
Cuma namazını Cennetzade camiinde kılmıştım, çıkışta Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun yakın koruması ile karşılaştım. Şaşırdım doğrusu, Muhsin Başkan camideydi ben mi görmedim diye! Sordum. Murat, “Yok o Ulu Camide kıldı” diye cevaplamıştı. Murat eski bir ülkücü polisti ve Yazıcıoğlu’nun yakın korumalığını yapıyordu. Ayaküstü sohbet ettik.
Murat, son 45-50 günde Muhsin Yazıcıoğlu’nun geçirdiği suikasti andıran kazalardan söz etti. Sen diye sordum, ‘ben yoktum’ diye cevaplamıştı. 3 ilginç kaza, suikast gibi ve Muhsin Başkan üçünden de burnu kanamadan kurtulmuştu. Murat ile ayaküstü sohbet ettik, ayrıldık.
Muhsin Yazıcıoğlu ile tanışıklığımız eskiye dayanır. 19-20’li yaşlarım, heyecanlıyım. Lise öğrencisiyken Tercüman Gazetesi okur, 12 Eylül’ün yargılamaları ile ilgili hatıralarla hüzünlenirdim. Cezaevini Taş Medreseye dönüştüren ülkücü ağabeylerin hatıraları beni çok yaralardı. Milletini seven insanlara reva görülen kabul edilebilir değildi?
1992 yılında MHP-MÇP, mecliste grup kurma şansını Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının ayrılmasıyla kaybetmişti. Kızgındım. O yıllar Milliyet Gazetesinde çalışıyordum. Rahmetli Yazıcıoğlu, Erzurum’a gelmişti. Bir fırsat görüşme şansımız oldu. İlk sorum “Yüzde 2,5 oy vardı, şimdi böldünüz, size ne kadarı düştü. Neden yaptınız” olmuştu. 1993 yılında Muhsin Yazıcıoğlu ile Sivas’ta yeniden görüşme fırsatım olmuştu. BBP İl Binasında basın toplantısı yapmıştı. Gazeteciler çekilince, kendimi hatırlatarak özel sorular yöneltmiştim. Madımak’ı yakılan 35 insanımızı, kurulan tuzağı konuştuk.
Yazıcıoğlu’nun MHP’den ayrılışını doğru bulmadım. BBP, ilk etapta Güneydoğu bölgesine ağırlık verdi. Din kardeşliği üzerinden bir siyaset yürütmeye çalışıyordu. Nizami Alem Ocakları’nın kodları da daha çok din kardeşliği üzerine kurulmuştu. FETÖ’nün gazetesi, MHP’yi görmezden gelirken BBP’ye daha fazla ilgi gösteriyordu.
Yazıcıoğlu, ANAP ile seçim birlikteliğiyle siyaset sahnesinde var olmayı sürdürdü. MHP ile hiçbir araya gelemediler. Kopuş derin olmuştu, kardeş ayrılığı daha derin izler bırakıyor demek ki, birlik olunamadı.
Tarih 25 Mart 2009’u gösteriyordu. Göksun’da yakın tarihin en karmaşık, en karanlık cinayetlerinden birine kurban edilmişti Muhsin Başkan. Suikast ile FETÖ hain yapısı arasında ilintiler var.
Yazıcıoğlu, 25 Eylül 2011’de Reha Muhtar’la konuşmuştu. Reha Muhtar yazısında “Türkiye’de işlenen cinayetlerde, “Partisinden olduğu söylenen gençlerin birileri tarafından kullanılmasından çok korkuyordu...”
O korkusunu benle paylaşırken, “Bizim tarlayı sürmüşler... Haberimiz olmadan...” deyivermişti...
Bir süre sonra bir helikopter kazasında öldü Muhsin Yazıcıoğlu...
Hep o sözü kaldı aklımda...”
Yakın siyasi tarihin aydınlanması beklenen çok sayfası var.
Ölüm yıl dönümünde Muhsin Başkanı rahmetle anıyorum.
Murat, son 45-50 günde Muhsin Yazıcıoğlu’nun geçirdiği suikasti andıran kazalardan söz etti. Sen diye sordum, ‘ben yoktum’ diye cevaplamıştı. 3 ilginç kaza, suikast gibi ve Muhsin Başkan üçünden de burnu kanamadan kurtulmuştu. Murat ile ayaküstü sohbet ettik, ayrıldık.
Muhsin Yazıcıoğlu ile tanışıklığımız eskiye dayanır. 19-20’li yaşlarım, heyecanlıyım. Lise öğrencisiyken Tercüman Gazetesi okur, 12 Eylül’ün yargılamaları ile ilgili hatıralarla hüzünlenirdim. Cezaevini Taş Medreseye dönüştüren ülkücü ağabeylerin hatıraları beni çok yaralardı. Milletini seven insanlara reva görülen kabul edilebilir değildi?
1992 yılında MHP-MÇP, mecliste grup kurma şansını Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının ayrılmasıyla kaybetmişti. Kızgındım. O yıllar Milliyet Gazetesinde çalışıyordum. Rahmetli Yazıcıoğlu, Erzurum’a gelmişti. Bir fırsat görüşme şansımız oldu. İlk sorum “Yüzde 2,5 oy vardı, şimdi böldünüz, size ne kadarı düştü. Neden yaptınız” olmuştu. 1993 yılında Muhsin Yazıcıoğlu ile Sivas’ta yeniden görüşme fırsatım olmuştu. BBP İl Binasında basın toplantısı yapmıştı. Gazeteciler çekilince, kendimi hatırlatarak özel sorular yöneltmiştim. Madımak’ı yakılan 35 insanımızı, kurulan tuzağı konuştuk.
Yazıcıoğlu’nun MHP’den ayrılışını doğru bulmadım. BBP, ilk etapta Güneydoğu bölgesine ağırlık verdi. Din kardeşliği üzerinden bir siyaset yürütmeye çalışıyordu. Nizami Alem Ocakları’nın kodları da daha çok din kardeşliği üzerine kurulmuştu. FETÖ’nün gazetesi, MHP’yi görmezden gelirken BBP’ye daha fazla ilgi gösteriyordu.
Yazıcıoğlu, ANAP ile seçim birlikteliğiyle siyaset sahnesinde var olmayı sürdürdü. MHP ile hiçbir araya gelemediler. Kopuş derin olmuştu, kardeş ayrılığı daha derin izler bırakıyor demek ki, birlik olunamadı.
Tarih 25 Mart 2009’u gösteriyordu. Göksun’da yakın tarihin en karmaşık, en karanlık cinayetlerinden birine kurban edilmişti Muhsin Başkan. Suikast ile FETÖ hain yapısı arasında ilintiler var.
Yazıcıoğlu, 25 Eylül 2011’de Reha Muhtar’la konuşmuştu. Reha Muhtar yazısında “Türkiye’de işlenen cinayetlerde, “Partisinden olduğu söylenen gençlerin birileri tarafından kullanılmasından çok korkuyordu...”
O korkusunu benle paylaşırken, “Bizim tarlayı sürmüşler... Haberimiz olmadan...” deyivermişti...
Bir süre sonra bir helikopter kazasında öldü Muhsin Yazıcıoğlu...
Hep o sözü kaldı aklımda...”
Yakın siyasi tarihin aydınlanması beklenen çok sayfası var.
Ölüm yıl dönümünde Muhsin Başkanı rahmetle anıyorum.