
Dünyanın en kötü şeyi savaş.
Tartışmasız…
Yarattığı yıkımı, alt üst ettiği hayatları, alıp götürdüklerini düşününce bundan en ufak bir kuşku duymuyorum. Tarihe geçmiş en büyük savaş ustalarından biri ‘Zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir’ diyor. Bir başka bilge insan ‘Savaşın kazananı yoktur; sadece biraz daha az kaybedeni vardır’ diyor, düşünsenize…
Ama hayatı yaşanılabilir kılan şeylerden biri mizahtır ve o, savaşın içinde bile var:
“1974 yazı…
Kıbrıs…
Rum radyoları günlerdir nihavend makamında bir Türkçe şarkıyı, ‘Bekledim de gelmedin’i çalıyordu.
Rumlar, bu yolla Türklerle dalga geçiyorlardı.
20 Temmuz sabahı gün ağarırken Lefkoşa semalarında Türk paraşütçüleri gören Rauf Denktaş, arkadaşlarına sarıldı ve gözyaşları içinde ‘Yağmur gibi indiler, en mutlu günüm bugündür’ dedi.
Türk askeri Kıbrıs topraklarına inerken radyolarda bu kez rast makamında bir Türkçe şarkı çalıyordu. O şarkıyı herhalde tahmin edersiniz:
Bu kadar yürekten çağırma beni,
Bir gece ansızın gelebilirim…”
***
Daha eskiye ve daha uzaklara gidelim:
“2.Dünya Savaşında ölen en yüksek rütbeli müttefik askeri, Amerikalı Korgeneral Lesley McNair’di.
Ve o, Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından bir hesap hatası sonucu öldürülmüştü. Savaş sürerken Almanlar bu trajediyi kolayca mizah unsuruna dönüştürdüler ve psikolojik harp içerisinde iki yönlü kullandılar: Alman toplumunun moralini yükseltmek için ve müttefiklerin moralini çökertmek için…
***
Yine 2.Dünya Savaşı dönemi…
Tam da Pearl Harbour baskınının olduğu dönemde, Amerikan Donanma Komutanlığının adı CINCUS’tu (sink-us diye telaffuz edilirdi)... Kısaltmanın değil ama bu telaffuzun Türkçe karşılığı ‘Bizi Batırın’ idi. Üstüne üstük Amerikan 45. Piyade Tümeni’nin omzunda taşıdığı tümen sembolü gamalı haç idi ve yine trajediye bakın ki Hitler’in özel makam treninin adı da ‘Amerika’ idi.
Bunların hepsinin, savaşla beraber değiştiğini tahmin etmek güç değil tabii.
***
Savaşta, gaz çıkarırken ölen havacılar vardı. 20000 feet (6096 metre) yüksekliğe çıkan ve kabin basıncı dengeleyicisi olmayan bir uçakta, mide ve barsak gazlarının hacminin %300 oranında arttığını hesaba katarsanız, tedbirsizlik yüzünden kokpitte kendi kendine infilak eden pilotların ya da mürettebatın halini daha iyi anlarsınız. Neyse ki ilk 8-10 vakadan sonra bunun için özel prosedürler (!?) oluşturuldu ve osuruk yüzünden daha fazla havacıyı kaybetme tehlikesinin önüne geçildi.
***
Normandiya’da çıkarmanın hemen sonrasında esir alınan ilk Alman birlikleri arasında Koreliler de vardı. İlginç, değil mi; Kore nere, Normandiya nere?... Ama sonra öğrenildi ki Alman üniforması içinde esir edilen Koreliler, önce Japonlar tarafından Mançurya’da zorla Ruslara karşı savaştırılmış ve Ruslara esir düşmüşlerdi. Sonra Ruslar tarafından zorla Almanlara karşı savaştırılmış ve Almanlara esir düşmüşlerdi. Sonra da Almanlar tarafından zorla savaştırılarak Amerikalılara esir düşmüşlerdi. 2011 yılı Güney Kore yapımı ‘My Way’ adlı film, içeriği biraz değiştirilmiş olsa da bu konuyu işler…
***
Okinawa açıklarında düşman kamikaze uçaklarının uçak gemilerine ulaşmalarını engellemek için devriye görevinde bulunan bir Amerikan destroyeri, kamikazelerin uçak gemilerine devam etmeyip kendilerine dalmasından bir hayli rahatsızdı. En sonunda destroyer mürettebatı geminin üzerine uçak gemilerini işaret eden ve üzerinde ‘Uçak gemileri bu tarafta’ yazan bir uyarı yazısı astılar. Japon pilotları bu yazıyı gördüler mi veya okuyabildiler mi bilinmiyor. Savaşta Japon uçakları tarafından batırılan gemilerin çoğu destroyerlerdi. Batırılan destroyerlerden biri de güvertesine o dev pankartı asan USS W. Porter’dı. Aman dilemek onu kamikazelerin elinden kurtaramadı…
***
Yeni Gine’de yaşanan muharebelerde morali artırmak için Avustralyalı bir General, kendi emrindeki birlikler arasında kamuflaj tasarlama yarışması düzenlemiş ve birinci gelen askeri mangasıyla birlikte Avustralya’ya izne göndereceğini bildirmişti. Sıkı bir mücadele sonrası kazanan bir asker, 39. Tabur’a bağlı mangasıyla birlikte izinli olarak Avustralya’ya gönderildi. Avustralya’ya inen manga personelinin tamamı firar ederek kayıplara karıştı. Sıkı takip sonucu mangadan sadece 4 kişi ele geçirilip savaşmak üzere tekrar Yeni Gine’ye gönderildi. Diğer 9 kişi, savaş boyunca saklanmayı başardı.
***
2.Dünya Savaşı’nda Amerikan’ın planladığı gizli -ve tartışmasız en tuhaf- psikolojik savaş operasyonlarından biri de Japonların kutsal saydığı Fuji Dağı’nı kırmızıya boyayarak morallerine ağır bir darbe vurma planıydı. Tabii kafası gerçekten çalışan bir istihkâm subayı çıkıp operasyon için gereken uçak sayısı ile boya miktarını hesaplayınca bu dahiyane plandan vazgeçildi.”
Attila Duran’ın savaş -daha çok 2.Dünya Savaşı- içindeki trajikomik durumları ortaya çıkaran bu araştırması, Bilim ve Ütopya dergisinin Ağustos-2015 sayısında yayımlanmıştı.
***
Yin ve Yang…
Tam olarak bu işte…
Karanlığın içindeki o küçük ışık noktası; savaşın içindeki mizah…
Yineliyorum: Hayatı yaşanılabilir kılan şey, işte bunları fark edebiliyor ve en kötü anımızda gülebiliyor olmamız.
Yoksa yaşadığımız acılara katlanmak mümkün değil !..
Tartışmasız…
Yarattığı yıkımı, alt üst ettiği hayatları, alıp götürdüklerini düşününce bundan en ufak bir kuşku duymuyorum. Tarihe geçmiş en büyük savaş ustalarından biri ‘Zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir’ diyor. Bir başka bilge insan ‘Savaşın kazananı yoktur; sadece biraz daha az kaybedeni vardır’ diyor, düşünsenize…
Ama hayatı yaşanılabilir kılan şeylerden biri mizahtır ve o, savaşın içinde bile var:
“1974 yazı…
Kıbrıs…
Rum radyoları günlerdir nihavend makamında bir Türkçe şarkıyı, ‘Bekledim de gelmedin’i çalıyordu.
Rumlar, bu yolla Türklerle dalga geçiyorlardı.
20 Temmuz sabahı gün ağarırken Lefkoşa semalarında Türk paraşütçüleri gören Rauf Denktaş, arkadaşlarına sarıldı ve gözyaşları içinde ‘Yağmur gibi indiler, en mutlu günüm bugündür’ dedi.
Türk askeri Kıbrıs topraklarına inerken radyolarda bu kez rast makamında bir Türkçe şarkı çalıyordu. O şarkıyı herhalde tahmin edersiniz:
Bu kadar yürekten çağırma beni,
Bir gece ansızın gelebilirim…”
***
Daha eskiye ve daha uzaklara gidelim:
“2.Dünya Savaşında ölen en yüksek rütbeli müttefik askeri, Amerikalı Korgeneral Lesley McNair’di.
Ve o, Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından bir hesap hatası sonucu öldürülmüştü. Savaş sürerken Almanlar bu trajediyi kolayca mizah unsuruna dönüştürdüler ve psikolojik harp içerisinde iki yönlü kullandılar: Alman toplumunun moralini yükseltmek için ve müttefiklerin moralini çökertmek için…
***
Yine 2.Dünya Savaşı dönemi…
Tam da Pearl Harbour baskınının olduğu dönemde, Amerikan Donanma Komutanlığının adı CINCUS’tu (sink-us diye telaffuz edilirdi)... Kısaltmanın değil ama bu telaffuzun Türkçe karşılığı ‘Bizi Batırın’ idi. Üstüne üstük Amerikan 45. Piyade Tümeni’nin omzunda taşıdığı tümen sembolü gamalı haç idi ve yine trajediye bakın ki Hitler’in özel makam treninin adı da ‘Amerika’ idi.
Bunların hepsinin, savaşla beraber değiştiğini tahmin etmek güç değil tabii.
***
Savaşta, gaz çıkarırken ölen havacılar vardı. 20000 feet (6096 metre) yüksekliğe çıkan ve kabin basıncı dengeleyicisi olmayan bir uçakta, mide ve barsak gazlarının hacminin %300 oranında arttığını hesaba katarsanız, tedbirsizlik yüzünden kokpitte kendi kendine infilak eden pilotların ya da mürettebatın halini daha iyi anlarsınız. Neyse ki ilk 8-10 vakadan sonra bunun için özel prosedürler (!?) oluşturuldu ve osuruk yüzünden daha fazla havacıyı kaybetme tehlikesinin önüne geçildi.
***
Normandiya’da çıkarmanın hemen sonrasında esir alınan ilk Alman birlikleri arasında Koreliler de vardı. İlginç, değil mi; Kore nere, Normandiya nere?... Ama sonra öğrenildi ki Alman üniforması içinde esir edilen Koreliler, önce Japonlar tarafından Mançurya’da zorla Ruslara karşı savaştırılmış ve Ruslara esir düşmüşlerdi. Sonra Ruslar tarafından zorla Almanlara karşı savaştırılmış ve Almanlara esir düşmüşlerdi. Sonra da Almanlar tarafından zorla savaştırılarak Amerikalılara esir düşmüşlerdi. 2011 yılı Güney Kore yapımı ‘My Way’ adlı film, içeriği biraz değiştirilmiş olsa da bu konuyu işler…
***
Okinawa açıklarında düşman kamikaze uçaklarının uçak gemilerine ulaşmalarını engellemek için devriye görevinde bulunan bir Amerikan destroyeri, kamikazelerin uçak gemilerine devam etmeyip kendilerine dalmasından bir hayli rahatsızdı. En sonunda destroyer mürettebatı geminin üzerine uçak gemilerini işaret eden ve üzerinde ‘Uçak gemileri bu tarafta’ yazan bir uyarı yazısı astılar. Japon pilotları bu yazıyı gördüler mi veya okuyabildiler mi bilinmiyor. Savaşta Japon uçakları tarafından batırılan gemilerin çoğu destroyerlerdi. Batırılan destroyerlerden biri de güvertesine o dev pankartı asan USS W. Porter’dı. Aman dilemek onu kamikazelerin elinden kurtaramadı…
***
Yeni Gine’de yaşanan muharebelerde morali artırmak için Avustralyalı bir General, kendi emrindeki birlikler arasında kamuflaj tasarlama yarışması düzenlemiş ve birinci gelen askeri mangasıyla birlikte Avustralya’ya izne göndereceğini bildirmişti. Sıkı bir mücadele sonrası kazanan bir asker, 39. Tabur’a bağlı mangasıyla birlikte izinli olarak Avustralya’ya gönderildi. Avustralya’ya inen manga personelinin tamamı firar ederek kayıplara karıştı. Sıkı takip sonucu mangadan sadece 4 kişi ele geçirilip savaşmak üzere tekrar Yeni Gine’ye gönderildi. Diğer 9 kişi, savaş boyunca saklanmayı başardı.
***
2.Dünya Savaşı’nda Amerikan’ın planladığı gizli -ve tartışmasız en tuhaf- psikolojik savaş operasyonlarından biri de Japonların kutsal saydığı Fuji Dağı’nı kırmızıya boyayarak morallerine ağır bir darbe vurma planıydı. Tabii kafası gerçekten çalışan bir istihkâm subayı çıkıp operasyon için gereken uçak sayısı ile boya miktarını hesaplayınca bu dahiyane plandan vazgeçildi.”
Attila Duran’ın savaş -daha çok 2.Dünya Savaşı- içindeki trajikomik durumları ortaya çıkaran bu araştırması, Bilim ve Ütopya dergisinin Ağustos-2015 sayısında yayımlanmıştı.
***
Yin ve Yang…
Tam olarak bu işte…
Karanlığın içindeki o küçük ışık noktası; savaşın içindeki mizah…
Yineliyorum: Hayatı yaşanılabilir kılan şey, işte bunları fark edebiliyor ve en kötü anımızda gülebiliyor olmamız.
Yoksa yaşadığımız acılara katlanmak mümkün değil !..