
Bir nesnenin gelişmesi için onun dış ve iç ortam sınırlarının uyuşması gerekmektedir. İç ortam bir nesnenin kabiliyet ölçüsünü; dış ortam ise içine aldığı nesneye, mahiyetini geliştirmesi için imkân sunan, ona gelişimi için zemin oluşturan alandır.
Portakal yetiştirmek için elde portakal fidesinin bulunması yetmemekte, bir de onun en verimli şekilde yetişebileceği dış ortama da ihtiyaç duyulmaktadır. Soğuk iklimin hakim olduğu bir mekâna dikilen portakal fidesinden meyve almanın imkânı yoktur. Uygun şartlarda bir fidenin portakala dönüşmesi onun fıtri yapısı ile ilgilidir. Bu bağlamda portakal fidesinin fıtri durumu onun iç imkânını; ona uygun iklim ve toprak ise dış imkânını belirler. İhsan Fazlıoğlu Hoca’nın dediği gibi iç sınır yani imkânlar ile dış sınır yani koşulların terkibi çekirdeğin mevcudiyetini, var olmasını tayin eder.
Bu bileşenler insan yetiştirmek, kültür oluşturmak gibi hususlar için de geçerlidir. Kültür ve kültür ortamları, imkânı oluşturan, besleyen, geliştiren en önemli unsurdur. Bu bileşimlerin yaşam tarzına dönüşmesi, milletlerin bekası için kaçınılmaz bir durumdur.
Bu bileşimlerin en güzel örneğini geçmişte Şeyh Galip’te gördüğümüz gibi günümüzde de İHA ve SİHA’ların yapımcısı Selçuk Bayraktar’da görebiliriz.
Şeyh Galip yirmi dört yaşında divanını tanzim etmiş, girdiği bir iddiayı kazanmak için yine aynı yaşlarda altı aylık sürede Türk edebiyatının en önemli eserlerinden Hüsnü Aşk’ı yazmıştır.
Günümüzde yirmi dört yaşındaki gençlerin birçoğunun iş hayatına atılamadığı ortamda, Şeyh Galip’in başarısında dış ve iç imkânların oluşmasının, sürekliliğin yaşam tarzına dönüşmesinin çok büyük bir katkısının olduğuna şahit olmaktayız.
Kaynaklarda Şeyh Galip daha anne karnındayken Yenikapı Mevlevihane’si Şeyhi Kûçek Mehmet Dede’nin Şeyh Galip’in babası Reşid Efendi’ye bir oğlunun olacağını ve adını Mehmed Esad koymasını istediği, daha sonra Kûçek Mehmet Dede’nin yerine postnişin olarak oturan Seyyid Ebubekir Dede’nin aynı müjdeyi verip aynı tavsiyede bulunduğu yazılmaktadır.
Bu tavsiyeler üzerine Reşit Efendi çok sevinmiş ve oğlu Şeyh Galip dünyaya geldiğinde adını Mehmet Esad koymuştur. Reşit Efendi’nin evi Mevlevi Yenikapı Mevlevihane’sine çok yakın olduğu için, Şeyh Galip, çocukluğunu Mevlevihane’nin bahçesinde Mevlevi ruhaniyeti içinde geçirmiştir.
Şeyh Galip ilk eğitimini babasından almış, Arapça ve Farsça öğrenmiş, dönemin en ünlü âlimi Mevlevi tarikatına mensup Hoca Süleyman Neşet’ten dersler almış, aynı zamanda şair olan Süleyman Neşet daha çocuk olan Şeyh Galip’teki şiir kabiliyetini gördüğü için ona Es’ad mahlasını vermiştir.
Böyle bir ortam, yani dış ve iç imkânın birleşmesi Şeyh Galip gibi bir dehanın yirmi yaşlarda en güzel eserlerini vermesinin yolunu açmıştır.
SİHA ve İHA’ların yapımcısı Selçuk Bayraktar da pilot olan babasının onu üç yaşındayken uçuşlara götürdüğünü, içinde uçmak arzusunun küçük yaşta yerleştiğini bu nedenle eğitimini bu doğrultuda tamamladığını dile getirmektedir.
Büyük başarıların ardındaki kültürel ortam çok önemli olup bunun sürekliliğe dönüştürülmesi, bir milletin yaşam tarzının en önemli parçası hâline getirilmesi gerekmektedir.
Bu sürecin sekteye uğratılması, milletlerin geleceğinin karartılması demektir. Bayraktar’ın iç imkânına dokunamayacak olanların, onun dış imkânını farklı gösterme gayretine girmeleri süreci baltalama isteğinden başka bir durum değildir.
II. Dünya savaşında kullanılan uçakların, tankların sayısına ve teknolojisine baktığımızda, bizim bazı ülkelerinin 1940’larda yakalamış oldukları sanayinin hâlâ gerisinde olduğumuzu görmekteyiz. Bu gerçek tüm çıplaklığıyla gözümüzün önünde duruyorken ülkenin teknolojik alanda gelişmesi için çırpınan gençlerin önüne engel olmak, onları yıldırmaya çalışmak çok büyük hatadır.
Batılılar, dünyada süren hükümranlıklarının devam etmesi için en üstün silahlara ve silah gibi kullandıkları medya gücüne ihtiyaçları olduğunu bilmektedirler. Türkiye’nin askeri alanda yenilik yapması, kendi medya gücüne sahip olması; Batılıların isteyebileceği en son durumdur.
Türklerin yapmış oldukları uçakları geçmişte kuma gömdüren bu zihniyet, silah üretimi adına yapılan her hareketin önüne geçmeyi, engellemeyi becerebilmişlerdir. Bunu medya gücü ile yapmış, yapılan yenilikleri, önce değersiz göstermiş, sonra da sinsi bir baskı ile bizim elimizle kendi evlatlarımızı bize boğdurmuşlardır.
Bugün Batılıların sosyal ve diğer medyaları istedikleri gibi kullanma şansları çok azalmıştır. Memleketini seven, sorumluluk taşıyan herkes sosyal medyayı bilinçli kullanmalı, yalan yanlış haberlerle algı oluşturan kasıtlı paylaşımları cılız, sesi çıkmaz duruma getirmelidir.
Gençlerimizin iç imkânlarını gerçekleştirebilecekleri dış imkânlarının önünü açmak her Türkoğlu’nun birinci vazifesi olmalıdır.
Portakal yetiştirmek için elde portakal fidesinin bulunması yetmemekte, bir de onun en verimli şekilde yetişebileceği dış ortama da ihtiyaç duyulmaktadır. Soğuk iklimin hakim olduğu bir mekâna dikilen portakal fidesinden meyve almanın imkânı yoktur. Uygun şartlarda bir fidenin portakala dönüşmesi onun fıtri yapısı ile ilgilidir. Bu bağlamda portakal fidesinin fıtri durumu onun iç imkânını; ona uygun iklim ve toprak ise dış imkânını belirler. İhsan Fazlıoğlu Hoca’nın dediği gibi iç sınır yani imkânlar ile dış sınır yani koşulların terkibi çekirdeğin mevcudiyetini, var olmasını tayin eder.
Bu bileşenler insan yetiştirmek, kültür oluşturmak gibi hususlar için de geçerlidir. Kültür ve kültür ortamları, imkânı oluşturan, besleyen, geliştiren en önemli unsurdur. Bu bileşimlerin yaşam tarzına dönüşmesi, milletlerin bekası için kaçınılmaz bir durumdur.
Bu bileşimlerin en güzel örneğini geçmişte Şeyh Galip’te gördüğümüz gibi günümüzde de İHA ve SİHA’ların yapımcısı Selçuk Bayraktar’da görebiliriz.
Şeyh Galip yirmi dört yaşında divanını tanzim etmiş, girdiği bir iddiayı kazanmak için yine aynı yaşlarda altı aylık sürede Türk edebiyatının en önemli eserlerinden Hüsnü Aşk’ı yazmıştır.
Günümüzde yirmi dört yaşındaki gençlerin birçoğunun iş hayatına atılamadığı ortamda, Şeyh Galip’in başarısında dış ve iç imkânların oluşmasının, sürekliliğin yaşam tarzına dönüşmesinin çok büyük bir katkısının olduğuna şahit olmaktayız.
Kaynaklarda Şeyh Galip daha anne karnındayken Yenikapı Mevlevihane’si Şeyhi Kûçek Mehmet Dede’nin Şeyh Galip’in babası Reşid Efendi’ye bir oğlunun olacağını ve adını Mehmed Esad koymasını istediği, daha sonra Kûçek Mehmet Dede’nin yerine postnişin olarak oturan Seyyid Ebubekir Dede’nin aynı müjdeyi verip aynı tavsiyede bulunduğu yazılmaktadır.
Bu tavsiyeler üzerine Reşit Efendi çok sevinmiş ve oğlu Şeyh Galip dünyaya geldiğinde adını Mehmet Esad koymuştur. Reşit Efendi’nin evi Mevlevi Yenikapı Mevlevihane’sine çok yakın olduğu için, Şeyh Galip, çocukluğunu Mevlevihane’nin bahçesinde Mevlevi ruhaniyeti içinde geçirmiştir.
Şeyh Galip ilk eğitimini babasından almış, Arapça ve Farsça öğrenmiş, dönemin en ünlü âlimi Mevlevi tarikatına mensup Hoca Süleyman Neşet’ten dersler almış, aynı zamanda şair olan Süleyman Neşet daha çocuk olan Şeyh Galip’teki şiir kabiliyetini gördüğü için ona Es’ad mahlasını vermiştir.
Böyle bir ortam, yani dış ve iç imkânın birleşmesi Şeyh Galip gibi bir dehanın yirmi yaşlarda en güzel eserlerini vermesinin yolunu açmıştır.
SİHA ve İHA’ların yapımcısı Selçuk Bayraktar da pilot olan babasının onu üç yaşındayken uçuşlara götürdüğünü, içinde uçmak arzusunun küçük yaşta yerleştiğini bu nedenle eğitimini bu doğrultuda tamamladığını dile getirmektedir.
Büyük başarıların ardındaki kültürel ortam çok önemli olup bunun sürekliliğe dönüştürülmesi, bir milletin yaşam tarzının en önemli parçası hâline getirilmesi gerekmektedir.
Bu sürecin sekteye uğratılması, milletlerin geleceğinin karartılması demektir. Bayraktar’ın iç imkânına dokunamayacak olanların, onun dış imkânını farklı gösterme gayretine girmeleri süreci baltalama isteğinden başka bir durum değildir.
II. Dünya savaşında kullanılan uçakların, tankların sayısına ve teknolojisine baktığımızda, bizim bazı ülkelerinin 1940’larda yakalamış oldukları sanayinin hâlâ gerisinde olduğumuzu görmekteyiz. Bu gerçek tüm çıplaklığıyla gözümüzün önünde duruyorken ülkenin teknolojik alanda gelişmesi için çırpınan gençlerin önüne engel olmak, onları yıldırmaya çalışmak çok büyük hatadır.
Batılılar, dünyada süren hükümranlıklarının devam etmesi için en üstün silahlara ve silah gibi kullandıkları medya gücüne ihtiyaçları olduğunu bilmektedirler. Türkiye’nin askeri alanda yenilik yapması, kendi medya gücüne sahip olması; Batılıların isteyebileceği en son durumdur.
Türklerin yapmış oldukları uçakları geçmişte kuma gömdüren bu zihniyet, silah üretimi adına yapılan her hareketin önüne geçmeyi, engellemeyi becerebilmişlerdir. Bunu medya gücü ile yapmış, yapılan yenilikleri, önce değersiz göstermiş, sonra da sinsi bir baskı ile bizim elimizle kendi evlatlarımızı bize boğdurmuşlardır.
Bugün Batılıların sosyal ve diğer medyaları istedikleri gibi kullanma şansları çok azalmıştır. Memleketini seven, sorumluluk taşıyan herkes sosyal medyayı bilinçli kullanmalı, yalan yanlış haberlerle algı oluşturan kasıtlı paylaşımları cılız, sesi çıkmaz duruma getirmelidir.
Gençlerimizin iç imkânlarını gerçekleştirebilecekleri dış imkânlarının önünü açmak her Türkoğlu’nun birinci vazifesi olmalıdır.