
Erzurum'da Risale-i Nurlarla İslam'a hizmet eden ve ahrete göçen Mehmet Kırkıncı Hoca'nın ardından hizmetin öncü ağabeylilerinden Prof. Dr. Alaaddin Başar Hoca da dün vefat etti.
Bu iki zatın yanında Prof. Dr. Şener Dilek Hoca'yı da anmak istiyorum. Çünkü bu üç zattan peyder pey istifade ettim.
Ticaret Lisesi yıllarımızda Şener Dilek Hoca, genç bir öğretmen olarak, okulumuza gelmişti. Biz, ne kadar şımarıksak, o, o kadar edepli hayâlı bir öğretmendi. Kişiliğinden etkilendik.
Şener Hocanın daveti üzerine derslere gittik ve Hocamızdan da risaleleri dinledik.
Derken Erzurum'daki Nur camiasının değerli müntesip ve hocalarından, akrabamız Abdulbaki Hoca, hısımımız Hüsnü Ulaş Hoca gibi yakınlarımızın da etkisiyle, iyice gençken, Erzurum'daki 'Kırkıncı Hoca ' okuluna biz de arada sırada da olsa, gidip geldik.
Risalelerden, hayatım boyunca istifade ettim.
Allah, Bediüzzaman Hazretleri başta olmak üzere tüm İslam âlemlerine rahmet etsin.
Meşrebimiz, cemaatimiz, tarikatımız ne olursa olsun, İslam'a hizmet eden herkesten Rabbim razı olsun.
Bir fetret devri yaşıyoruz; çoğu insanın yüreğinde maneviyat titrek bir mum gibi. Azımsanmayacak bir kesimin belki artık o titrek mumu da yok.
İşte ülkemizde, Diyanet İşleri Başkanlığı, cemaatler ve tarikatlar gibi organize yapılar aracılığıyla yüz yıldır sürdürülen dini faaliyetler sayesindedir ki, nice gencin o titrek inancı güçlenmiş ve kuvvetli bir ışık kaynağına dönmüştür. Mumu sönmüş, nice kardeşimiz de, bu sohbetler aracılığıyla mumunu yakmış gönlünü aydınlatmıştır.
Kur'an'ın, 'Allah, Müminleri birbirine kardeş kıldı' (Hucurat 10) ikazı Müslümanlar olarak hepimizi bağlamaktadır.
'İman kardeşliği' kırmızıçizgimiz olmalıdır.
Rabbimiz, herkesi bulunduğu yerde yaşatıyor ve bir hizmeti ona sevdiriyor.
Haliyle şuraya buraya olan tahsisimiz de bir kaderi ilahidir.
Her intisap, her tahsis, ister dini olsun ister siyasi, en nihayetinde, kulun kesbine bakan (ki, o konuda da doğrusu pek emin değilim; âlemin bir andaki sonsuz hareketi ilahî fiildir, Allahualem.) bir takdir-i ilahidir.
Metotları, yolları, meşrepleri, mezhepleri her ne olursa olsun kim ki İslam'ın hadimidir, elbette onlar hayır üzere bir topluluktur.
Bazen, bizim gibi düşünmeyen, bizim gittiğimiz yoldan gitmeyen kardeşlerimize çok ağır sözler söyleyebiliyoruz. Oysa bunlar doğru değildir; çünkü: Allah’ın Rasûlullah buyurdu:
“Müslümana sövmek fısk, ona karşı savaşmak da küfürdür.”
Bir başka hadislerinde: “Bir Müslümanın Müslümanlara karşı canı, malı ve ırzı haramdır” buyurur. Aynı hadisin baş tarafında da Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurur: “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman, asla kardeşine zulmetmez, onu kendi başına terk etmez, onu zelil etmez. Bir Müslümanın bir Müslüman kardeşini hakir görmesi kadar büyük bir kötülük yoktur.”
İşte Prof. Dr. Alaaddin Başar Hoca da Risale-i Nur yoluyla iman ve Kur'an'a hizmet etmiş bir zattır. Allah rahmet eylesin.
Prof. Dr. Alaaddin Başar kimdir?
1947 yılında Erzurum'da doğdu. İlkokul, lise ve üniversiteye aynı şehirde devam etti. 1969 yılında İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. 1970 yılında asistan, 1974 yılında doktor, 1978 yılında yardımcı doçent ve 1988 yılında profesör oldu. 2011 yılında aynı fakülteden emekliye ayrıldı. Akademik çalışmalarının dışında ömrünü iman ve Kur'an'a hizmet etmek, bunlar hakkında kitap ve makaleler yazmak, bilimsel araştırmalar yapmakla geçirdi. Çok sayıda deni eseri ve yüzlerce saat süren dini konuşmaları bulunan Başar’ın sosyal medyadaki sitelerini de on binlerce insan takip ediyordu.
Bu iki zatın yanında Prof. Dr. Şener Dilek Hoca'yı da anmak istiyorum. Çünkü bu üç zattan peyder pey istifade ettim.
Ticaret Lisesi yıllarımızda Şener Dilek Hoca, genç bir öğretmen olarak, okulumuza gelmişti. Biz, ne kadar şımarıksak, o, o kadar edepli hayâlı bir öğretmendi. Kişiliğinden etkilendik.
Şener Hocanın daveti üzerine derslere gittik ve Hocamızdan da risaleleri dinledik.
Derken Erzurum'daki Nur camiasının değerli müntesip ve hocalarından, akrabamız Abdulbaki Hoca, hısımımız Hüsnü Ulaş Hoca gibi yakınlarımızın da etkisiyle, iyice gençken, Erzurum'daki 'Kırkıncı Hoca ' okuluna biz de arada sırada da olsa, gidip geldik.
Risalelerden, hayatım boyunca istifade ettim.
Allah, Bediüzzaman Hazretleri başta olmak üzere tüm İslam âlemlerine rahmet etsin.
Meşrebimiz, cemaatimiz, tarikatımız ne olursa olsun, İslam'a hizmet eden herkesten Rabbim razı olsun.
Bir fetret devri yaşıyoruz; çoğu insanın yüreğinde maneviyat titrek bir mum gibi. Azımsanmayacak bir kesimin belki artık o titrek mumu da yok.
İşte ülkemizde, Diyanet İşleri Başkanlığı, cemaatler ve tarikatlar gibi organize yapılar aracılığıyla yüz yıldır sürdürülen dini faaliyetler sayesindedir ki, nice gencin o titrek inancı güçlenmiş ve kuvvetli bir ışık kaynağına dönmüştür. Mumu sönmüş, nice kardeşimiz de, bu sohbetler aracılığıyla mumunu yakmış gönlünü aydınlatmıştır.
Kur'an'ın, 'Allah, Müminleri birbirine kardeş kıldı' (Hucurat 10) ikazı Müslümanlar olarak hepimizi bağlamaktadır.
'İman kardeşliği' kırmızıçizgimiz olmalıdır.
Rabbimiz, herkesi bulunduğu yerde yaşatıyor ve bir hizmeti ona sevdiriyor.
Haliyle şuraya buraya olan tahsisimiz de bir kaderi ilahidir.
Her intisap, her tahsis, ister dini olsun ister siyasi, en nihayetinde, kulun kesbine bakan (ki, o konuda da doğrusu pek emin değilim; âlemin bir andaki sonsuz hareketi ilahî fiildir, Allahualem.) bir takdir-i ilahidir.
Metotları, yolları, meşrepleri, mezhepleri her ne olursa olsun kim ki İslam'ın hadimidir, elbette onlar hayır üzere bir topluluktur.
Bazen, bizim gibi düşünmeyen, bizim gittiğimiz yoldan gitmeyen kardeşlerimize çok ağır sözler söyleyebiliyoruz. Oysa bunlar doğru değildir; çünkü: Allah’ın Rasûlullah buyurdu:
“Müslümana sövmek fısk, ona karşı savaşmak da küfürdür.”
Bir başka hadislerinde: “Bir Müslümanın Müslümanlara karşı canı, malı ve ırzı haramdır” buyurur. Aynı hadisin baş tarafında da Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurur: “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman, asla kardeşine zulmetmez, onu kendi başına terk etmez, onu zelil etmez. Bir Müslümanın bir Müslüman kardeşini hakir görmesi kadar büyük bir kötülük yoktur.”
İşte Prof. Dr. Alaaddin Başar Hoca da Risale-i Nur yoluyla iman ve Kur'an'a hizmet etmiş bir zattır. Allah rahmet eylesin.
Prof. Dr. Alaaddin Başar kimdir?
1947 yılında Erzurum'da doğdu. İlkokul, lise ve üniversiteye aynı şehirde devam etti. 1969 yılında İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. 1970 yılında asistan, 1974 yılında doktor, 1978 yılında yardımcı doçent ve 1988 yılında profesör oldu. 2011 yılında aynı fakülteden emekliye ayrıldı. Akademik çalışmalarının dışında ömrünü iman ve Kur'an'a hizmet etmek, bunlar hakkında kitap ve makaleler yazmak, bilimsel araştırmalar yapmakla geçirdi. Çok sayıda deni eseri ve yüzlerce saat süren dini konuşmaları bulunan Başar’ın sosyal medyadaki sitelerini de on binlerce insan takip ediyordu.