
‘Hayatının en kritik anında sadece 20 saniyeliğine cesur olabilirsen bütün hayatın senin olur…’
Aline Brosh McKenna’nın aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış We Bought a Zoo* (2011) filminden alıntıladım bu cümleyi…
İşittiğimde bende uyanan ilk çağrışım Eric Fromm’un ‘Özgürlükten Kaçış Kuramı’ oldu. Uzun hikâye. Yine o bağlamda Julian Green’in muhteşem sözünü anımsadım: ‘Korkunun öte yanına geçebilirsen daima özgürlüğü bulursun.’
Ve bu üçlünün eşliğinde düşündüm:
Özgürlükle ilgili kişisel tezim ne?
Kendi hayatımda, o en kritik anda, ben gerçekten cesur olabildim mi?
Ama önce…
Kaç kez o anı yaşadım, hayatımın kaç anı öyleydi?
Kesinlikle birden fazlaydı:
‘Elimden geldiğince’ falan demeyeceğim; azıcık kendini beğenmişlik gibi gözükse de kendi kendime haksızlık etmeyeyim:
Evet, o kritik anlarda ben hep kendi potansiyelimin üzerinde cesaret gösterdim.
Öyle anlarda çizginin ilerisine, bilinmeyen kısma geçmeyi göze aldım.
Öyle anlarda riskli gözüken seçeneği tercih ettim.
O en kritik anlarda…
***
Bu bana ne mi kazandırdı?
Ya da ne mi kaybettirdi?
Kendim oldum…
Kendimi buldum…
Kendimi keşfettim…
Kendimi gerçekleştirdiğim duygusunu tattım, yaşarken o harikulade hisse ‘kavuştum’…
Şükürler olsun!
Ne kaybettirdiğini düşünmeyeyse doğrusu hiç vaktim olmadı.
***
Çoğu insan, kendine kavuşma duygusunu tadamadan ömrünü tamamlıyor. Ben o açıdan hem çok şanslıyım hem de çok mutluyum; kolay kolay göze alınamayacak ayrılıklarla yepyeni başlangıçların buluştuğu o kritik karar anlarında kendimi yonttum, biçimlendirdim, neyin aslında en önemli şey olduğuna bu halimle ve öyle anlarda karar verdim.
Ama biliyorum ki bitmedi…
‘İnsan hayatının en kritik anının’ birden fazla olduğuna inanan biri olarak bundan sonrasında da kritik kararların eşiğine geleceğimi ve belki orta yaşı geçtiğim için o eşikte kendi ortalamamdan biraz daha fazla duraksayacağımı biliyorum.
Ama bitmedi işte, asıl bunu çok iyi biliyorum…
Yine başlarım…
Yine kanat çırparım…
Yine yelken açarım…
Yine yola çıkarım…
Yine ıslık çalarım…
Yeniden başlarım…
Cesaretimi sınayacak, kim olduğumu belirleyecek, ‘beni gerçekten ben yapacak’ o 20 saniye karşıma bir kez daha çıktığında aynı şeyi hiç çekinmeden yine yaparım.
20 saniyeliğine cesur olmayı yine başarabilirim.
Ben buyum!
Öyle yapamadığımda mutlu olamam, ‘kendim’ de olamam!
…
*: We Bought a Zoo -2011 yılı yapımı, Cameron Crowe’un yönettiği, ülkemizde 2012 yılında Düşler Bahçesi adıyla vizyona giren film-; The Departed, The Bourne İdentity, Supremacy, Ultimatom, Ocean's Eleven, Twelve, Thirteen gibi aksiyon filmlerinin zeki, çevik, dinamik genci Matt Damon'ın biraz kilo almış, biraz da yaşlanmış halde, hüzünlü mücadelesi içinde zafere erişen bir babayı canlandırdığı, keyifle izlenilebilecek bir film.
Geçen hafta ikinci kez izledim ve daha çok sevdim bu filmi.
Bu yazı da işte o sıcak hikâyenin etkisiyle döküldü klavyemden.
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Ekim-2020 sayısındaki yazısından alıntı.
Aline Brosh McKenna’nın aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış We Bought a Zoo* (2011) filminden alıntıladım bu cümleyi…
İşittiğimde bende uyanan ilk çağrışım Eric Fromm’un ‘Özgürlükten Kaçış Kuramı’ oldu. Uzun hikâye. Yine o bağlamda Julian Green’in muhteşem sözünü anımsadım: ‘Korkunun öte yanına geçebilirsen daima özgürlüğü bulursun.’
Ve bu üçlünün eşliğinde düşündüm:
Özgürlükle ilgili kişisel tezim ne?
Kendi hayatımda, o en kritik anda, ben gerçekten cesur olabildim mi?
Ama önce…
Kaç kez o anı yaşadım, hayatımın kaç anı öyleydi?
Kesinlikle birden fazlaydı:
- Trabzon’da, üniversitedeyken çok kritik bir yol ayrımına gelip futbola veda ettiğimde, ‘Onun yerini sadece edebiyatla doldurabilirim’ dediğimde becermiştim bunu…
- Babamın bütün itirazına rağmen devlet memurluğundan istifa edip -hem de Ankara’da ve herkesin imrenerek baktığı bir kurumda çalışırken- işle beraber ülke de değiştirmeye karar verdiğim gün, cesur olmayı becerebilmiştim galiba…
- Kariyer basamaklarını tırmanırken, hem de henüz 34’ümde, Bilkent Üniversitesi gibi bir kurumda ve hayalini bile kuramayacağım kadar yükseğe ulaşmışken işte tam da orada ‘Şimdi başka bir keşif için yelken açma zamanı’ diyebildiğim an, sanırım cesur olmayı ve yüksek cesaret gerektiren bir karar almayı bir kez daha başarabilmiştim…
- Ve bana hayatımı değiştirebilecek teklifler sunabilecek konumda olduğu için benim bütün hayatımı avuçlarının arasında bulundurduğunu zanneden bir adama gerçeği anımsatmak için ‘O kadar değil, siz sadece yöneticimsiniz; hatta şu anda o da bitti, siz eski yöneticim idiniz!..’ dediğimde…
‘Elimden geldiğince’ falan demeyeceğim; azıcık kendini beğenmişlik gibi gözükse de kendi kendime haksızlık etmeyeyim:
Evet, o kritik anlarda ben hep kendi potansiyelimin üzerinde cesaret gösterdim.
Öyle anlarda çizginin ilerisine, bilinmeyen kısma geçmeyi göze aldım.
Öyle anlarda riskli gözüken seçeneği tercih ettim.
O en kritik anlarda…
***
Bu bana ne mi kazandırdı?
Ya da ne mi kaybettirdi?
Kendim oldum…
Kendimi buldum…
Kendimi keşfettim…
Kendimi gerçekleştirdiğim duygusunu tattım, yaşarken o harikulade hisse ‘kavuştum’…
Şükürler olsun!
Ne kaybettirdiğini düşünmeyeyse doğrusu hiç vaktim olmadı.
***
Çoğu insan, kendine kavuşma duygusunu tadamadan ömrünü tamamlıyor. Ben o açıdan hem çok şanslıyım hem de çok mutluyum; kolay kolay göze alınamayacak ayrılıklarla yepyeni başlangıçların buluştuğu o kritik karar anlarında kendimi yonttum, biçimlendirdim, neyin aslında en önemli şey olduğuna bu halimle ve öyle anlarda karar verdim.
Ama biliyorum ki bitmedi…
‘İnsan hayatının en kritik anının’ birden fazla olduğuna inanan biri olarak bundan sonrasında da kritik kararların eşiğine geleceğimi ve belki orta yaşı geçtiğim için o eşikte kendi ortalamamdan biraz daha fazla duraksayacağımı biliyorum.
Ama bitmedi işte, asıl bunu çok iyi biliyorum…
Yine başlarım…
Yine kanat çırparım…
Yine yelken açarım…
Yine yola çıkarım…
Yine ıslık çalarım…
Yeniden başlarım…
Cesaretimi sınayacak, kim olduğumu belirleyecek, ‘beni gerçekten ben yapacak’ o 20 saniye karşıma bir kez daha çıktığında aynı şeyi hiç çekinmeden yine yaparım.
20 saniyeliğine cesur olmayı yine başarabilirim.
Ben buyum!
Öyle yapamadığımda mutlu olamam, ‘kendim’ de olamam!
…
*: We Bought a Zoo -2011 yılı yapımı, Cameron Crowe’un yönettiği, ülkemizde 2012 yılında Düşler Bahçesi adıyla vizyona giren film-; The Departed, The Bourne İdentity, Supremacy, Ultimatom, Ocean's Eleven, Twelve, Thirteen gibi aksiyon filmlerinin zeki, çevik, dinamik genci Matt Damon'ın biraz kilo almış, biraz da yaşlanmış halde, hüzünlü mücadelesi içinde zafere erişen bir babayı canlandırdığı, keyifle izlenilebilecek bir film.
Geçen hafta ikinci kez izledim ve daha çok sevdim bu filmi.
Bu yazı da işte o sıcak hikâyenin etkisiyle döküldü klavyemden.
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Ekim-2020 sayısındaki yazısından alıntı.