
(Dünkü yazının devamı...)
(...) General Garcia artık yaşamıyor, fakat yeryüzünde başka Garcia'lar var ve o Garcia'lara gönderilecek başka mektuplar var. Oysa çevremize baktığımızda ise ne yazık ki o mektubu Garcia’ya ulaştırma konusunda genellikle güçsüz, isteksiz, gönülsüz ve umursamaz kişilerle karşılaşıyoruz.
Şöyle düşünerek sorunun kafanızda somutlaştırın: Yönetici olarak görev yaptığınız iş yerinizde, varsayın ki altı yardımcınız var. Bunlardan birini çağırın ve kendisinden şöyle çok mütevazı bir istekte bulunun:
'Lütfen benim için ansiklopediye bakıp, Corregio'nun yaşamına ilişkin özet bir bilgi hazırla'.
Yardımcınız size, 'Peki, efendim' deyip, bu görevi yapmaya hemen gider mi?
Yoksa sözcükleri kullanmadan ‘Bunu da mı ben yapayım yani?’ diyen donuk bir ifadeyle yüzünüze bakıp size şu sorulardan birini ya da birkaçını mı sorar:
-O kimdir?
-Niye o?
-Bu kişinin yaşamını niçin öğrenmek istiyorsunuz, efendim?
-Onun değil de Bismarck'ın yaşam öyküsü bize daha uygun değil mi?
-Hangi ansiklopediden bakayım?
-Fakat efendim, bu görev benim sorumluluk alanıma girmiyor ki!..
-Bunu benden daha kıdemsiz bir arkadaş yapsa daha iyi olmaz mı?
-Yaşamı hakkında bilgi istediğiniz bu kişi halen yaşıyor mu, yoksa ölmüş mü, efendim?
-Acelesi var mı, yoksa elimdeki işi bitirdikten sonra yapsam olur mu?
-Onun yaşam öyküsünde neyi vurgulamamı istersiniz?
(...)
Siz tüm bu soruları büyük bir sabırla yanıtlayıp, kendisinden bu bilgiyi niçin istediğinizi, onun bu bilgiyi nereden, nasıl bulacağını tane tane açıkladıktan sonra bile çalışma arkadaşınız, hiç kuşkum yok, kendi bölümüne gidecek ve kendi yardımcıları arasında 'Garcia'ya Mektup'u götürecek bir kişiyi aramaya, kaba ifadeyle ‘sorumluluğunu bir başkasına satmaya’ çalışacaktır.
Bakın; bir stenograf ilanı için başvuranların onda dokuzu, ne imla kurallarını, ne de noktalama işaretlerini kullanmayı bilir. İş deneyimi edinmek için çıraklığı, fedakârlığı, çileli öğrenme yolculuğunu çok az insan göze alır. Daha da kötüsü, başvuruda bulunduğu iş için bunların 'olmazsa olmaz' kurallar veya gereklilikler olduğunu aklına bile getirmez çoğu kimse.
Öyleleri, Garcia'ya mektup götürebilirler mi?..
Benim yüreğim, evde olduğu zaman da işten uzakta olduğu zaman da işini yapan adamdan yanadır!
Garcia'ya götürmesi için kendisine verilen mektubu alıp, cebine koyan, fakat aptalca sorular sormayan adamdan yanadır. Uygarlık, işte bu çaptaki kişiler için uzun ve biraz da sıkıntılı bir soruşturma dönemidir.
O -Rowan gibiler- evet nadir tiplerdir ama işin güzel yanı onlar, her kentte, her ücra kasabada, taşradaki en umulmadık köyde ve her büroda, mağazada ve fabrikada karşınıza çıkabilir. Dünya, işte bu çaptaki kişilerin sorumluluk bilinci ve iş terbiyeleriyle ayakta durabiliyor. Tüm insanlık, evrimini biraz daha, biraz daha hızlandırabilmek için, tüm gücüyle, işte bu bilinç ve bu terbiyedeki, bu çaptaki kişiler için haykırıyor:
Garcia'ya mektup götürecek kişilere gereksinimimiz var. Hem de en kısa sürede, her yerde ve her zaman !..”
★★
Gelelim bu gerçek hikâyenin şok dalgası gibi yayılan sosyal etkisine:
20.Yüzyıl başlarında Sovyet Rusya’dan Japonya’ya, Cezayir’den Avustralya’ya kadar tüm kıtalarda elden ele, dilden dile dolaşır bu mektup hikâyesi. Ben, bu bölümde bir kez daha astroset.com’un araştırma dosyasına dönüyorum:
“Amerikalı Gazeteci Elbert Hubbart'ın (1856-1915) Garcia'ya Mektup adlı yaklaşık yüz sene önce yazılmış makalesi tarihin en fazla okunan makalesi olma özelliğini taşır. Milyonlarca kopyası çıkartılmış, bakanlara, cephelerdeki askerlere, devlet memurlarına dağıtılmış bu makaleyi ve makalenin kendisi kadar etkileyici olan yayılma öyküsü şöyle:
Yeryüzünde birçok şairin, yazarın şiirleri, öyküleri, romanları, yabancı dillere çevrilmiş, kendi ülkesi dışında da yayımlanmıştır ama galiba sadece bir köşe yazısı 60’tan fazla dile çevrilmiş ve kendi ülkesi dışında birçok ülkede de yayımlanmış yalnızca bir gazeteci vardır. O gazetecinin adı Elbert Hubbart ve o köşe yazısının başlığı ise ‘Garcia'ya Mektup’tur. Elbert Hubbart'ın bu yazısının, yüz yıl boyunca çeşitli ülkelerde yapılan baskı adedi yüz milyonu aşmıştır.
Tüm meslektaşlarına örnek oluşturacak bir olgunluk düzeyindeki Amerikalı gazetecinin, Philistine adlı aylık bir derginin 1899-Şubat sayısında yayımlanan bu yazısı, hiçbir olağanüstü özelliği olmayan, sıradan bir teğmenin görev sorumluluğunu yerine getirmesinin üstün metanet, güven, itaat ve liyakata dayalı öyküsüdür.
Hubbart'ın Garcia'ya Mektup’undan etkilenen ilk yüksek düzeyli yetkili, New York Merkez Demiryolu İşletmesi yöneticilerinden George Deniels oldu. Bu yönetici, Philistine dergisindeki yazıyı okuduktan sonra genel yayın yönetmeninden, bu yazıyı çoğaltıp tüm demiryolu çalışanlarına dağıtmak için izin istedi. Sonra da Garcia'ya Mektup"u beş yüz bin adet bastırdı ve ‘Bu teğmeni örnek alınız!’ kısa ön yazısıyla işletmenin tüm çalışanlarına dağıttı.
Garcia'ya Mektup’un varlığı, kısa bir süre sonra Rus Demiryolları Genel Yönetmeni Prens Hilakoff'un kulağına ulaştı. New York Merkez Demiryolu İşletmesi çalışanlarından birinden sağlanan mektubun bir kopyasını okuduktan sonra Prens Hilakoff, bunun Rusçaya çevrilmesini ve Rus Demiryolu Şirketi'nin tüm çalışanlarına dağıtılmasını emretti. Mektup, kısa süre sonra demiryolu işçilerinden, Rus ordusu mensuplarının eline geçti. Erler arasında elden ele dolasan mektubu ordu komutanları okuyunca, mektubun resmileştirilmesine ve tüm ordu mensuplarına dağıtılmasına karar verildi.
Japonlarla başlayan savaş için cepheye giden Rus askerlerin tümünün üniformalarının ceplerinde Garcia'ya Mektup’un bir kopyası bulunuyordu. Japonlar, savaşta tutsak aldıkları Rus askerlerin tümünün ceplerinden çıkan Garcia'ya Mektup’u görünce bunu ciddi bir incelemeden geçirdiler. Mektup, Japoncaya çevrildi ve bunun, ‘tutsak alınan tüm Rus askerlerin ceplerinde bulunduğu’ haberiyle birlikte Japon İmparatoru'na sunuldu.
Mektuptan imparator da etkilendi ve birer kopyasının Japon Hükümetinin tüm üyelerine dağıtılmasını emretti. Tüm Japon Bakanlar, Garcia'ya Mektup’u çoğaltıp, kendi bakanlık örgütünde görevli tüm çalışanlara gönderdiler.
(...)
(Devamı yarın Pusula’da)
(...) General Garcia artık yaşamıyor, fakat yeryüzünde başka Garcia'lar var ve o Garcia'lara gönderilecek başka mektuplar var. Oysa çevremize baktığımızda ise ne yazık ki o mektubu Garcia’ya ulaştırma konusunda genellikle güçsüz, isteksiz, gönülsüz ve umursamaz kişilerle karşılaşıyoruz.
Şöyle düşünerek sorunun kafanızda somutlaştırın: Yönetici olarak görev yaptığınız iş yerinizde, varsayın ki altı yardımcınız var. Bunlardan birini çağırın ve kendisinden şöyle çok mütevazı bir istekte bulunun:
'Lütfen benim için ansiklopediye bakıp, Corregio'nun yaşamına ilişkin özet bir bilgi hazırla'.
Yardımcınız size, 'Peki, efendim' deyip, bu görevi yapmaya hemen gider mi?
Yoksa sözcükleri kullanmadan ‘Bunu da mı ben yapayım yani?’ diyen donuk bir ifadeyle yüzünüze bakıp size şu sorulardan birini ya da birkaçını mı sorar:
-O kimdir?
-Niye o?
-Bu kişinin yaşamını niçin öğrenmek istiyorsunuz, efendim?
-Onun değil de Bismarck'ın yaşam öyküsü bize daha uygun değil mi?
-Hangi ansiklopediden bakayım?
-Fakat efendim, bu görev benim sorumluluk alanıma girmiyor ki!..
-Bunu benden daha kıdemsiz bir arkadaş yapsa daha iyi olmaz mı?
-Yaşamı hakkında bilgi istediğiniz bu kişi halen yaşıyor mu, yoksa ölmüş mü, efendim?
-Acelesi var mı, yoksa elimdeki işi bitirdikten sonra yapsam olur mu?
-Onun yaşam öyküsünde neyi vurgulamamı istersiniz?
(...)
Siz tüm bu soruları büyük bir sabırla yanıtlayıp, kendisinden bu bilgiyi niçin istediğinizi, onun bu bilgiyi nereden, nasıl bulacağını tane tane açıkladıktan sonra bile çalışma arkadaşınız, hiç kuşkum yok, kendi bölümüne gidecek ve kendi yardımcıları arasında 'Garcia'ya Mektup'u götürecek bir kişiyi aramaya, kaba ifadeyle ‘sorumluluğunu bir başkasına satmaya’ çalışacaktır.
Bakın; bir stenograf ilanı için başvuranların onda dokuzu, ne imla kurallarını, ne de noktalama işaretlerini kullanmayı bilir. İş deneyimi edinmek için çıraklığı, fedakârlığı, çileli öğrenme yolculuğunu çok az insan göze alır. Daha da kötüsü, başvuruda bulunduğu iş için bunların 'olmazsa olmaz' kurallar veya gereklilikler olduğunu aklına bile getirmez çoğu kimse.
Öyleleri, Garcia'ya mektup götürebilirler mi?..
Benim yüreğim, evde olduğu zaman da işten uzakta olduğu zaman da işini yapan adamdan yanadır!
Garcia'ya götürmesi için kendisine verilen mektubu alıp, cebine koyan, fakat aptalca sorular sormayan adamdan yanadır. Uygarlık, işte bu çaptaki kişiler için uzun ve biraz da sıkıntılı bir soruşturma dönemidir.
O -Rowan gibiler- evet nadir tiplerdir ama işin güzel yanı onlar, her kentte, her ücra kasabada, taşradaki en umulmadık köyde ve her büroda, mağazada ve fabrikada karşınıza çıkabilir. Dünya, işte bu çaptaki kişilerin sorumluluk bilinci ve iş terbiyeleriyle ayakta durabiliyor. Tüm insanlık, evrimini biraz daha, biraz daha hızlandırabilmek için, tüm gücüyle, işte bu bilinç ve bu terbiyedeki, bu çaptaki kişiler için haykırıyor:
Garcia'ya mektup götürecek kişilere gereksinimimiz var. Hem de en kısa sürede, her yerde ve her zaman !..”
★★
Gelelim bu gerçek hikâyenin şok dalgası gibi yayılan sosyal etkisine:
20.Yüzyıl başlarında Sovyet Rusya’dan Japonya’ya, Cezayir’den Avustralya’ya kadar tüm kıtalarda elden ele, dilden dile dolaşır bu mektup hikâyesi. Ben, bu bölümde bir kez daha astroset.com’un araştırma dosyasına dönüyorum:
“Amerikalı Gazeteci Elbert Hubbart'ın (1856-1915) Garcia'ya Mektup adlı yaklaşık yüz sene önce yazılmış makalesi tarihin en fazla okunan makalesi olma özelliğini taşır. Milyonlarca kopyası çıkartılmış, bakanlara, cephelerdeki askerlere, devlet memurlarına dağıtılmış bu makaleyi ve makalenin kendisi kadar etkileyici olan yayılma öyküsü şöyle:
Yeryüzünde birçok şairin, yazarın şiirleri, öyküleri, romanları, yabancı dillere çevrilmiş, kendi ülkesi dışında da yayımlanmıştır ama galiba sadece bir köşe yazısı 60’tan fazla dile çevrilmiş ve kendi ülkesi dışında birçok ülkede de yayımlanmış yalnızca bir gazeteci vardır. O gazetecinin adı Elbert Hubbart ve o köşe yazısının başlığı ise ‘Garcia'ya Mektup’tur. Elbert Hubbart'ın bu yazısının, yüz yıl boyunca çeşitli ülkelerde yapılan baskı adedi yüz milyonu aşmıştır.
Tüm meslektaşlarına örnek oluşturacak bir olgunluk düzeyindeki Amerikalı gazetecinin, Philistine adlı aylık bir derginin 1899-Şubat sayısında yayımlanan bu yazısı, hiçbir olağanüstü özelliği olmayan, sıradan bir teğmenin görev sorumluluğunu yerine getirmesinin üstün metanet, güven, itaat ve liyakata dayalı öyküsüdür.
Hubbart'ın Garcia'ya Mektup’undan etkilenen ilk yüksek düzeyli yetkili, New York Merkez Demiryolu İşletmesi yöneticilerinden George Deniels oldu. Bu yönetici, Philistine dergisindeki yazıyı okuduktan sonra genel yayın yönetmeninden, bu yazıyı çoğaltıp tüm demiryolu çalışanlarına dağıtmak için izin istedi. Sonra da Garcia'ya Mektup"u beş yüz bin adet bastırdı ve ‘Bu teğmeni örnek alınız!’ kısa ön yazısıyla işletmenin tüm çalışanlarına dağıttı.
Garcia'ya Mektup’un varlığı, kısa bir süre sonra Rus Demiryolları Genel Yönetmeni Prens Hilakoff'un kulağına ulaştı. New York Merkez Demiryolu İşletmesi çalışanlarından birinden sağlanan mektubun bir kopyasını okuduktan sonra Prens Hilakoff, bunun Rusçaya çevrilmesini ve Rus Demiryolu Şirketi'nin tüm çalışanlarına dağıtılmasını emretti. Mektup, kısa süre sonra demiryolu işçilerinden, Rus ordusu mensuplarının eline geçti. Erler arasında elden ele dolasan mektubu ordu komutanları okuyunca, mektubun resmileştirilmesine ve tüm ordu mensuplarına dağıtılmasına karar verildi.
Japonlarla başlayan savaş için cepheye giden Rus askerlerin tümünün üniformalarının ceplerinde Garcia'ya Mektup’un bir kopyası bulunuyordu. Japonlar, savaşta tutsak aldıkları Rus askerlerin tümünün ceplerinden çıkan Garcia'ya Mektup’u görünce bunu ciddi bir incelemeden geçirdiler. Mektup, Japoncaya çevrildi ve bunun, ‘tutsak alınan tüm Rus askerlerin ceplerinde bulunduğu’ haberiyle birlikte Japon İmparatoru'na sunuldu.
Mektuptan imparator da etkilendi ve birer kopyasının Japon Hükümetinin tüm üyelerine dağıtılmasını emretti. Tüm Japon Bakanlar, Garcia'ya Mektup’u çoğaltıp, kendi bakanlık örgütünde görevli tüm çalışanlara gönderdiler.
(...)
(Devamı yarın Pusula’da)