
***
ÖSYM’nin açıkladığı biçimiyle 2017 LYS’de Matematik testinde 3, Fizik-Kimya-Biyoloji testlerinde birer olmak üzere Fen testinde toplam 3, Coğrafya testinde 1, Edebiyatta 2, Sosyal Bilimlerde 3 ve Yabancı Dil testinde 3 olmak üzere öğrencilere tüm bu testlerin toplamında 15 açık uçlu soru yöneltilecek. Bu, her bir test için 80’de 3 (%3,75) oranında açık uçlu soru sorulacağı anlamına geliyor ki oran tek kelimeyle ‘sembolik’.
Daha doğrusu ‘çok yetersiz’!
Diyelim ki yanıtı optik formdaki 10 karaktere sığdırma sorununu aştık; o zaman da şu yeni sorun ortaya çıkıyor: Matematikte 80 sorunun 3’ünü, Edebiyatta 56 sorunun 2’sini klasik yaparak hangi üst düzey beceriyi ölçebiliriz?
Okuma-anlama, ifade etme, hayal kurma, seçenekli düşünme vs.
Bu derin katmanlara 10 harfle nasıl ineceğiz?
***
İşte tam burada durdum.
Kafanızı kurcalayan o soruyu algılayabiliyorum:
‘Tamam ama…’ diyorsunuz ‘Ya bunca sınav kâğıdının okunması? Ya yüzde yüz objektif değerlendirme meselesi?
Bunlar ne olacak?’’
Benim filozofik açıdan ‘mümkün’ olarak nitelediğim durum -yani sayısı neredeyse 2 milyonu bulan bir kitleye diyelim ki 4-5 açık uçlu soru yönelteceğimiz bir klasik sınav uygulama fikri-, eğitimbilimsel, teknik ve lojistik açıdan da kesinlikle mümkündür.
Türkiye bunu elbette başarabilir.
Başta da dediğim gibi IGCSE ve GCE sınav sistemlerinde her yıl yüz binlerce aday, üstelik yılda bir kere de değil, güz ve bahar dönemlerinde olmak üzere iki kere böyle bir sınava girebilmektedir.
90’lı yılların sonuna kadar bizim kültür çevremizden sadece KKTC’li soydaşlarımızın katıldığı bu sınavlara, 2000’li yılların başından itibaren Türkiye’den de sayısı önce 100’lerle, bugün ise 1000’lerle ifade edilen sayıda öğrenci katıldı, katılmakta…
İngilizce klasik sınavı, tüm IGCSE ve GCE sınavları içerisinde en çok başvurunun olduğu sınavdır ve bu sınava Türkiye’den Malezya’ya, Kıbrıs’tan Hindistan’a, Finlandiya’dan Bulgaristan’a 40’ı aşkınn ülkeden her yıl 1 milyondan fazla öğrenci katılır.
Ve sıkı durum: Sözünü ettiğim bu klasik sınavın değerlendirilmesi sadece 3 ay gibi bir zaman alır.
Bu sınavı bizde uygulayacak kurum, gereksinim duyduğumuz sistem ve usûl üzerine mutlaka derinlemesine araştırma yapar; ben sadece okurlarımın aklındaki soru işaretlerini gidermek için şunu söyleyim ki değerlendirme, fabrikadaki üretim bantlarının işleyiş mantığına göre’ gerçekleşir.
Belki daha sonra bir fırsat bulup bu konuya döneriz ve bildiklerimizi, işittiklerimizi, deneyimlediklerimizi paylaşırız.
Belki bir soran çıkar, anlatırız.
***
Özetin özeti:
Geleneksel test uygulamalarından klasik sınava geçiş fikri -tabii önce bunun mümkün olduğuna inanmak koşuluyla-, muhtemel risklerin üstesinden gelebileceğimiz ve sonuçta eğitim sistemindeki kronik sorunları aşmamıza yarayacak açılımları da beraberinde getirecek gerçek bir devrim yaklaşımıdır.
Şimdiki adım ise devrimden çok uzak.
Bana göre daha çok, temkinlice oluşturulmuş ‘Bi’bakalım!’ durumu.
Devamında ‘Bakın olmuyor işte!’ denmesinden korkmaktayım.
ÖSYM’nin açıkladığı biçimiyle 2017 LYS’de Matematik testinde 3, Fizik-Kimya-Biyoloji testlerinde birer olmak üzere Fen testinde toplam 3, Coğrafya testinde 1, Edebiyatta 2, Sosyal Bilimlerde 3 ve Yabancı Dil testinde 3 olmak üzere öğrencilere tüm bu testlerin toplamında 15 açık uçlu soru yöneltilecek. Bu, her bir test için 80’de 3 (%3,75) oranında açık uçlu soru sorulacağı anlamına geliyor ki oran tek kelimeyle ‘sembolik’.
Daha doğrusu ‘çok yetersiz’!
Diyelim ki yanıtı optik formdaki 10 karaktere sığdırma sorununu aştık; o zaman da şu yeni sorun ortaya çıkıyor: Matematikte 80 sorunun 3’ünü, Edebiyatta 56 sorunun 2’sini klasik yaparak hangi üst düzey beceriyi ölçebiliriz?
Okuma-anlama, ifade etme, hayal kurma, seçenekli düşünme vs.
Bu derin katmanlara 10 harfle nasıl ineceğiz?
***
İşte tam burada durdum.
Kafanızı kurcalayan o soruyu algılayabiliyorum:
‘Tamam ama…’ diyorsunuz ‘Ya bunca sınav kâğıdının okunması? Ya yüzde yüz objektif değerlendirme meselesi?
Bunlar ne olacak?’’
Benim filozofik açıdan ‘mümkün’ olarak nitelediğim durum -yani sayısı neredeyse 2 milyonu bulan bir kitleye diyelim ki 4-5 açık uçlu soru yönelteceğimiz bir klasik sınav uygulama fikri-, eğitimbilimsel, teknik ve lojistik açıdan da kesinlikle mümkündür.
Türkiye bunu elbette başarabilir.
Başta da dediğim gibi IGCSE ve GCE sınav sistemlerinde her yıl yüz binlerce aday, üstelik yılda bir kere de değil, güz ve bahar dönemlerinde olmak üzere iki kere böyle bir sınava girebilmektedir.
90’lı yılların sonuna kadar bizim kültür çevremizden sadece KKTC’li soydaşlarımızın katıldığı bu sınavlara, 2000’li yılların başından itibaren Türkiye’den de sayısı önce 100’lerle, bugün ise 1000’lerle ifade edilen sayıda öğrenci katıldı, katılmakta…
İngilizce klasik sınavı, tüm IGCSE ve GCE sınavları içerisinde en çok başvurunun olduğu sınavdır ve bu sınava Türkiye’den Malezya’ya, Kıbrıs’tan Hindistan’a, Finlandiya’dan Bulgaristan’a 40’ı aşkınn ülkeden her yıl 1 milyondan fazla öğrenci katılır.
Ve sıkı durum: Sözünü ettiğim bu klasik sınavın değerlendirilmesi sadece 3 ay gibi bir zaman alır.
Bu sınavı bizde uygulayacak kurum, gereksinim duyduğumuz sistem ve usûl üzerine mutlaka derinlemesine araştırma yapar; ben sadece okurlarımın aklındaki soru işaretlerini gidermek için şunu söyleyim ki değerlendirme, fabrikadaki üretim bantlarının işleyiş mantığına göre’ gerçekleşir.
Belki daha sonra bir fırsat bulup bu konuya döneriz ve bildiklerimizi, işittiklerimizi, deneyimlediklerimizi paylaşırız.
Belki bir soran çıkar, anlatırız.
***
Özetin özeti:
Geleneksel test uygulamalarından klasik sınava geçiş fikri -tabii önce bunun mümkün olduğuna inanmak koşuluyla-, muhtemel risklerin üstesinden gelebileceğimiz ve sonuçta eğitim sistemindeki kronik sorunları aşmamıza yarayacak açılımları da beraberinde getirecek gerçek bir devrim yaklaşımıdır.
Şimdiki adım ise devrimden çok uzak.
Bana göre daha çok, temkinlice oluşturulmuş ‘Bi’bakalım!’ durumu.
Devamında ‘Bakın olmuyor işte!’ denmesinden korkmaktayım.