
DAVANIN FAALİYET ALANLARI İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR: -III-
b- Siyasal Parti Faaliyeti II:
Ancak Siyasetinin temeline İslam ve İslam Medeniyeti gibi, olağanüstü zenginlikte bir birikimi alan bir partinin demokratik hayata, hem teori, hem de uygulama planında katacağı daha çok şey olmalıydı. En başta, doktriner olarak sorunlu olan demokrasinin kendisini, teorisini, Kur’an, Sünnet ve onun uygulanması olan, engin İslam Medeniyetinden alınacak ilhamla, yeniden oluşturabilir ve onun daha da geliştirebilirdi. Onun çıtasını daha da yukarılara çıkarabilirdi. Zira Demokrasinin kendisinde ciddi sorunlarının olduğunu hepimiz biliyoruz. Şurası bir gerçek ki, bir bütün halinde Batı’nın, bugün artık demokrasiye katacağı pek bir şey kalmamıştır. O, söyleyeceğini söylemiş ve yapacağını yapmıştır. Artık bu alana ‘üçüncü bir göz lazımdır’, O da Türkiye’deki İslamcılar olacaktır. Dolayısıyla daha önce ifade ettiğimiz, araştırma merkezindeki çalışma grubunun, üzerinde duracağı en önemli konulardan birisi bu olmalıdır.
İkinci olarak, ‘siyasal parti olgusu’ ele alınmalıdır. Özellikle Ülkemizde yürürlükte olan siyasal parti anlayışının ya da doktrininin, ciddi anlamda üzerinde durulması ve muhakkak surette değiştirilmesi ve geliştirilmesi gerekir. Zira bize siyasal parti olgusu, Kara Avrupası’nın sol-sosyalist kanadından ve Fransa üzerinden gelmiştir. Aslında Kara Avrupası’nın geneli, onun içinde sosyalistler ve ülke olarak ta Fransa’da, tek adamlık, jakobenlik, baskıcı olmak, bütün mukaddesata düşmanlık gibi hastalık içinde hastalıklarla malul bir durum söz konusudur. Bunlar üzerinden Ülkemize giren ve darbeci, İttihat ve Terakki Partisi deneyimiyle başlayan ve CHF-CHP çizgisiyle, daha da otoriter ve totaliter olan ve 1950’ye kadar devam edip gelen siyasal parti olgusu, hala ülkemizde geçerli tek olgudur. Bizde siyasal partiler, tek adama dayalı, baskıcı, otoriter ve totaliter CHP modelinden esinlenilerek kurulmuş ve işlemiştir. CHP de, Kara Avrupası’ndaki sosyalistlerden ve Fransa’dan etkilenerek kurulmuştur.
İslamcılar olarak biz, ‘siyasal parti olgusunu’, ontolojik olarak yeniden ele alıp, hem bizim için, hem de insanlık için yeniden sağlıklı bir şekilde oluşturmalı ve geliştirmeliyiz. En başta, siyasal partiler arasında şu anda kapalı bulunan, fikir teatisinde bulunma, görüşlerini birbiriyle tartışma, rakip olmalarına rağmen gerektiğinde ortak çalışma yapma, ortak proje üretme ve uygulama gibi faaliyetlerin yolunu açmamız gerekir.
Siyasal parti anlayışına katacağımız önemli hususlardan birisi de, karşı partiler bize rakip olsalar da, bizimle kıyasıya mücadele etseler de, onların yöneticileri, sempatizanları ve oy verenleri, bizim kendilerine inancımızı tebliğ edeceğimiz insanlardan oldukları gerçeğini değiştirmez. Siyasal parti mücadelesiyle, onlara inancımızı ve dünya görüşümüzü anlatmamız gerektiği gerçeğini birlikte ele alıp, aradaki ince çizgiyi çok iyi şekilde gözetmemiz gerekir.
Bir diğer önemli husus ta, parti ile sistemin, asla aynı çizgiye gelmemesidir. Daha değişik bir deyişle, parti, asla devletleşmemelidir. Aksine sürekli olarak, mevcut sisteme muhalif olma durumunu korumalıdır. Yoksa hem partide tembellik ortaya çıkar, hem devletin yapacağı her yanlış, partiye mal edilir, hem de bir süre sonra parti, mevcut sistemi savunmak zorunda kalır. Hâlbuki biz onu savunmakla değil, sürekli olarak geliştirmekle görevliyiz.
Ayrıca, hem siyasal parti örgütlenmesinde, hem de yerelde ve merkezi iktidardaki görevlendirmelerde, medeniyetimizin, üzerinde ısrarla durduğu ‘hizmet, ehliyet, liyakat, hakkaniyet, ihkak-hak, tevazu, gönül zenginliği, vefa, sabır, sadakat, cesaret ve metanet gibi değerler, muhakkak gündeme taşınmalı ve uygulanmalıdır. Ayrıca ‘Millet malı’nı canı gibi koruma, ona kayıt dışı olarak asla dokunmama, israftan kaçınma, yakınlarına ayrıcalık tanımama gibi pek çok değeri, bizim siyasal parti faaliyetlerine ve devlet yönetimine taşımamız şarttır.
Öte yandan, 50 yıldır dinamizm kazandırdığımız, son 30 yıldır da öncülüğünü yaptığımız siyasal parti çalışma yöntemlerine, hızlı bir gelişme kaydeden ‘sosyal medya’ gerçeğini de göz önüne alarak yeni açılımlar getirmek ve yenilikler üretmek te yine bize düşmektedir.
Dava ve Parti ilişkilerinde değişmeyen gerçek ya da kural; bir bütün halinde Parti’nin ve Parti Yöneticilerinin, daima Dava’nın emrinde, Millet ve Ülkenin hizmetinde olması kuralıdır. Aksi halde partiler, kendi gündemlerini, kendilerinin davası olarak görmeğe başlarlar.
Şunu da hatırdan çıkarmamak gerekir ki, bütün bu hususları ve siyasal partilerin diğer hastalıklarına çareleri ve ihtiyaç duyulan yenilikleri hem teorik planda, hem de uygulamada, ancak bizler bu Ülkeye kazandırabiliriz. Gerçekten başka seçenek yoktur.
Yarın devam edelim.
b- Siyasal Parti Faaliyeti II:
Ancak Siyasetinin temeline İslam ve İslam Medeniyeti gibi, olağanüstü zenginlikte bir birikimi alan bir partinin demokratik hayata, hem teori, hem de uygulama planında katacağı daha çok şey olmalıydı. En başta, doktriner olarak sorunlu olan demokrasinin kendisini, teorisini, Kur’an, Sünnet ve onun uygulanması olan, engin İslam Medeniyetinden alınacak ilhamla, yeniden oluşturabilir ve onun daha da geliştirebilirdi. Onun çıtasını daha da yukarılara çıkarabilirdi. Zira Demokrasinin kendisinde ciddi sorunlarının olduğunu hepimiz biliyoruz. Şurası bir gerçek ki, bir bütün halinde Batı’nın, bugün artık demokrasiye katacağı pek bir şey kalmamıştır. O, söyleyeceğini söylemiş ve yapacağını yapmıştır. Artık bu alana ‘üçüncü bir göz lazımdır’, O da Türkiye’deki İslamcılar olacaktır. Dolayısıyla daha önce ifade ettiğimiz, araştırma merkezindeki çalışma grubunun, üzerinde duracağı en önemli konulardan birisi bu olmalıdır.
İkinci olarak, ‘siyasal parti olgusu’ ele alınmalıdır. Özellikle Ülkemizde yürürlükte olan siyasal parti anlayışının ya da doktrininin, ciddi anlamda üzerinde durulması ve muhakkak surette değiştirilmesi ve geliştirilmesi gerekir. Zira bize siyasal parti olgusu, Kara Avrupası’nın sol-sosyalist kanadından ve Fransa üzerinden gelmiştir. Aslında Kara Avrupası’nın geneli, onun içinde sosyalistler ve ülke olarak ta Fransa’da, tek adamlık, jakobenlik, baskıcı olmak, bütün mukaddesata düşmanlık gibi hastalık içinde hastalıklarla malul bir durum söz konusudur. Bunlar üzerinden Ülkemize giren ve darbeci, İttihat ve Terakki Partisi deneyimiyle başlayan ve CHF-CHP çizgisiyle, daha da otoriter ve totaliter olan ve 1950’ye kadar devam edip gelen siyasal parti olgusu, hala ülkemizde geçerli tek olgudur. Bizde siyasal partiler, tek adama dayalı, baskıcı, otoriter ve totaliter CHP modelinden esinlenilerek kurulmuş ve işlemiştir. CHP de, Kara Avrupası’ndaki sosyalistlerden ve Fransa’dan etkilenerek kurulmuştur.
İslamcılar olarak biz, ‘siyasal parti olgusunu’, ontolojik olarak yeniden ele alıp, hem bizim için, hem de insanlık için yeniden sağlıklı bir şekilde oluşturmalı ve geliştirmeliyiz. En başta, siyasal partiler arasında şu anda kapalı bulunan, fikir teatisinde bulunma, görüşlerini birbiriyle tartışma, rakip olmalarına rağmen gerektiğinde ortak çalışma yapma, ortak proje üretme ve uygulama gibi faaliyetlerin yolunu açmamız gerekir.
Siyasal parti anlayışına katacağımız önemli hususlardan birisi de, karşı partiler bize rakip olsalar da, bizimle kıyasıya mücadele etseler de, onların yöneticileri, sempatizanları ve oy verenleri, bizim kendilerine inancımızı tebliğ edeceğimiz insanlardan oldukları gerçeğini değiştirmez. Siyasal parti mücadelesiyle, onlara inancımızı ve dünya görüşümüzü anlatmamız gerektiği gerçeğini birlikte ele alıp, aradaki ince çizgiyi çok iyi şekilde gözetmemiz gerekir.
Bir diğer önemli husus ta, parti ile sistemin, asla aynı çizgiye gelmemesidir. Daha değişik bir deyişle, parti, asla devletleşmemelidir. Aksine sürekli olarak, mevcut sisteme muhalif olma durumunu korumalıdır. Yoksa hem partide tembellik ortaya çıkar, hem devletin yapacağı her yanlış, partiye mal edilir, hem de bir süre sonra parti, mevcut sistemi savunmak zorunda kalır. Hâlbuki biz onu savunmakla değil, sürekli olarak geliştirmekle görevliyiz.
Ayrıca, hem siyasal parti örgütlenmesinde, hem de yerelde ve merkezi iktidardaki görevlendirmelerde, medeniyetimizin, üzerinde ısrarla durduğu ‘hizmet, ehliyet, liyakat, hakkaniyet, ihkak-hak, tevazu, gönül zenginliği, vefa, sabır, sadakat, cesaret ve metanet gibi değerler, muhakkak gündeme taşınmalı ve uygulanmalıdır. Ayrıca ‘Millet malı’nı canı gibi koruma, ona kayıt dışı olarak asla dokunmama, israftan kaçınma, yakınlarına ayrıcalık tanımama gibi pek çok değeri, bizim siyasal parti faaliyetlerine ve devlet yönetimine taşımamız şarttır.
Öte yandan, 50 yıldır dinamizm kazandırdığımız, son 30 yıldır da öncülüğünü yaptığımız siyasal parti çalışma yöntemlerine, hızlı bir gelişme kaydeden ‘sosyal medya’ gerçeğini de göz önüne alarak yeni açılımlar getirmek ve yenilikler üretmek te yine bize düşmektedir.
Dava ve Parti ilişkilerinde değişmeyen gerçek ya da kural; bir bütün halinde Parti’nin ve Parti Yöneticilerinin, daima Dava’nın emrinde, Millet ve Ülkenin hizmetinde olması kuralıdır. Aksi halde partiler, kendi gündemlerini, kendilerinin davası olarak görmeğe başlarlar.
Şunu da hatırdan çıkarmamak gerekir ki, bütün bu hususları ve siyasal partilerin diğer hastalıklarına çareleri ve ihtiyaç duyulan yenilikleri hem teorik planda, hem de uygulamada, ancak bizler bu Ülkeye kazandırabiliriz. Gerçekten başka seçenek yoktur.
Yarın devam edelim.