
“Şizofreni insanlara ürkütücü gelir ama şizofrenide suç işleme oranı toplumdan daha yüksek değildir” diyen Yrd. Doç. Dr. Halil Özcan, şizofreni hastalarının çevreye karşı tehdit oluşturduklarını düşünmenin yanlış olduğunu söyledi.
Halime DURMUŞ / ERZURUM
Şizofren, beynin önem ve önceliklerini belirlemesi, rüya, hayal ile gerçek arasındaki sınırları fark etmesi, doğru ve yanlış diye oluşturulan standartların bozulması durumunda ortaya çıkıyor. Yani şizofreni, beyindeki kimyasal maddelerin iletiminde bir bozukluk olması ve beyin yapısında bazı farklılıkların görülmesiyle ortaya çıkan bir beyin hastalığı. Şizofreni, yaşanan olaylarda görmeye başladık. Özellikle yaşanan saldırılar, cinnet anları ve katliamla sonuçlanan olayların sebebi olarak ileri sürülen şizofren hastalığıyla ilgili Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Yakutiye Araştırma Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Halil Özcan’dan bilgi aldık.
“Şizofreni insanlara ürkütücü gelir ama şizofrenide suç işleme oranı toplumdan daha yüksek değildir” diyen Yrd. Doç. Dr. Halil Özcan, şizofreni hastalarının çevreye karşı tehdit oluşturduklarını düşünmenin yanlış olduğunu söyledi. Özcan, dünyada yapılmış onlarca çalışmadan elde edilen verilerin şizofreni hastalarındaki saldırganlık davranışının, normal sağlıklı bireylere benzer hatta daha az oranda olduğunu belirtti. Şizofreni hastalığında genetiğin önemli bir faktör olduğunu bildiren Özcan, stres ve uyuşturucu maddelerin de bu hastalığın başlamasında önemli rol oynadığını ifade etti.
En güçlü etken genetik
Şizofreninin kesin nedeninin tam olarak bilinmediğini söyleyen Özcan, “Tek yumurta ikizlerinin birinde şizofreni görülmesi durumunda diğerinde şizofreni ortaya çıkma olasılığı yüzde 50, anne babanın ikisinin birden şizofren olması durumunda çocuklarda şizofreni görülme olasılığı yüzde 40, anne veya babanın şizofren olması durumunda çocuklarda görülme olasılığı yüzde 8, kardeşlerden birinin şizofren olması durumunda diğer çocukta hastalığın görülme olasılığı yüzde 12’dir. Genetik geçişten sorumlu tutulan bazı genler vardır ancak bu konu henüz tam olarak aydınlatılamamıştır” diye konuştu.
En sık görülen belirtiler
Hastalığın belirtilerinin pozitif, negatif, duygu-durum ve bilişsel belirtiler diye sınıflandırıldığını bildiren Özcan, “En sık görülen belirti kişinin kendi zihnindeki gerçeklikle dış dünyadaki gerçekliğin birbirini tutmamasıdır” dedi. Hastalık şiddetlenmeden önceki bazı belirtileri aktaran Özcan, “İlgisizlik, isteksizlik, çökkün ve halsiz olma, çabuk sinirlenme, alınganlık gösterme, küçük şeylerden rahatsız olup sinirlenmek, yakınlarından uzaklaşmaya başlama, duygulanımda azalma, uyku problemleri sık görülen belirtiler arasında. Bu belirtilerin hepsi bir hastada olmayabilir. Zaten her hastada farklı belirtiler görülür. Diğer bir belirti de kendi kendine sesler duymak, insanlara yaklaşmak istememek, garip düşünceler içinde olmak, şüpheci olmak, bitkin ve halsiz bir ruh hali içinde olmak bu belirtiler arasında yer alır. En sık görülen belirti kişinin kendi zihnindeki gerçeklikle dış dünyadaki gerçekliğin birbirini tutmaması. Şöyle olabilir düşünce boyutunda olduğunda biz buna sanrı diyoruz ya da delüzyon diye söyleniyor. Yani kişi normalde olmayan bir şeye inanıyor. En çok zarar görme kıskançlık alınganlık gibi hezeyanlar olabilir. Mesela, kişi etrafındakilerin gizli gücün kendisine zarar verebileceğini düşünebilir. Bazen de mizah sanrı dediğimiz durumlar var. Bunları biz daha kolay ayırt ederiz. Çünkü bunların gerçeklik payı yoktur. Bir de en sık gördüğümüz varsanı, mesela kişi herhangi bir uyaran olmadan bir nesne görebilir, insan görebilir ya da canlı bir yaşantı yaşayabilir, ses duyabilir. Ortamda olmayan bir kokuyu alabilir. Bir de mantıksal olmayan davranışlar sergileyebilir” şeklinde anlattı.
İlaç kullanımı çok önemli
Şizofreninin ömür boyu süren bir hastalık olduğunu bildiren Özcan, tedavisinin de ömür boyu sürmesi gerektiği için ilaca devamın çok önemli olduğunu söyledi. İlaçların hastalığı tamamen ortadan kaldırmadığını fakat belirtilerin önüne geçtiğini belirten Özcan, “Hangi ilacın ne kadar dozda kullanılacağı hastanın durumuna ve görülen belirtilere göre değişmektedir. Bu ilaç tedavisi sonucu bazı hastalarda belirtiler hafifler fakat devam eder, bazı hastalarda ise hiç bir düzelme görülmeyebilir. Sonuç olarak şunu söylemeliyim ki, her atak hastada bir takım zihinsel yetileri azaltıyor. Bu yüzden tedavinin devamlılığı ve ilaç kullanımı büyük önem arzediyor” ifadelerini kullandı.
Halime DURMUŞ / ERZURUM
Şizofren, beynin önem ve önceliklerini belirlemesi, rüya, hayal ile gerçek arasındaki sınırları fark etmesi, doğru ve yanlış diye oluşturulan standartların bozulması durumunda ortaya çıkıyor. Yani şizofreni, beyindeki kimyasal maddelerin iletiminde bir bozukluk olması ve beyin yapısında bazı farklılıkların görülmesiyle ortaya çıkan bir beyin hastalığı. Şizofreni, yaşanan olaylarda görmeye başladık. Özellikle yaşanan saldırılar, cinnet anları ve katliamla sonuçlanan olayların sebebi olarak ileri sürülen şizofren hastalığıyla ilgili Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Yakutiye Araştırma Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Halil Özcan’dan bilgi aldık.
“Şizofreni insanlara ürkütücü gelir ama şizofrenide suç işleme oranı toplumdan daha yüksek değildir” diyen Yrd. Doç. Dr. Halil Özcan, şizofreni hastalarının çevreye karşı tehdit oluşturduklarını düşünmenin yanlış olduğunu söyledi. Özcan, dünyada yapılmış onlarca çalışmadan elde edilen verilerin şizofreni hastalarındaki saldırganlık davranışının, normal sağlıklı bireylere benzer hatta daha az oranda olduğunu belirtti. Şizofreni hastalığında genetiğin önemli bir faktör olduğunu bildiren Özcan, stres ve uyuşturucu maddelerin de bu hastalığın başlamasında önemli rol oynadığını ifade etti.
En güçlü etken genetik
Şizofreninin kesin nedeninin tam olarak bilinmediğini söyleyen Özcan, “Tek yumurta ikizlerinin birinde şizofreni görülmesi durumunda diğerinde şizofreni ortaya çıkma olasılığı yüzde 50, anne babanın ikisinin birden şizofren olması durumunda çocuklarda şizofreni görülme olasılığı yüzde 40, anne veya babanın şizofren olması durumunda çocuklarda görülme olasılığı yüzde 8, kardeşlerden birinin şizofren olması durumunda diğer çocukta hastalığın görülme olasılığı yüzde 12’dir. Genetik geçişten sorumlu tutulan bazı genler vardır ancak bu konu henüz tam olarak aydınlatılamamıştır” diye konuştu.
En sık görülen belirtiler
Hastalığın belirtilerinin pozitif, negatif, duygu-durum ve bilişsel belirtiler diye sınıflandırıldığını bildiren Özcan, “En sık görülen belirti kişinin kendi zihnindeki gerçeklikle dış dünyadaki gerçekliğin birbirini tutmamasıdır” dedi. Hastalık şiddetlenmeden önceki bazı belirtileri aktaran Özcan, “İlgisizlik, isteksizlik, çökkün ve halsiz olma, çabuk sinirlenme, alınganlık gösterme, küçük şeylerden rahatsız olup sinirlenmek, yakınlarından uzaklaşmaya başlama, duygulanımda azalma, uyku problemleri sık görülen belirtiler arasında. Bu belirtilerin hepsi bir hastada olmayabilir. Zaten her hastada farklı belirtiler görülür. Diğer bir belirti de kendi kendine sesler duymak, insanlara yaklaşmak istememek, garip düşünceler içinde olmak, şüpheci olmak, bitkin ve halsiz bir ruh hali içinde olmak bu belirtiler arasında yer alır. En sık görülen belirti kişinin kendi zihnindeki gerçeklikle dış dünyadaki gerçekliğin birbirini tutmaması. Şöyle olabilir düşünce boyutunda olduğunda biz buna sanrı diyoruz ya da delüzyon diye söyleniyor. Yani kişi normalde olmayan bir şeye inanıyor. En çok zarar görme kıskançlık alınganlık gibi hezeyanlar olabilir. Mesela, kişi etrafındakilerin gizli gücün kendisine zarar verebileceğini düşünebilir. Bazen de mizah sanrı dediğimiz durumlar var. Bunları biz daha kolay ayırt ederiz. Çünkü bunların gerçeklik payı yoktur. Bir de en sık gördüğümüz varsanı, mesela kişi herhangi bir uyaran olmadan bir nesne görebilir, insan görebilir ya da canlı bir yaşantı yaşayabilir, ses duyabilir. Ortamda olmayan bir kokuyu alabilir. Bir de mantıksal olmayan davranışlar sergileyebilir” şeklinde anlattı.
İlaç kullanımı çok önemli
Şizofreninin ömür boyu süren bir hastalık olduğunu bildiren Özcan, tedavisinin de ömür boyu sürmesi gerektiği için ilaca devamın çok önemli olduğunu söyledi. İlaçların hastalığı tamamen ortadan kaldırmadığını fakat belirtilerin önüne geçtiğini belirten Özcan, “Hangi ilacın ne kadar dozda kullanılacağı hastanın durumuna ve görülen belirtilere göre değişmektedir. Bu ilaç tedavisi sonucu bazı hastalarda belirtiler hafifler fakat devam eder, bazı hastalarda ise hiç bir düzelme görülmeyebilir. Sonuç olarak şunu söylemeliyim ki, her atak hastada bir takım zihinsel yetileri azaltıyor. Bu yüzden tedavinin devamlılığı ve ilaç kullanımı büyük önem arzediyor” ifadelerini kullandı.