
Bartın'ın Amasra ilçesinde maden ocağında patlama sonucu 41 ocağa ateş düştü. Sadece 41 aile mi? Yakın çevreleri başta olmak üzere tüm ülke yasa büründü.
İster maden ocağı, boya fabrikası, tersane, isterse torna işi olsun. Güvenlik, emniyet, çevre ve iş sağlığı tedbirlerinde ülke olarak çok ama çok gerideyiz. Halen daha pek çok iş yerinde HSE personeli yoktur, olsa da ya kağıt üzerinde yada ahbap dost ilişkileri ile çalışmalar yürütülüyor!
Ülkemizin iş güvenliği konusunda bırakın Avrupa’yı, Ortadoğu ve Asya ülkelerinden daha geride olduğunu hem işleyiş hem de kazalarla çok net görebiliyoruz. Kazaların önlenmesi noktasında tabiki kamu kurumları denetimlerini sıklaştırmalıdır. Ancak çalışanlar olarak tedbir almadıktan sonra her hafta bir müfettiş denetim yapsa da etkili sonuç elde edilemez.
Bakın İngiltere'nin ünlü bir firmasının ülkemizin bazı bölgelerinde inşaat yaparken aldığı çok basit gibi görünen ancak genele baktığımızda oldukça önemli bazı önlemleri sizlerle paylaşmak istiyorum. 700 işçinin çalıştığı inşaatta bir kişinin ayağında çelik uçlu bot olmamasından dolayı tek bir bot dahi temin edilene kadar iş durduruluyor. Baretsiz, gözlüksüz, reflektörlü yeleksiz kesinlikle çalışılmıyor. Çok lüks araçlara sahip olmalarına rağmen hız limiti 70 km'dir. Her köşe başına "hiç bir iş, insan sağlığından önemli değildir," şeklinde astıkları afişlerle iş sağlığı ve güvenliği konusunda farkındalık oluşturuyorlar. Her işin başında bir HSE personeli var ve HSE'in onayı olmadan o işe başlanılmıyor.
Evet, bu önlemlere daha pek çoğu yazılabilir. Bu önlemler İngiltere menşeli patronun aldığı önlemler ve taşeron firmalar bu kurallara uymak zorundalar. Ancak yurdum insanının kurallara ne kadar uzak olduğunu kısa bir örnekle anlatmak mümkün. Aynı inşaata gelen beton mikserine, kapıda bekleyen güvenlik ve HSE personelleri mikser şoförüne inşaatın içine girerken baret, gözlük ve reflektörlü yelek giymesi gerektiğini söylerler. Ancak çok bilmiş şoför, "burası benim memleketim, bir yabancı gelip benim memleketimde bana baret taktıramaz" diyerek baret takmayı reddettiğini hayretler içinde dinledim. Kısaca işin basitine, ne kadar erken bitirilmesine odaklanıldığı sürece bugün olmasa dahi bir gün mutlaka kaybeden işçiler olacaktır.
Bir işçi, işletmenin çıkarından, menfaatinden, gelirinden önce kendi sağlığını düşünmelidir. İşçi kendi hakkını denetime veya patronunun keyfine bırakmadan gerekeni yapmaz ise Bartın'da yaşadığımız acı gibi kazalar, patlamalar, yangınlar kaçınılmaz olur! İşçilerin tüm hakları 4857 sayılı İş Kanunu’na göre belirlenmiştir. Bu nedenle iş yerinde ki en ufak aksaklıklar, çalışma koşulları, maaş kesintileri gibi tüm sorunlar Alo 170, Cimer ve SGK’ya şikayet edilmelidir.
Son olaylarda gördüğümüz üzere ve birebir görüştüğümüz kişilerden aldığımız sonuç, iş yerlerinde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen şikayet edilmediği yönündedir. İşçilerin şikayet etmemesinin (edememesinin) tek nedeni "açığa çıkar mıyım" kaygısıdır. Aslında isim veya kişisel bilgiler kesinlikle üçüncü kişilerle paylaşılmıyor. Ancak yine de şikayet edersem işten çıkarılır mıyım(!) tedirginliği ile işçilerin tamamı oldukça kötü şartlarda çalışıyorlar. Bu durumda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı şikayetlerin gizli kaldığına, üçüncü kişilerle paylaşılmadığına dair gerek açıklamalar, gerekse kurumlar vasıtası ile garanti vermelidir. (ki) İşçiler korkmadan, tedirgin olmadan şikayetlerini yapabilsinler.
Bunun yanında ilkokuldan itibaren iş sağlığı ve güvenliğinin çalışma hayatına etkileri ayrı bir ders olarak öğrencilere verilmelidir. Milli Eğitim ve Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı ortak bir müfredatla küçük yaştan itibaren konunun ciddiyetini çocuklara aşılamalıdırlar.
İster maden ocağı, boya fabrikası, tersane, isterse torna işi olsun. Güvenlik, emniyet, çevre ve iş sağlığı tedbirlerinde ülke olarak çok ama çok gerideyiz. Halen daha pek çok iş yerinde HSE personeli yoktur, olsa da ya kağıt üzerinde yada ahbap dost ilişkileri ile çalışmalar yürütülüyor!
Ülkemizin iş güvenliği konusunda bırakın Avrupa’yı, Ortadoğu ve Asya ülkelerinden daha geride olduğunu hem işleyiş hem de kazalarla çok net görebiliyoruz. Kazaların önlenmesi noktasında tabiki kamu kurumları denetimlerini sıklaştırmalıdır. Ancak çalışanlar olarak tedbir almadıktan sonra her hafta bir müfettiş denetim yapsa da etkili sonuç elde edilemez.
Bakın İngiltere'nin ünlü bir firmasının ülkemizin bazı bölgelerinde inşaat yaparken aldığı çok basit gibi görünen ancak genele baktığımızda oldukça önemli bazı önlemleri sizlerle paylaşmak istiyorum. 700 işçinin çalıştığı inşaatta bir kişinin ayağında çelik uçlu bot olmamasından dolayı tek bir bot dahi temin edilene kadar iş durduruluyor. Baretsiz, gözlüksüz, reflektörlü yeleksiz kesinlikle çalışılmıyor. Çok lüks araçlara sahip olmalarına rağmen hız limiti 70 km'dir. Her köşe başına "hiç bir iş, insan sağlığından önemli değildir," şeklinde astıkları afişlerle iş sağlığı ve güvenliği konusunda farkındalık oluşturuyorlar. Her işin başında bir HSE personeli var ve HSE'in onayı olmadan o işe başlanılmıyor.
Evet, bu önlemlere daha pek çoğu yazılabilir. Bu önlemler İngiltere menşeli patronun aldığı önlemler ve taşeron firmalar bu kurallara uymak zorundalar. Ancak yurdum insanının kurallara ne kadar uzak olduğunu kısa bir örnekle anlatmak mümkün. Aynı inşaata gelen beton mikserine, kapıda bekleyen güvenlik ve HSE personelleri mikser şoförüne inşaatın içine girerken baret, gözlük ve reflektörlü yelek giymesi gerektiğini söylerler. Ancak çok bilmiş şoför, "burası benim memleketim, bir yabancı gelip benim memleketimde bana baret taktıramaz" diyerek baret takmayı reddettiğini hayretler içinde dinledim. Kısaca işin basitine, ne kadar erken bitirilmesine odaklanıldığı sürece bugün olmasa dahi bir gün mutlaka kaybeden işçiler olacaktır.
Bir işçi, işletmenin çıkarından, menfaatinden, gelirinden önce kendi sağlığını düşünmelidir. İşçi kendi hakkını denetime veya patronunun keyfine bırakmadan gerekeni yapmaz ise Bartın'da yaşadığımız acı gibi kazalar, patlamalar, yangınlar kaçınılmaz olur! İşçilerin tüm hakları 4857 sayılı İş Kanunu’na göre belirlenmiştir. Bu nedenle iş yerinde ki en ufak aksaklıklar, çalışma koşulları, maaş kesintileri gibi tüm sorunlar Alo 170, Cimer ve SGK’ya şikayet edilmelidir.
Son olaylarda gördüğümüz üzere ve birebir görüştüğümüz kişilerden aldığımız sonuç, iş yerlerinde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen şikayet edilmediği yönündedir. İşçilerin şikayet etmemesinin (edememesinin) tek nedeni "açığa çıkar mıyım" kaygısıdır. Aslında isim veya kişisel bilgiler kesinlikle üçüncü kişilerle paylaşılmıyor. Ancak yine de şikayet edersem işten çıkarılır mıyım(!) tedirginliği ile işçilerin tamamı oldukça kötü şartlarda çalışıyorlar. Bu durumda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı şikayetlerin gizli kaldığına, üçüncü kişilerle paylaşılmadığına dair gerek açıklamalar, gerekse kurumlar vasıtası ile garanti vermelidir. (ki) İşçiler korkmadan, tedirgin olmadan şikayetlerini yapabilsinler.
Bunun yanında ilkokuldan itibaren iş sağlığı ve güvenliğinin çalışma hayatına etkileri ayrı bir ders olarak öğrencilere verilmelidir. Milli Eğitim ve Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı ortak bir müfredatla küçük yaştan itibaren konunun ciddiyetini çocuklara aşılamalıdırlar.