
Haberi ilk Twitter’da gördüm…
İçimde son zamanlarda tadını unuttuğum bir sevinç…
Dilimden şükürlü bir cümle döküldü.
49 canı anaları bağrına basabilecek…
Onlar evlatlarının kokusuyla kaplerini sükuna eriştirebileceklerdi.
Sonra içime bir acaba düştü…
Acaba, bilgi gerçek miydi?
Acaba, atladığım sevincimi bölecek bir ayrıntı kalmış mıydı?
Hemen havadisi teyit amaçlı internette bakınmaya başladım…
Doğruydu… Haberin hakikati, bana sevincin hakikati gibi geldi…
Yeniden kurtulmuşlar gibi tekrara düşmeyen bir heyecan hasıl oldu ve elbette yeninin hakkı olarak yeniden bir şükürlü tebessüme büründü çehrem.
“Allah’a şükürler olsun” diyerek uzunca baktım haberim muştulu cümlelerine.
IŞİD denilen örgütün kaçırdığı Konsolosluk çalışanlarının kurtarılmasından bahsediyorum.
İlk sevinç sağanağını atlattığımıza göre biraz eleştiri, azıcık kritik ve elbette hak edenlere cömert teşekkürler etmenin tam zamanı değil midir?
İlk cümle bu konuyu kullanmaya çalışanlara inat sabır şerbetiyle ağızlarını dolduranlara bir güzel helal olsun demek gerekir.
Ben de hiç yazmadım, konuşulduğu meclislerde meseleyi mecrasından taşırmanın yanlışlığını anlatmaya çalıştım.
Hükümetin bu konu canların tehlikeye gireceği bir konudur çok konuşulmaması gerekir demeye getirdiği açıklamalara hep dikkatli bir itaatle yaklaştım.
Doğrusu buydu çümkü!
Sanırım bunu meydanlarda siyaset malzemesi yapıp, akbabalar gibi deşiştirenler sokakta olmasa da evlerinde utanıyorlardır…
Zira haysiyet bunu gerektirir!
Bu işin bir düzmeceden ibaret olduğunu ve Cumhurbaşkanlığı seçimi arafesinde, Erdoğan’a puan kazandırmak için rehinelerin serbest bırakılacağını söyleyenlerin ise yatacak yeri yok!
Erdoğan seçimi birinci turda kazandı ve rehineler seçim sonuçlandıktan sonra bırakıldılar.
Lakin vatandaşın feraseti kaşısında akbabaların çığlıkları boşa çıktı!
49 insanın ölümüne karşı seçimlerde bir puanı tercih eden zihniyetin kendisini sosyal demokrat, sosyalist, milliyetçi, ırkçı, dinci ya da başka bir şekilde tanımlamasının zerre kadar bir önemi yoktur. Hepsi aynı zavallı pazılın parçalarıdır!
Bir canın bir âlem olduğunu bildiren Rabb’imizin karşısında nasıl hesap vereceklerini de varsın kendileri düşünsünler artık.
İçinde zalimlik geçen…
Kan geçen…
Adaletsizlik geçen…
Mazluma zülüm geçen kelimelerle anılan bir şeyi, bir örgütü, bir grup insanı islami diye tanımlayan ahlaksızların ise hem bu dünyada hem de ahirette yakaları elbette boş kalmayacaktır!
IŞİD gibi örgütlenmelere nazire yapıp işte demokrasi olmasa bizim ülkemizde de islam böyle uygulanacaktı diye düşünenleri, dillendirenleri ve bunu kendi kısır hesaplarına malzeme yapmaya çalışanlara ise, sadece acıyorum…
Onlar müslüman olduklarını söyleseler de, Rahman’ı tanıyamamanın yaman ızdırabıyla şaşkına dönmüş durumdalar…
Onları Allah kurtarsın, düştükleri derin çukurdan… demekten gayrısı elden gelmez!
Gelelim teşekküre, bu süreci herşeye rağmen çok iyi yöneten ve eleştiriler karşısında 49 cana kastedilmemesi için yutkunan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’na çok teşekkür etmek insaflı herkesin boynuna borçtur.
Hatta daha erdemlilerin eleştirilerini telafi edecek özür cümleleri kurması gerektiğini de unutmaması gerekir.
Bu kurtarma operasyonunu gölgelemeye çalışarak, şu örgüt, bu teşkilat ya da filan ödünler verildi gibi cümleler kuranları buradan zikretmeye dahi gerek duymuyorum. Onların ihtirasları kalplerini karartmış!
Son olarak Kılıçdaroğlu’nun telefonla Başbakan’ı araması ve teşekkür etmesini sosyal barış adına özlenen bir hareket olarak değerlendirdiğimi söylemeliyim.
Bu güzel hareketin bundan sonraki zor zamanlarda daha dikkali olunmasına kapı aralaması gerektiğini de hatırlatmalıyım…
Zira akılda kalanlar bir teşekkürün ötesinde gayreti gerektirecek ağırlıktaydı.