
Tatiller sona eriyor…
Okullar açılıyor…
İzinler bitiyor…
Esnaf yeniden evlerine dönen şehir halkı için yeni sezonu açıyor.
Eylül masraf ayı…
Kapıdan yüzünü gösteren soğuklar özellikle doğu için başlı başına bir külfet teşkil ediyor.
Çocukların okulla ilgili alışverişleri bir yana, ısınmak için yapılacak harcamalar bütçelerde büyük gedikler açmaya aday.
Doğalgaz yazın rehavetinden kurtulup faturada atağa geçmek için gün sayıyor.
Elektrik derseniz kesenizden hatırı sayılır meblağlara malolmaya adaylığını açıklamışdurumda…
Ceketler, pantolunlar, etekler kışın etkilerinden korumak için kalınlaşmaya başlıyor.
Dolaplardan, yüklüklerden; paltolar, mantolar, atkılar, bereler, eldivenler çıkıyor…
Boşalan yerleri kısa kollular, inceler ve pamuklular doldurmaya aday.
Botları, çizmeleri, tabanı kauçuk ayakkabıları da unutmamak lazım.
Vesselam pahası ağır, yaşaması güç zamanların kapısına dayanmış durumdayız.
Evet aylardır terletip, bunalttığı için şikayet edip durduğumuz güneşe veda zamanlarına girmiş bulunuyoruz…
Bakalım bunca şikayet ettiğimiz güneşe nasıl hasret çekip, sözlerimizden pişmanlık duyacağız.
Aslında acziyetiyle nam salmış ancak bunu kabul etmeye yanaşmayan insanoğlu için herşeyin tahammül edilemez ve şikayete sebep olduğunu söylemek yanlış olmaz…
Lakin insaflı olana düşen şikayet, beddua, yüz çevirmek olmamalı…
Şükür, dua ve iyilikte karar kılmak için her fırsatı değerlendirmeye bakmalıyız.
Yoksa mutlu olamayan, tatmin olamayan, sıkıntıdan kurtulamayan, müşkülpesent bir hayatın parçası olmaktan öte bir umarımız kalmaz.
Bu da bunca özenilerek yaratılmış insana yakışacak bir hâl olamaz.
O halde yaklaşan kışın, özellikle Doğu da ve elbette Erzurum’da ouşturacağı muhteşem tabloyu da küçük hesapların arasında görmekten kendimizi mahrum etmemeliyiz.
Karın yağışında, yerde bıraktığı izde, ağaçların üzerinde kalışında oluşan muhteşem seyirliği hangi bilgisayar oyununda, sanal ortamların yapay ekran görüntüsünde bulabiliriz ki!
Bunlar hayata güzel bakmak isteyenler için bir bahane, teselli olsun diye söylenen sözlerinçok ötesinde bir hakikat tasavvvuru olarak görülmelidir.
Bizi üşüten kar üzerini örttüğü toprağın bağrındaki tohum için hayat demek…
Ellerimizi çatlatan soğuklar ve buz, baharda derelerin, nehirlerin, denizlerin beslenme kaynağı…
Bütün bunları şikayet unsura sayarak kainatın dengesini oluşturan her şeye sırtımızıdönmek gerçekten akleden insanlar için olabilecek bir şey değil.
Üstelik kışla birlikte, alışverişin arttığı, artık her ilde öğretime açılan üniversitelerin bulundukları şehirlere sağladıkları hareket yok sayılamayacak kadar ciddi bir durum almıştır.
Tiyatroların, sinemaların, Erzurum’da geçen sene ilki yapılan ve muhteşem ilgi gören kitap fuarının ikincisinin gerçekleştirilecek olmasının verdiği heyecan da cabası.
Hele Palandöken’in bakılmaya doyulmz güzelliği, kayağın, patenin, kış sporlarının heyecanısanırım müptelalarını şimdiden sarmıştır.
Elbet canımızı sıkan bir atlama kuleleri meselesi var ve onun da en kısa sürede halledilmesini beklediğimizi kayda geçirmek gerekir.
Bu kış çok turist bekliyor doğunun şehirler…
Gelirlerini artırmak istiyorlar…
Daha iyi eğitim, daha özenli sağlık hizmetleri ve kışın kapanmayan yollar bekliyorlar.
Gelişmeler elbette gözardı edilemez ama bir adım ötesini istemek haramzadelik de sayılmamalı!
Hadi gelin Eylül’den başlayarak kışa beddua değil güzelleme yapalım.
Yaza da şikayetçi olduğumuz sıcaklarını özleyeceğimizi söyleyerek, gönlünü alarak veda edelim.