
Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Hüseyin Yurttaş, tarihi MÖ 4 bine kadar uzanan yerleşim birimi Erzurum’da soğuk havanın eserler üzerindeki etkisini anlattı. Birer uygarlık hazinesi olan tarihi yapıtların restore işlemlerinde de çok dikkatli olunması gerektiğini söyleyen Yurttaş, “Restorasyonu herkes yapamaz, bu organize bir iştir” dedi.
Halime DURMUŞ / ERZURUM
Erzurum’daki tarihi eserlerin soğuk havadan olumsuz yönde etkilendiği belirtildi.
Geceleri eksi 40’lara kadar düşen hava sıcaklığının tarihi yapıtlarda bıraktığı etkiyi anlatan Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Hüseyin Yurttaş, eserlerin korunmasına yönelik açıklamalarda bulundu. Yurttaş, tarihi Milat’tan Önce 4 bine kadar uzanan yerleşim birimi Erzurum’un önemli tarihi yapılarından örneklerle soğuk havanın eserler üzerindeki etkisini anlattı. Tarihi dokunun bir ülkenin olduğu kadar, tüm insanlığın da evrensel ürünleri olduğunu söyleyen Yurttaş, bu değerlerin ulusal kimliği yansıtması bakımından birer uygarlık hazinesi olduğunu, her zaman ve her şartta korunması gerektiğini vurguladı. Tabiat şartlarının eser üzerindeki etkisine dikkat çeken Yurttaş, geçmişle günümüz arasında köprü görevi üstlenen tarihi yapıtların korunmasına yönelik tavsiyelerde de bulundu.

Soğuktan etkilen yapı örnekleri
Yurttaş, Erzurum’un önemli eserlerinden Tepsi Minare(Saat Kulesi), Yakutiye Medresesi, Ulu Cami ve Çifte Minareli Medrese’den yola çıkarak örnekler verdi. Çok fazla sıcak ve soğuğun yapıları olumsuz etkilediğini söyleyen Yurttaş, “Bilhassa kar suları gündüz eriyip gece donduğu zaman, yapıların duvar aralarında, bacalarında, özellikle minarelerin şerefe kısmında gündüz gevşiyor açılıyor, gece donuyor. Donan malzeme buzda hacim genişliği yaptığı için bir genleşme meydana getiriyor bulunduğu ortamda bir patlama meydana getiriyor. Bu da oradaki malzemeyi zamanla dağıtıyor, çürütüyor. Bilhassa camilerin şerefeden yukarı olan kısımlarının yıkılmasının sebebi bu. Mesela Tepsi Minare’nin (Saat Kulesi), Yakutiye Medresesi, Ulu Cami ve Çifte Minareli Medrese’nin şerefeden sonraki kısmı anlattığım sebeplerden ötürü yıkılmıştır” dedi.
En çok şerefeler zarar görüyor
Müezzinin ezan okuduğu kısma şerefe denildiğini belirten Yurttaş, donma ve çözülme olaylarının en çok minarelerin şerefe bölümlerine zarar verdiğini söyledi. Yapıların ısı değişikliği nedeniyle büyük zarara uğradığını ifade eden Yurttaş “Yağmur ya da kar yağdığı zaman şerefe kısmı boş olduğu için buraya sular doluyor ve gece donuyor. Buradaki malzeme taş da tuğla da olsa bu donan su daha sonra çözüldüğünde bu malzemenin arasına girdiği için yapıya zarar veriyor. Örneğin Yakutiye Medresesi’nin minaresi 1990’lı yıllarda onarıldı. Rüzgarın geldiği tarafta bir yıpranma meydana gelmişti. Rüzgar, fırtına, yağmur ve kar tanesinin hızla oraya çarpmasına neden olduğu için sonuçta malzemenin yıpranmasına neden oluyor” diye konuştu.
Malzemenin kalitesi önemli
Tarihi yapıların yıpranmasının en aza indirilmesi için kullanılan malzeme kalitesinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Yurttaş, “Bir bazalt taşla yapılan yapının yıpranması, küfeki taşıyla yapılan yapının yıpranması ile bir değildir. Bazalt taşla yapılan yapı küfekiye göre daha fazla ömre sahiptir. Mesela Çifte Minareli Medrese’nin malzemesi bazalttır, kalitelidir, serttir, tabiat şartlarına daha dayanıklıdır. Ama Rüstem Paşa Çarşısı’nın (Taşhan), yapı malzemesi küfekidir, daha az dayanıklıdır. Mesela Tercan’daki Mama Hatun Türbesinin yapı malzemesi Tercan Taşı’dır, dayanıksızdır. Bu yüzden taşların yüzeyi erimiştir. Yani tamamen tabiat şartlarından olumsuz etkilenmiştir bu yapı” diye anlattı.
Tarihi yapılar nasıl korunmalı?
Tarihi yapıların kimyasal bir madde ile koruma altına alınabileceğini söyleyen Yurttaş, yalnız böyle bir koruma şeklinin çok iyi araştırılarak ve denenerek uygulamaya konulması gerektiğini ifade etti. Yapıyı korumaya çalışırken, korumak için kullanılan malzemenin yıllar sonra zarar vermemesine dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çeken Yurttaş, “Kullanılacak koruma malzemesinin tabiat şartlarına uygun şeffaf bir malzeme olması gerekir. Özellikle çok bezemeli olan kitabelerin alttaki görüntüyü kaybetmeyecek ve yıpratmayacak şekilde kullanılmasına özen gösterilmelidir. Her madde soğukta büzüşür sıcakta gevşer. Zaten böyle bir koruma malzemesi kullanılacaksa öncesinden denenmeli, yapı üzerinde on yıl sonra nasıl görüneceğine dikkat edilmeli” dedi.
Restorasyon yapmak organize bir iştir
“Restorasyonu herkes yapamaz” diyen Yurttaş, “Türkiye’de restorasyonun hem iyi hem de kötü örnekleri olduğunu belirtti. Yapılacak her işlemin tarihi yapıdan bir şeyler götüreceği için aslına uygun işlemler yapılması gerektiğini söyleyen Yurttaş, “Restorasyonu yapacak mimarların, restoratörlerin, çizimini-uygulamasını yapanların, ustaların, işçilerin dahi kalifiye olması lazım, denetimlerinin çok iyi olması lazım ki yanlış bir şey yapılmasın. Bu organize bir iştir, en üstünden en astına kadar herkesin alında uzman olması gerekir. Çünkü yapılacak her uygulama yapıdan bir şey götürür. Onarımsız hiçbir yapı geleceğe kavuşmaz. Zaman ve tabiat şartları yapılar için son derece önemli bir husus. Bunlar yıpratıcı, önüne geçmek de kolay değil. Mesela, Tarihi Erzurum Evleri’nin en büyük dezavantajı bakımsızlık” diye ifade etti.
Halime DURMUŞ / ERZURUM
Erzurum’daki tarihi eserlerin soğuk havadan olumsuz yönde etkilendiği belirtildi.
Geceleri eksi 40’lara kadar düşen hava sıcaklığının tarihi yapıtlarda bıraktığı etkiyi anlatan Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Hüseyin Yurttaş, eserlerin korunmasına yönelik açıklamalarda bulundu. Yurttaş, tarihi Milat’tan Önce 4 bine kadar uzanan yerleşim birimi Erzurum’un önemli tarihi yapılarından örneklerle soğuk havanın eserler üzerindeki etkisini anlattı. Tarihi dokunun bir ülkenin olduğu kadar, tüm insanlığın da evrensel ürünleri olduğunu söyleyen Yurttaş, bu değerlerin ulusal kimliği yansıtması bakımından birer uygarlık hazinesi olduğunu, her zaman ve her şartta korunması gerektiğini vurguladı. Tabiat şartlarının eser üzerindeki etkisine dikkat çeken Yurttaş, geçmişle günümüz arasında köprü görevi üstlenen tarihi yapıtların korunmasına yönelik tavsiyelerde de bulundu.

Soğuktan etkilen yapı örnekleri
Yurttaş, Erzurum’un önemli eserlerinden Tepsi Minare(Saat Kulesi), Yakutiye Medresesi, Ulu Cami ve Çifte Minareli Medrese’den yola çıkarak örnekler verdi. Çok fazla sıcak ve soğuğun yapıları olumsuz etkilediğini söyleyen Yurttaş, “Bilhassa kar suları gündüz eriyip gece donduğu zaman, yapıların duvar aralarında, bacalarında, özellikle minarelerin şerefe kısmında gündüz gevşiyor açılıyor, gece donuyor. Donan malzeme buzda hacim genişliği yaptığı için bir genleşme meydana getiriyor bulunduğu ortamda bir patlama meydana getiriyor. Bu da oradaki malzemeyi zamanla dağıtıyor, çürütüyor. Bilhassa camilerin şerefeden yukarı olan kısımlarının yıkılmasının sebebi bu. Mesela Tepsi Minare’nin (Saat Kulesi), Yakutiye Medresesi, Ulu Cami ve Çifte Minareli Medrese’nin şerefeden sonraki kısmı anlattığım sebeplerden ötürü yıkılmıştır” dedi.
En çok şerefeler zarar görüyor
Müezzinin ezan okuduğu kısma şerefe denildiğini belirten Yurttaş, donma ve çözülme olaylarının en çok minarelerin şerefe bölümlerine zarar verdiğini söyledi. Yapıların ısı değişikliği nedeniyle büyük zarara uğradığını ifade eden Yurttaş “Yağmur ya da kar yağdığı zaman şerefe kısmı boş olduğu için buraya sular doluyor ve gece donuyor. Buradaki malzeme taş da tuğla da olsa bu donan su daha sonra çözüldüğünde bu malzemenin arasına girdiği için yapıya zarar veriyor. Örneğin Yakutiye Medresesi’nin minaresi 1990’lı yıllarda onarıldı. Rüzgarın geldiği tarafta bir yıpranma meydana gelmişti. Rüzgar, fırtına, yağmur ve kar tanesinin hızla oraya çarpmasına neden olduğu için sonuçta malzemenin yıpranmasına neden oluyor” diye konuştu.
Malzemenin kalitesi önemli
Tarihi yapıların yıpranmasının en aza indirilmesi için kullanılan malzeme kalitesinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Yurttaş, “Bir bazalt taşla yapılan yapının yıpranması, küfeki taşıyla yapılan yapının yıpranması ile bir değildir. Bazalt taşla yapılan yapı küfekiye göre daha fazla ömre sahiptir. Mesela Çifte Minareli Medrese’nin malzemesi bazalttır, kalitelidir, serttir, tabiat şartlarına daha dayanıklıdır. Ama Rüstem Paşa Çarşısı’nın (Taşhan), yapı malzemesi küfekidir, daha az dayanıklıdır. Mesela Tercan’daki Mama Hatun Türbesinin yapı malzemesi Tercan Taşı’dır, dayanıksızdır. Bu yüzden taşların yüzeyi erimiştir. Yani tamamen tabiat şartlarından olumsuz etkilenmiştir bu yapı” diye anlattı.
Tarihi yapılar nasıl korunmalı?
Tarihi yapıların kimyasal bir madde ile koruma altına alınabileceğini söyleyen Yurttaş, yalnız böyle bir koruma şeklinin çok iyi araştırılarak ve denenerek uygulamaya konulması gerektiğini ifade etti. Yapıyı korumaya çalışırken, korumak için kullanılan malzemenin yıllar sonra zarar vermemesine dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çeken Yurttaş, “Kullanılacak koruma malzemesinin tabiat şartlarına uygun şeffaf bir malzeme olması gerekir. Özellikle çok bezemeli olan kitabelerin alttaki görüntüyü kaybetmeyecek ve yıpratmayacak şekilde kullanılmasına özen gösterilmelidir. Her madde soğukta büzüşür sıcakta gevşer. Zaten böyle bir koruma malzemesi kullanılacaksa öncesinden denenmeli, yapı üzerinde on yıl sonra nasıl görüneceğine dikkat edilmeli” dedi.
Restorasyon yapmak organize bir iştir
“Restorasyonu herkes yapamaz” diyen Yurttaş, “Türkiye’de restorasyonun hem iyi hem de kötü örnekleri olduğunu belirtti. Yapılacak her işlemin tarihi yapıdan bir şeyler götüreceği için aslına uygun işlemler yapılması gerektiğini söyleyen Yurttaş, “Restorasyonu yapacak mimarların, restoratörlerin, çizimini-uygulamasını yapanların, ustaların, işçilerin dahi kalifiye olması lazım, denetimlerinin çok iyi olması lazım ki yanlış bir şey yapılmasın. Bu organize bir iştir, en üstünden en astına kadar herkesin alında uzman olması gerekir. Çünkü yapılacak her uygulama yapıdan bir şey götürür. Onarımsız hiçbir yapı geleceğe kavuşmaz. Zaman ve tabiat şartları yapılar için son derece önemli bir husus. Bunlar yıpratıcı, önüne geçmek de kolay değil. Mesela, Tarihi Erzurum Evleri’nin en büyük dezavantajı bakımsızlık” diye ifade etti.