
Misak-i Milli nedir? Misak-i Milli Musul, Kerkük, Halep, Şam, Hama, Humus, Batı Trakya, Doğu Türkistan, Filistin yâda Batı Trakya’dır. Aslında Misak-i Milli Türk-İslam adaletinin gitmediği, hak ve hakikatin üstün tutulmadığı, eşitlik ve adaletin bozulduğu, kan ve gözyaşının hiç eksik olmadığı coğrafyalarda halkın dua ettiği Türk’ün yeniden asri-ı saadet dönemi yaşatacağı devletin sınırlarıdır. SYKES-PİCOT’LA veyahut SEVR Antlaşmasıyla çizilmeye çalışılan yeni dünya düzenine karşı 28 Ocak 1920 yılında kabul edilen sınırların adıdır Misak-i Milli. 1492 de İspanya’daki Yahudileri, XVIII. Yüzyılda İsveç Kralını, 1848 yılında Macarları, 1990 Iraklıları, 2011’den beride Suriyelileri huzur ve sükûnet içerisinde yaşatan devletin sınırlarının adıdır Misak-i Milli. Misak-i Milli huzurdur, adalettir, haktır, eşitlik ve özgürlüğün adıdır. Yoksa Türk’ün adı geçince Bosna’da ağlayan yürekler, Batı Trakya’da çeyiz sandıklarında saklanan Türk bayrakları, Mekke’de semaya açılan ellerde ve dilden dökülen sözcüklerde bizim adımızın işi ne? Yeniden Türk asrı yaşanmasının ve Misak-i Milli sınırlarına Türkler tekrar dönmesin diye değil mi tüm planlar ve projeler?
Erzurum Kongresinde temelleri atılan 12 Ocak 1920 tarihinde toplanan Son Osmanlı Mebusan Meclisinde görüşülüp 28 Ocak 1920’de kabul edilen Misak-i Milli kararları neydi ve neden İtilaf Devletleri ve İstanbul hükümeti tarafından kabul edilemezdi. 12 0cak 1920’de toplanan vekiller tam bağımsızlık için tüm baskı ve direnmeleri göze almış vatan bir bütündür, bölünemez ve parçalamaz ilkesini tüm dünyaya ilan etmiştir. Tutuklanmışlar, hapse atılmış ve ardından Malta Adasına sürgüne gönderilmişler; ama gerçeği haykırmaktan bir adım dahi geri durmamışlardır. Neden dursunlar ki bu dava büyük, bu dava kutlu, bu davanın sonunda ya şehitsin ya da gazi. Elinde bayrak, dilinde zikir, kalbinde iman olan yürekler için ha dünya da olmuşsun ha ahret ne fark eder?
Mondros Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasında önceki sınırlar bir bütündür derken ilk maddede Musul, Hatay ve Batum için çağrı yapılmış, asırlardır Türk yurdu olan coğrafyaların düşmana terk edilmeyeceği dile getirilmiştir. Mete Han’ın dediği gibi varsın üzerinde tek bir ot parçası dahi bitmesin, o toprak parçası uğrunda ölen var ise verilemez, düşman çizmesi altına bırakılamaz. Misak-i Millinin özeti tam manasıyla aslında budur ve toprak kutsaldır, vazgeçilmezdir. Ölürüz, öldürürüz, ya şehit olur veyahut gazi kalır; ama vatan toprağında bir parça dahi olsa vermez ve verdirtmeyiz. Boğazlar, borçlar, azınlıklar, Batı Trakya, Araplar Misak-i Milli de yer alır, bu sürecin kurtuluş savaşı ise silahlı mücadele safhasını oluşturur.
Asırlarca zulmetmiş ve sömürmüş olan vatan ve millet için savaşanların mücadelesi anlayamamış ve anlasa da anlamak istememiştir. Misak-i Milli kararlarını alan meclisi dağıtmış, alınan kararları yok saymış, İstanbul resmen işgal edilmiş, âdete beklenen sonları o güngörmüşlerdir. Varsın onlar iradelerimizi yok saydıklarını düşünsünler, varsın top ve tüfekleriyle bizi sindirecekleri sansınlar, biz onlara Mehmet Akif Ersoy’la cevap verelim:
“Girmeden bir millete tefrika düşman giremez, toplu attıkça sineler onu top sindiremez.”
Onlar biliyorlar ki bu millet bir olduğu sürece yıkılamaz, esir edilemez, tarihte silinemez. Onlar Misak-i Milliyi yok ettik diye düşünürken 23 Nisan 1920’de yeni bir güneş doğmuş, halkın egemenliği Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla taçlanmıştır. Biz doğusu ve batısıyla, Efesi, Dadaşı, Gakkoşu, Laz’ı ile bir olduğumuz sürece dimdik ayaktayız ve buradayız ve bu vatan bizim ebediyetten de bizim kalacaktır.
Erzurum Kongresinde temelleri atılan 12 Ocak 1920 tarihinde toplanan Son Osmanlı Mebusan Meclisinde görüşülüp 28 Ocak 1920’de kabul edilen Misak-i Milli kararları neydi ve neden İtilaf Devletleri ve İstanbul hükümeti tarafından kabul edilemezdi. 12 0cak 1920’de toplanan vekiller tam bağımsızlık için tüm baskı ve direnmeleri göze almış vatan bir bütündür, bölünemez ve parçalamaz ilkesini tüm dünyaya ilan etmiştir. Tutuklanmışlar, hapse atılmış ve ardından Malta Adasına sürgüne gönderilmişler; ama gerçeği haykırmaktan bir adım dahi geri durmamışlardır. Neden dursunlar ki bu dava büyük, bu dava kutlu, bu davanın sonunda ya şehitsin ya da gazi. Elinde bayrak, dilinde zikir, kalbinde iman olan yürekler için ha dünya da olmuşsun ha ahret ne fark eder?
Mondros Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasında önceki sınırlar bir bütündür derken ilk maddede Musul, Hatay ve Batum için çağrı yapılmış, asırlardır Türk yurdu olan coğrafyaların düşmana terk edilmeyeceği dile getirilmiştir. Mete Han’ın dediği gibi varsın üzerinde tek bir ot parçası dahi bitmesin, o toprak parçası uğrunda ölen var ise verilemez, düşman çizmesi altına bırakılamaz. Misak-i Millinin özeti tam manasıyla aslında budur ve toprak kutsaldır, vazgeçilmezdir. Ölürüz, öldürürüz, ya şehit olur veyahut gazi kalır; ama vatan toprağında bir parça dahi olsa vermez ve verdirtmeyiz. Boğazlar, borçlar, azınlıklar, Batı Trakya, Araplar Misak-i Milli de yer alır, bu sürecin kurtuluş savaşı ise silahlı mücadele safhasını oluşturur.
Asırlarca zulmetmiş ve sömürmüş olan vatan ve millet için savaşanların mücadelesi anlayamamış ve anlasa da anlamak istememiştir. Misak-i Milli kararlarını alan meclisi dağıtmış, alınan kararları yok saymış, İstanbul resmen işgal edilmiş, âdete beklenen sonları o güngörmüşlerdir. Varsın onlar iradelerimizi yok saydıklarını düşünsünler, varsın top ve tüfekleriyle bizi sindirecekleri sansınlar, biz onlara Mehmet Akif Ersoy’la cevap verelim:
“Girmeden bir millete tefrika düşman giremez, toplu attıkça sineler onu top sindiremez.”
Onlar biliyorlar ki bu millet bir olduğu sürece yıkılamaz, esir edilemez, tarihte silinemez. Onlar Misak-i Milliyi yok ettik diye düşünürken 23 Nisan 1920’de yeni bir güneş doğmuş, halkın egemenliği Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla taçlanmıştır. Biz doğusu ve batısıyla, Efesi, Dadaşı, Gakkoşu, Laz’ı ile bir olduğumuz sürece dimdik ayaktayız ve buradayız ve bu vatan bizim ebediyetten de bizim kalacaktır.