yıkılmak üzere duran mahzun evler, harabe mekânlar, sokaklar sessizliğe teslim. Ne bir semaverde kaynayan suyun fokurtusu, ne civcivleriyle konuşan bir anaç tavuk. Ne köşe taşında oturan yaşlı bir ananın elinde yün eğirdiği teşinin fısıltısı. Çıt yok Mahalleli nerde? Nereye gittiler? Onar katlı binalara, diğerleri nerede? Zamanın çarkı döndü, öbür âleme gittiler. Öyle ya büyük şehir olmanın bir bedeli vardı. Bizde o bedeli ödüyorduk. Kâh Çırçırda kâh Vani Efendide Kâh Murat Paşa kâh da Mirza Mehmet Mahallesinde.