
(Dünkü yazının devamı...)
ABD Deniz Kuvvetleri mensuplarına 1913'de dağıtılan mektubun özel olarak çoğaltılmış kopyaları ise, Birinci Dünya Savaşına katılan askerlerin önemli bir bölümünün ceplerinde bulunuyordu. Dergide yayımlandığının sadece on dördüncü yılında Garcia'ya Mektup’un on farklı dilde resmi olarak çoğaltılan baskısı kırk milyona ulaşmıştı.”
O günün koşullarında bu kadar kısa sürede gerçekleşen bu tiraj, bugün bile Nobel ya da Pulitzer almış yazarların kitaplarının erişemediği bir sayıyı ifade ediyor.
★★
Şimdi sadede gelelim:
Uzak ya da yakın tarihimizde kaç Teğmen Rowan vardır?
On, yüz, bin, on bin, yüz bin?... Kestirmek güç; ama çoktur!
Peki onların adlarını, üstlendikleri ve filmlere-romanlara konu olmuş inanılmaz görevleri ve o görevleri üstlenirken sergiledikleri akıl almaz metaneti, teslimiyeti, mutlak itaati tahmin biliyor musunuz?
Gerçek hikâyeler onlar.
Yazılsa her bir ayrı bir Garcia’ya Mektup olur...
Mesela: 25 Nisan 1915’te 19.Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in ‘Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!’ demesi üzerine sonucu mutlak ölüm olan o görevi ‘Emredersiniz!’ diye kabul eden Yarbay Hüseyin Avni Bey’in ve beraberindeki 2274 serdengeçti vatan evladının, dolayısıyla da Genel Kurmay verilerine göre neredeyse dörtte üçü şehit olmuş 57.Alay’ın hikâyesi, hiç tartışmasız ve en az 2275 Rowan hikâyesi eder...
Mesela: ‘Sınır ötesinde harekât var, hazır olun!’ dendiğinde Afrin’e mi, Cudi’ye mi, Gabar’a mı inileceğini sormadan A400M hava indirme uçağına düğüne gider gibi atlayan kahraman hava indirme komandolarının hikâyesi, Teğmen Rowan’ınkinden asla geri kalmaz...
Mesela: ‘Devletim benden bunu yapmamı istedi diye’; elde avuçta bir şey yokken Devrim arabalarını yapanların, ASELSAN’da inanılmaz buluşlara imza atanların, Cumhuriyet’imizi parlatan fabrikaları açanların, TUSAŞ’ta inanılmaz yaratıcılıklarıyla türlü türlü cihazlar ve makinalar üretenlerin hikâyeleri Rowan’ınkinden daha inanılmazdır.
Ve mesela: ‘Ülkenin geleceği senin elinde, darbecilere ne pahasına olursa olsun karşı koy!’ emri verildiğinde genlerine işlemiş 57.Alay terbiyesiyle ‘Emredersiniz komutanım, hakkınızı helal edin!’ deyip 33 kurşuna göğüs geren Kahraman Astsubay (Şehit) Ömer Halisdemir’in hikâyesi de Teğmen Rowan’ın hikâyesinden kat kat değerlidir.
Anlayana, anlatabilene, dinleyene tabii...
★★
Öyle de işte...
19.Yüzyıl sonunda yaşamış bir Amerikan teğmeninin hikâyesini size ‘iyi örnek’ olarak anlattım diye bana kızmayın. Bizim kahramanlarımızın hikâyelerinin neden o kadar etkili biçimde yazıya veya filme aktarılmadığını, bir iki mütevazı girişimle aktarıldıysa da neden çevirilerinin dilden dile dolaşmadığını, onların neden ünlenmediklerini, kısaca ‘kahramanlarımız zoru (yapmayı) başarmışken bizim kolayı (anlatmayı) neden başaramadığımızı’ önce bir sorgulayın.
Lütfen!
İçimizde bugün kaç serdengeçti kahramanın vatan ve millet için kendisine verilen ölümcül emirlere ‘Vatan sağ olsun!’ diyerek atıldıklarını ve fakat sonrasında ne kadar hatırlandıklarını, onları yutan kara deliğin neden hâlâ yok edilemediğini, sorunun nasıl aşılabileceğini, bataklığın nasıl kurutulacağını düşünün...
Geçtim çok büyük davaları; daha düşük düzeyde, yazılımı-donanımı birbirinden cafcaflı ofislerde çalışan kaç kişinin ‘Şu işi yapın!’ dediğinizde;
“-O kimdir?
-Niye o ve niye ben?
-Sonuca ulaşmak için hangi kılavuza bakayım; bir örnek var mı?..”
gibi, soruya karşı soru ve üstü örtülü mazeretler üretmeden ‘Peki hemen yapıyorum!’ diye göreve atılmaya hazır olduğunu bir düşünün.
Lütfen!
Yüzde kaçımız öyleyiz mesela?..
Ve bu durumun bizi ilerde nereye götüreceğini de bir düşünün lütfen!
Sonra uygun görürseniz; bir kâfir teğmeni, Rowan’ı yani, size nakledip dolaylı yoldan övdüğüm için bana kızın.
İnanın, sorgulamadan sonra bana kızarsanız hiç itiraz etmeyeceğim.
ABD Deniz Kuvvetleri mensuplarına 1913'de dağıtılan mektubun özel olarak çoğaltılmış kopyaları ise, Birinci Dünya Savaşına katılan askerlerin önemli bir bölümünün ceplerinde bulunuyordu. Dergide yayımlandığının sadece on dördüncü yılında Garcia'ya Mektup’un on farklı dilde resmi olarak çoğaltılan baskısı kırk milyona ulaşmıştı.”
O günün koşullarında bu kadar kısa sürede gerçekleşen bu tiraj, bugün bile Nobel ya da Pulitzer almış yazarların kitaplarının erişemediği bir sayıyı ifade ediyor.
★★
Şimdi sadede gelelim:
Uzak ya da yakın tarihimizde kaç Teğmen Rowan vardır?
On, yüz, bin, on bin, yüz bin?... Kestirmek güç; ama çoktur!
Peki onların adlarını, üstlendikleri ve filmlere-romanlara konu olmuş inanılmaz görevleri ve o görevleri üstlenirken sergiledikleri akıl almaz metaneti, teslimiyeti, mutlak itaati tahmin biliyor musunuz?
Gerçek hikâyeler onlar.
Yazılsa her bir ayrı bir Garcia’ya Mektup olur...
Mesela: 25 Nisan 1915’te 19.Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in ‘Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!’ demesi üzerine sonucu mutlak ölüm olan o görevi ‘Emredersiniz!’ diye kabul eden Yarbay Hüseyin Avni Bey’in ve beraberindeki 2274 serdengeçti vatan evladının, dolayısıyla da Genel Kurmay verilerine göre neredeyse dörtte üçü şehit olmuş 57.Alay’ın hikâyesi, hiç tartışmasız ve en az 2275 Rowan hikâyesi eder...
Mesela: ‘Sınır ötesinde harekât var, hazır olun!’ dendiğinde Afrin’e mi, Cudi’ye mi, Gabar’a mı inileceğini sormadan A400M hava indirme uçağına düğüne gider gibi atlayan kahraman hava indirme komandolarının hikâyesi, Teğmen Rowan’ınkinden asla geri kalmaz...
Mesela: ‘Devletim benden bunu yapmamı istedi diye’; elde avuçta bir şey yokken Devrim arabalarını yapanların, ASELSAN’da inanılmaz buluşlara imza atanların, Cumhuriyet’imizi parlatan fabrikaları açanların, TUSAŞ’ta inanılmaz yaratıcılıklarıyla türlü türlü cihazlar ve makinalar üretenlerin hikâyeleri Rowan’ınkinden daha inanılmazdır.
Ve mesela: ‘Ülkenin geleceği senin elinde, darbecilere ne pahasına olursa olsun karşı koy!’ emri verildiğinde genlerine işlemiş 57.Alay terbiyesiyle ‘Emredersiniz komutanım, hakkınızı helal edin!’ deyip 33 kurşuna göğüs geren Kahraman Astsubay (Şehit) Ömer Halisdemir’in hikâyesi de Teğmen Rowan’ın hikâyesinden kat kat değerlidir.
Anlayana, anlatabilene, dinleyene tabii...
★★
Öyle de işte...
19.Yüzyıl sonunda yaşamış bir Amerikan teğmeninin hikâyesini size ‘iyi örnek’ olarak anlattım diye bana kızmayın. Bizim kahramanlarımızın hikâyelerinin neden o kadar etkili biçimde yazıya veya filme aktarılmadığını, bir iki mütevazı girişimle aktarıldıysa da neden çevirilerinin dilden dile dolaşmadığını, onların neden ünlenmediklerini, kısaca ‘kahramanlarımız zoru (yapmayı) başarmışken bizim kolayı (anlatmayı) neden başaramadığımızı’ önce bir sorgulayın.
Lütfen!
İçimizde bugün kaç serdengeçti kahramanın vatan ve millet için kendisine verilen ölümcül emirlere ‘Vatan sağ olsun!’ diyerek atıldıklarını ve fakat sonrasında ne kadar hatırlandıklarını, onları yutan kara deliğin neden hâlâ yok edilemediğini, sorunun nasıl aşılabileceğini, bataklığın nasıl kurutulacağını düşünün...
Geçtim çok büyük davaları; daha düşük düzeyde, yazılımı-donanımı birbirinden cafcaflı ofislerde çalışan kaç kişinin ‘Şu işi yapın!’ dediğinizde;
“-O kimdir?
-Niye o ve niye ben?
-Sonuca ulaşmak için hangi kılavuza bakayım; bir örnek var mı?..”
gibi, soruya karşı soru ve üstü örtülü mazeretler üretmeden ‘Peki hemen yapıyorum!’ diye göreve atılmaya hazır olduğunu bir düşünün.
Lütfen!
Yüzde kaçımız öyleyiz mesela?..
Ve bu durumun bizi ilerde nereye götüreceğini de bir düşünün lütfen!
Sonra uygun görürseniz; bir kâfir teğmeni, Rowan’ı yani, size nakledip dolaylı yoldan övdüğüm için bana kızın.
İnanın, sorgulamadan sonra bana kızarsanız hiç itiraz etmeyeceğim.