
“… şimdi ayakkabılarını çıkar! Çünkü sen iki kez kutsal kılınmış vadidesin!”
Tâhâ - 12
“(Musa:) "Ey Rabbim!" dedi, "İçimi (Senin aydınlığınla) genişlet;
görevimi bana kolaylaştır;
dilimdeki düğümü çöz…
ki söyleyeceklerimi tam olarak anlayabilsinler.”
Sen Musa’sın ey insan!
Seni başka bir isimle çağırmalarına aldanma.
Onun yolculuğu senin yolculuğundur aslında…
Onun uzaktan gördüğü ateş, senin içini yakan lâkin bir türlü kaynağını bulamadığın ışıktır.
Ne tarafa baksan ışığa boğulmuş karanlıklar görüyorsan, bil ki; gözlerini yormayacak, kalbini ısıtacak aydınlığa çok yaklaşmışsın.
O halde seni çağıran mutluluğun peşine düş, bu çağın Musa’sı ol ve asanı yere at!
Koşarak gidemesen de, kaybettiğin zamanın daralltığı ömrün nihayete ermeden, kutlu vadine dön artık.
Orası sana yabancı değil!
Sana gurbet olan, sürekli ait olduğunu söylediğin ancak kalbinin dilini yalanladığı şimdi bulunduğun yerdir.
Elini kalbine götür ve onun söylediklerine ikna ol ki, nasıl parlak bir kalbin olduğunu ellerinden kim tutsa görsün.
Artık sokaktaki bitmeyen gürültüye kapat pencerelerini ve bir kez olsun kendini dinle.
Duydukların gerçeğin ta kendisi, endişelenme. Şimdiye kadar hakikati duymadın diye yüz çevirenlerden olma.
Tevekkülle boynunu bük, ismini unut ve Musa’nın hakikatinde bul kendini!
“… şimdi ayakkabılarını çıkar! Çünkü sen iki kez kutsal kılınmış vadidesin!”
Ey Musa ayakkabılarını çıkar!
Çıkar egolarını…
Kibrinle kirletme sevdiklerini…
Sen güzel olana layıksın, o halde dizginle arzularını…
Sokağını, şehrini, ülkeni yani dünyayı yaşanılmaz hale getirme!
Birlikte yaşamaktan zevk almak için sürekli ‘ben’ demekten vazgeç!
Rabb’in; seni bütün insanları sevebileceğin ve herkesin seni seveceği bir hayata çağırıyor…
Emin ol zor olan, şu an senin yaşadıkların…
O halde çıkar sevgisizliğini üzerinden çünkü sen pak olan gönüllere girmeye layıksın!
Sen Allah’ın en değerli kulusun…
Yakışmaz bu sevgi karşısında kin ve nefret sana!
Çıkar ayakkabılarını, sevdiklerinin kalbi kirlenmesin.
Yaklaş! Çünkü sen kutsal vadini ruhunda taşıyorsun.
Şah damarından daha yakınken sevgiye, yakışır mı seni memnun edeceğini sandığın gelip geçici hazların peşinde koşmak.
Sen hele bir çıkar ayakkabılarını, bak o zaman nasıl da değişecek her şey!
At elinden asanı… Unut ne olduğunu, kifayetsiz uzmanlığını sil aklından. Caka satıp durduğun meziyetlerinden kurtul hele bir, sonra onları sana bahşeden misliyle iade eder meraklanma.
Şimdi olduğu gibi sıkı sıkıya yapışırsan bilgine, maharetine, sanatına… benim yaptıklarım olmasa hayat eksik kalır diye sürekli yazık edersen kendine, asan yere düştüğünde yılan olup yutar bencilliğini.
Yok, bütün bu edip eylediklerimle birlikte beni de, ben daha tanımadan ve sevmeden O’nu, beni sevdiği için elime tutuşturan Sahibimdir dersen; o vakit yere attığın meziyetlerin, mülküne geçirmediğin elindekilerin, sıkı sıkıya yapışmadığın farklılıkların iade edilir ve sen bile olup bitene şaşar kalırsın!
Sen, Musa’sısın Sahibinin sakın aklından çıkarma!
O sana yol göstermezse, gidebileceğin dosdoğru bir yolun olmaz.
O seni bir iç ferahlığıyla aydınlatmazsa, uzakta sandığın kendi ışını göremezsin.
O senin kutlu vadini bulmana izin vermezse, yaban ellerden bir türlü geri dönemezsin.
O halde neyi bekliyorsun!
Yıllardır aradığın mutluluk, lakin etrafında dönüp dolaşıp saplandığın mutsuzluk değil mi?
Şimdi sus! Bu soruya servetin, şöhretin, enaniyetin kirlettiği dudakların cevap veremez.
Şimdi sus! Aradıkların; makamların, göz boyamaların, sana çıkarları için gülümseyenlerin yanında olamaz.
Şimdi sus! Hasretini çektiğin; günlük telaşın, senin zannettiklerin, ben becerdim dediklerin, olmasan bütün işler tersine döner sandıkların arasında asla bulunamaz.
Mutluluk, bir başına karşısına geçip, canın istediği kadar oynayarak tekrar saklına kaldırabileceğin bir şey hiç değil!
Karşı komşunun, amirin, memurun, sevgilinin, zenginliğiyle göz kamaştıranın, şöhretten başı dönmüş olanın çıkarıp sana uzatabileceği bir şey asla değil.
Mutluluk, sadece Sahibinden sana paha biçilmez bir armağan olarak sunulabilir.
Sahibin, mutluluğun da sahibi ve sana ne verse hiç bir şeyi eksilmeyen bir zenginliği elinde bulunduran O Aziz’dir.
Sen; ihtiyaçları sonsuz, üstelik neye ihtiyacı olduğundan ihtiyaç duymadan haberi olmayan bir acizsin.
Bunca hiçliğine, bu kadar imkansızlığına ve aczine rağmen, sana mutluluk sunan Sahibinin çağrısına kulak ver.
Çıkar ayakkabılarını…
Gir kapıları kapanmadan çağrıldığın kutlu vadiye…
Unutma sen Musa’sın ve Rabb’in seni hiç unutmaz…
Senin yolunu kaybetmiş bir avare olarak dolaşmana razı olmaz…
Her muhtaç olduğunda, bir önceki ihanetine bakmadan yeniden bir daha merhametle bakar yüzüne…
Başkalarından değil, yalnızca kendisinden umduğunda boş çevirmez; ne ellerini ne de kalbini.
Sürekli mutlu olamadığından yakınıp duruyorsun ya, Rahman sana sesleniyor;
“Ey İnsan;
Biz bu ilahi hitabı (Kur’an’ı) sana zorluk çekip mutsuz olasın diye indirmedik”
Yetmez mi; başka vadilerde koşturduğun, sana yakışmayan çamurlu yollarda ayakkabılarını kirlettiğin, yetmez mi?
Bulamadığına göre uzaktan görünen ışığı yanlış yoldasın.
Şimdi dön yüzünü El Vedud olan Allah’a ve gör bak nasıl sevilirmişsin ey insan!
Ve mutluluk ne kadar yakınmış sana…
Ve ne çok geç kalmışsın, sana iliştirilen etiketlerden kurtulup Musa olmaya!
Sen Musa’sın ey insan, seni ne diye çağırdıklarının ne önemi var.
Tâhâ - 12
“(Musa:) "Ey Rabbim!" dedi, "İçimi (Senin aydınlığınla) genişlet;
görevimi bana kolaylaştır;
dilimdeki düğümü çöz…
ki söyleyeceklerimi tam olarak anlayabilsinler.”
Sen Musa’sın ey insan!
Seni başka bir isimle çağırmalarına aldanma.
Onun yolculuğu senin yolculuğundur aslında…
Onun uzaktan gördüğü ateş, senin içini yakan lâkin bir türlü kaynağını bulamadığın ışıktır.
Ne tarafa baksan ışığa boğulmuş karanlıklar görüyorsan, bil ki; gözlerini yormayacak, kalbini ısıtacak aydınlığa çok yaklaşmışsın.
O halde seni çağıran mutluluğun peşine düş, bu çağın Musa’sı ol ve asanı yere at!
Koşarak gidemesen de, kaybettiğin zamanın daralltığı ömrün nihayete ermeden, kutlu vadine dön artık.
Orası sana yabancı değil!
Sana gurbet olan, sürekli ait olduğunu söylediğin ancak kalbinin dilini yalanladığı şimdi bulunduğun yerdir.
Elini kalbine götür ve onun söylediklerine ikna ol ki, nasıl parlak bir kalbin olduğunu ellerinden kim tutsa görsün.
Artık sokaktaki bitmeyen gürültüye kapat pencerelerini ve bir kez olsun kendini dinle.
Duydukların gerçeğin ta kendisi, endişelenme. Şimdiye kadar hakikati duymadın diye yüz çevirenlerden olma.
Tevekkülle boynunu bük, ismini unut ve Musa’nın hakikatinde bul kendini!
“… şimdi ayakkabılarını çıkar! Çünkü sen iki kez kutsal kılınmış vadidesin!”
Ey Musa ayakkabılarını çıkar!
Çıkar egolarını…
Kibrinle kirletme sevdiklerini…
Sen güzel olana layıksın, o halde dizginle arzularını…
Sokağını, şehrini, ülkeni yani dünyayı yaşanılmaz hale getirme!
Birlikte yaşamaktan zevk almak için sürekli ‘ben’ demekten vazgeç!
Rabb’in; seni bütün insanları sevebileceğin ve herkesin seni seveceği bir hayata çağırıyor…
Emin ol zor olan, şu an senin yaşadıkların…
O halde çıkar sevgisizliğini üzerinden çünkü sen pak olan gönüllere girmeye layıksın!
Sen Allah’ın en değerli kulusun…
Yakışmaz bu sevgi karşısında kin ve nefret sana!
Çıkar ayakkabılarını, sevdiklerinin kalbi kirlenmesin.
Yaklaş! Çünkü sen kutsal vadini ruhunda taşıyorsun.
Şah damarından daha yakınken sevgiye, yakışır mı seni memnun edeceğini sandığın gelip geçici hazların peşinde koşmak.
Sen hele bir çıkar ayakkabılarını, bak o zaman nasıl da değişecek her şey!
At elinden asanı… Unut ne olduğunu, kifayetsiz uzmanlığını sil aklından. Caka satıp durduğun meziyetlerinden kurtul hele bir, sonra onları sana bahşeden misliyle iade eder meraklanma.
Şimdi olduğu gibi sıkı sıkıya yapışırsan bilgine, maharetine, sanatına… benim yaptıklarım olmasa hayat eksik kalır diye sürekli yazık edersen kendine, asan yere düştüğünde yılan olup yutar bencilliğini.
Yok, bütün bu edip eylediklerimle birlikte beni de, ben daha tanımadan ve sevmeden O’nu, beni sevdiği için elime tutuşturan Sahibimdir dersen; o vakit yere attığın meziyetlerin, mülküne geçirmediğin elindekilerin, sıkı sıkıya yapışmadığın farklılıkların iade edilir ve sen bile olup bitene şaşar kalırsın!
Sen, Musa’sısın Sahibinin sakın aklından çıkarma!
O sana yol göstermezse, gidebileceğin dosdoğru bir yolun olmaz.
O seni bir iç ferahlığıyla aydınlatmazsa, uzakta sandığın kendi ışını göremezsin.
O senin kutlu vadini bulmana izin vermezse, yaban ellerden bir türlü geri dönemezsin.
O halde neyi bekliyorsun!
Yıllardır aradığın mutluluk, lakin etrafında dönüp dolaşıp saplandığın mutsuzluk değil mi?
Şimdi sus! Bu soruya servetin, şöhretin, enaniyetin kirlettiği dudakların cevap veremez.
Şimdi sus! Aradıkların; makamların, göz boyamaların, sana çıkarları için gülümseyenlerin yanında olamaz.
Şimdi sus! Hasretini çektiğin; günlük telaşın, senin zannettiklerin, ben becerdim dediklerin, olmasan bütün işler tersine döner sandıkların arasında asla bulunamaz.
Mutluluk, bir başına karşısına geçip, canın istediği kadar oynayarak tekrar saklına kaldırabileceğin bir şey hiç değil!
Karşı komşunun, amirin, memurun, sevgilinin, zenginliğiyle göz kamaştıranın, şöhretten başı dönmüş olanın çıkarıp sana uzatabileceği bir şey asla değil.
Mutluluk, sadece Sahibinden sana paha biçilmez bir armağan olarak sunulabilir.
Sahibin, mutluluğun da sahibi ve sana ne verse hiç bir şeyi eksilmeyen bir zenginliği elinde bulunduran O Aziz’dir.
Sen; ihtiyaçları sonsuz, üstelik neye ihtiyacı olduğundan ihtiyaç duymadan haberi olmayan bir acizsin.
Bunca hiçliğine, bu kadar imkansızlığına ve aczine rağmen, sana mutluluk sunan Sahibinin çağrısına kulak ver.
Çıkar ayakkabılarını…
Gir kapıları kapanmadan çağrıldığın kutlu vadiye…
Unutma sen Musa’sın ve Rabb’in seni hiç unutmaz…
Senin yolunu kaybetmiş bir avare olarak dolaşmana razı olmaz…
Her muhtaç olduğunda, bir önceki ihanetine bakmadan yeniden bir daha merhametle bakar yüzüne…
Başkalarından değil, yalnızca kendisinden umduğunda boş çevirmez; ne ellerini ne de kalbini.
Sürekli mutlu olamadığından yakınıp duruyorsun ya, Rahman sana sesleniyor;
“Ey İnsan;
Biz bu ilahi hitabı (Kur’an’ı) sana zorluk çekip mutsuz olasın diye indirmedik”
Yetmez mi; başka vadilerde koşturduğun, sana yakışmayan çamurlu yollarda ayakkabılarını kirlettiğin, yetmez mi?
Bulamadığına göre uzaktan görünen ışığı yanlış yoldasın.
Şimdi dön yüzünü El Vedud olan Allah’a ve gör bak nasıl sevilirmişsin ey insan!
Ve mutluluk ne kadar yakınmış sana…
Ve ne çok geç kalmışsın, sana iliştirilen etiketlerden kurtulup Musa olmaya!
Sen Musa’sın ey insan, seni ne diye çağırdıklarının ne önemi var.