
Savrulmamak lazım.
Yokuş yokuş susayan değil, yokuş yokuş su dağıtan olmak lazım.
Hayatla hayattaki arasında, hastalıkla hasta arasındaki ilişki asla açıklanamadı.Batılı bir düşünür; İnsan bu Meçhul, diyor. İnsan mutluluğunda dahi arızalarından soyutlanamıyor işte... Karnı ağrıyana kadar gülenle, ağladıkça rahatlayan manzara aynı arızadan. Çelişkiler akraba, dost!..
Nasıl bir dünyada yaşadığımızı anlattığım ‘Su Dağları’ adlı kitabımda değinmiştim. Kış yürekli bahar hayatlar yada hayattakilere dair zarı ince yıllar her gün biraz daha soğuyor… Ancak en yakın arkadaşlarımın dahi kitabın ilk beş on sayfasında kalakaldığını, su sıçrayınca abdest tamam diyenlerin çok fazla hassas şuur ve oluş endişesinde olmadıklarını hissettim. Onlar hala beş güllü yoncayı arayadursun, pırıltıları serzenişten öteye geçemeyenlere ad bile koyamadım. Şuura ve sezgiye yoksul muamelesi yapmak, akrabayı Kızılay çadırında unutmak anlamında vazıh ve sefil bir ego istifi… Çoğumuzun bu tür ego istifi vardır. Ancak, nehirden ayrılan suyun uzun mecrası olmaz. Yorumla hakikat arasındaki ilişkide bu cümleden… Dünyanın bu sayfalarındaki sırat incesi kalemle yazılmış sırları izah etmek zor… Semaver tenekesi ile namlu çeliğini izah edip duruyoruz işte… Hayatın referansı kader, hayattakinin ahkam. Gerisi kahraman kedi ile ciğerci fatonun meşki… Miyavlamakla ulumak arasındaki fark…
Savrulmamak lazım…
Son yüzyıl ve belki birkaç yüzyıl mallarımız ve canlarımızla imtihana çekildik. Mutlak referansımız Kitabımızda ‘Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz’ Diye, buyrulmuştu… Ama her defasında, ezelden dersimizi çalışmışlığın vaat ettiği sıla hayatlara ulaştık, ulaştıran ulaştırdı… O Rab ki; mutlak ölçüyü alnımıza kazımıştı; "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;" Ayeti her bahara kuşlarımızı salmıştı, yine salacaktır… Hamdolsun…
Dikkat edin!.. Dilden kadere, sahra çölünü dahi gözyaşıyla soğutacak kadar acıklı bir anne, yorgun bir baht vardır… Ancak bahtı hamal yapmamak lazım… Her gecede şafağa ulaşan bir yol olduğunu unutmamak lazım...
Kaderin sırtında neler yok ki? Mizaçlar, bedeller, itiyatlar, fiiller, hisler, sözler... Her biri diğerinin sırtı. Her biri diğerinin borçlusu yada alacaklısı…
Savrulmamak lazım...
Yokuş yokuş susayan değil, yokuş yokuş su dağıtan olmak lazım. Unutmamak lazım, insan kendini kuş gibi hissetmeden uçamaz. Bazen, bahar hayali için kış olmak lazım, bazen bazen kuyuyu anlamak için Yusuf … Siyah taşlardan tespih, beyaz taşlardan ayna gibi parmaklar yontmak lazım…
Sinan isek eğer, iki kolu minareye benzemek lazım… Ata değil yiğide benzemek lazım. Yaya değil oka benzemek lazım… Zevale değil kemale benzemek lazım…
Selam ve dua ile…
Yokuş yokuş susayan değil, yokuş yokuş su dağıtan olmak lazım.
Hayatla hayattaki arasında, hastalıkla hasta arasındaki ilişki asla açıklanamadı.Batılı bir düşünür; İnsan bu Meçhul, diyor. İnsan mutluluğunda dahi arızalarından soyutlanamıyor işte... Karnı ağrıyana kadar gülenle, ağladıkça rahatlayan manzara aynı arızadan. Çelişkiler akraba, dost!..
Nasıl bir dünyada yaşadığımızı anlattığım ‘Su Dağları’ adlı kitabımda değinmiştim. Kış yürekli bahar hayatlar yada hayattakilere dair zarı ince yıllar her gün biraz daha soğuyor… Ancak en yakın arkadaşlarımın dahi kitabın ilk beş on sayfasında kalakaldığını, su sıçrayınca abdest tamam diyenlerin çok fazla hassas şuur ve oluş endişesinde olmadıklarını hissettim. Onlar hala beş güllü yoncayı arayadursun, pırıltıları serzenişten öteye geçemeyenlere ad bile koyamadım. Şuura ve sezgiye yoksul muamelesi yapmak, akrabayı Kızılay çadırında unutmak anlamında vazıh ve sefil bir ego istifi… Çoğumuzun bu tür ego istifi vardır. Ancak, nehirden ayrılan suyun uzun mecrası olmaz. Yorumla hakikat arasındaki ilişkide bu cümleden… Dünyanın bu sayfalarındaki sırat incesi kalemle yazılmış sırları izah etmek zor… Semaver tenekesi ile namlu çeliğini izah edip duruyoruz işte… Hayatın referansı kader, hayattakinin ahkam. Gerisi kahraman kedi ile ciğerci fatonun meşki… Miyavlamakla ulumak arasındaki fark…
Savrulmamak lazım…
Son yüzyıl ve belki birkaç yüzyıl mallarımız ve canlarımızla imtihana çekildik. Mutlak referansımız Kitabımızda ‘Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz’ Diye, buyrulmuştu… Ama her defasında, ezelden dersimizi çalışmışlığın vaat ettiği sıla hayatlara ulaştık, ulaştıran ulaştırdı… O Rab ki; mutlak ölçüyü alnımıza kazımıştı; "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;" Ayeti her bahara kuşlarımızı salmıştı, yine salacaktır… Hamdolsun…
Dikkat edin!.. Dilden kadere, sahra çölünü dahi gözyaşıyla soğutacak kadar acıklı bir anne, yorgun bir baht vardır… Ancak bahtı hamal yapmamak lazım… Her gecede şafağa ulaşan bir yol olduğunu unutmamak lazım...
Kaderin sırtında neler yok ki? Mizaçlar, bedeller, itiyatlar, fiiller, hisler, sözler... Her biri diğerinin sırtı. Her biri diğerinin borçlusu yada alacaklısı…
Savrulmamak lazım...
Yokuş yokuş susayan değil, yokuş yokuş su dağıtan olmak lazım. Unutmamak lazım, insan kendini kuş gibi hissetmeden uçamaz. Bazen, bahar hayali için kış olmak lazım, bazen bazen kuyuyu anlamak için Yusuf … Siyah taşlardan tespih, beyaz taşlardan ayna gibi parmaklar yontmak lazım…
Sinan isek eğer, iki kolu minareye benzemek lazım… Ata değil yiğide benzemek lazım. Yaya değil oka benzemek lazım… Zevale değil kemale benzemek lazım…
Selam ve dua ile…