
Erzurumlu Şebnem Çelebi, başladığı Korkut Ata Atlı Spor Kulübü’ndekısa sürede hızla yol kat ederek müsabakalara katıldı. Müsabakalarda giydiği kıyafetleri de kendi tasarlayan Çelebi, kaftanının Osmanlının ilk dönemi olan 13’üncü yüzyıla ait izler taşıdığı ifade etti. Kostümlerinde kullandığı kırmızı rengin Türklerde kızıl-al olarak adlandırılan cesareti, liderliği, harekete geçmeyi temsil ettiğini söyledi. Kaftanın altın detaylarının ise ihtişamın izlerini yansıttığını vurguladı.
Kayı Boyu lideri Ertuğrul Gazi’nin annesi Hayme Ana ve eşi Halime Sultan’ın ruhunu yaşatan Çelebi, aynı zaman Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu.
Çelebi, ata binme tutkusunun küçük yaştan itibarenbaşladığını ve bu tutkunun tarihle birleştiğini söyledi. Ata binmenin kendisi için sadece bir hobi olmadığını ve başarıyı temsil ettiğini belirten Çelebi, hedefinin karakteriyle de bütünleşerek geleneksel bir çizgide ilerlemek olduğunu ifade etti.
“Eskiden hayvanlardan korkardım”
Atlı spora başlama serüveninden de bahseden Çelebi, o süreci şu sözlerle anlattı; “Atlı spora geçen sene 10 Nisan 2024’te başladım. Açıkçası başlangıçta sadece ata binebileceğimi düşünüyordum. Çünkü hayvanlarla hiç büyümedim, hatta hayvanlardan korkardım. Bir kediye bile dokunamıyordum. Ama ata dokundukça korkularım azaldı. Şimdi kısa sürede bayağı ilerleme kaydettim. Sadece ata binmiyorum, aynı zamanda at üstünde ok atabiliyorum. Ata binmeye başlama sürecim tam bir yıl sayılmaz, çünkü Erzurum’da kışın ata binilmiyor, ok atılmıyor. Yaylar soğukta gerginleşiyor, yani kışın eğitimler duruyor.”
Türk kadınının liderlik ruhunu yaşatıyor
Atlı sporun Türk kültüründe kadının rolü açısından önemli olduğunu söyleyen Çelebi, “Türklerde kadının tarihsel önemi büyük. Türk kadınları yüzyıllarca ata binmiş, ok atmış ve tarihsel kararlarda da söz sahibi olmuş. Bunu unutturmak istemiyorum. Yaptığım spor bunun bir devamı niteliğinde. Bu yüzden de bana Türk kadınının liderlik ruhunu hissettiriyor. Üzengiye bastığım andan itibaren deneyimim kalbimin ritmiyle bütünleşiyor. Bu yüzden hep şunu söylerim. At benim dostum, yoldaşım, beni anlayan bir canlı.Biraz daha küçükken ata binmeye başlayabilirdim tabi. Demek ki bugün nasipmiş ata binmek, ok atmak, bulunduğum ortamda olmak. Ama burada beni tutan sadece at değil, aynı zamanda ortam, sohbet, destek de etkili oldu.”
“Amacım, Asım’ın neslini yetiştirmek”
İleride kendi kulübünü kurmayı düşünen Çelebi, öğrencilerine sadece at eğitimi değil, tarihçi kimliğiyle birlikte geçmişi de aktarabileceği bir ortam oluşturmak istiyor. “Amacım, Asım’ın neslini yetiştirmek” diyen Çelebi, bu yüzden tarih okuduğunu ve atlı okçuluğa başladığını,gelecekte öğrencilerinin ve çocuklarının karşısında dimdik bir devlet ana gibi durabilmek istediğini söyledi.
“Sevmeden bu iş yapılmaz”
Müsabakalarda kendisi de eski Türk kıyafetleri giyen Atlı Okçu/Uluslararası Binicilik Antrenörü Zülküf Eren, öğrencisi Şebnem Çelebi’nin atlı spora başlama sürecini ve kısa sürede ilerlemesinişu sözlerle aktardı;
“Şebnem buraya ilk geldiği dönemde ata fazla yaklaşamıyordu. Daha önce hiç ata binmemişti ama atı çok seviyordu. Bunu ben ilk ata yanaştığı anda fark ettim. Biraz korktu. Yine de ata bindirdim. Sonra bir iki binişten sonra baktım, cesaret var. Gerçekten çok seviyordu bu işi.Bu işin temeli sevmek zaten. Sevmeden bu iş yapılmaz, zorla hiçbir şey olmuyor. Ama Şebnem benim için çok farklı bir öğrenci. Allah razı olsun, hiçbir sözümden dışarı çıkmadı. Ne söylediysem harfiyen yerine getirdi. Her derste de iki üç kat üstüne koyarak ilerledi.Evet, biz önce at binişini öğretiyoruz. Sonra yerde yay ve okla atış yaptırıyoruz. Ardından ikisini birleştiriyoruz. Şebnem bu süreci iki ayda tamamladı. Hem at binmeyi hem ok atmayı öğrendi. Ve onu Sivas’a yarışmaya götürdüm. Ben onunla gurur duyuyorum. Sivas’ta 152 sporcu vardı. Şebnem’in orada sadece iki aylık bir sporcu olduğuna kimse inanmadı. “Hocam bu yılların sporcusu, Şebnem’e siz bu işi yıllardır mı yapıyorsunuz?” dediler. Ben de dedim ki “Hayır, ben bu öğrencimi iki ayda eğittim.”
Ümmühan Göğtaş