
Ata Teknokent’in yeterli potansiyeli gösterememesi, ülkeye ve şehre gereken katkıyı yapamaması veya şehrin, bölgenin bu imkânı iyi değerlendirememesi dolayısıyla bu konuda birkaç yazı daha kaleme almıştım. Geçenlerde bir sohbet esnasında Rektör Prof. Dr. Ömer Çomaklı’nın bu konuya bakışını, hedeflerini ve söylemlerini umut ve cesaret verici bulunca bu konuya bir kere daha değinmek gerektiğini düşündüm.
Günümüzde dördüncüsünü yaşadığımız ve ne yazık ki ilk üçünde ıskaladığımız sanayi devrimine ayak uydurabilmek için üniversitelerin, sanayi kuruluşlarının ve araştırma kurumlarının birlikteliği, araştırma, geliştirme ve inovasyon çalışmalarını aynı ortam içinde sürdürmeleri çok önemlidir ve bu birliktelik teknokentler aracılığıyla sağlanabilmektedir.
Özel bir kanunla vergi muafiyeti dâhil birçok avantaj sunan teknokentler; üniversitelerin, sanayi kuruluşlarının ve araştırma kurumlarının birbirleri arasında bilgi ve teknoloji transferi gerçekleştirmelerini, ülke sanayisinin uluslararası piyasalarla rekabet edebilir duruma gelmesini sağlayan, teknolojik bilgi üreten akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği organize araştırma ve iş merkezleridir.
Sanayide rekabet gücü; işgücünü, zamanı ve sermayeyi doğru kullanmakla oluşur. Bu durumda sanayi; rekabet edebilmek, var olabilmek için teknolojisini yükseltmeli, çağın teknolojisine ayak uydurmalıdır ki işte burada ülkelerin bilim ve teknoloji sisteminin merkezinde olan üniversiteler devreye girmektedir.
Üniversiteler yer aldıkları toplumsal ve ekonomik çevrenin önemli bir parçası oldukları için yaşadıkları toplumun ekonomik, kültürel ve teknolojik seviyesinden, değişiminden ihtiyaçlarından etkilenirler, bir o kadar da etkilerler.
Toplumun yaşam standardını yükseltmek üniversitelerin toplumsal sorumluluklarının gereğidir. Üniversite bilgi, birikim ve yeteneklerini bu vazifeyi yerine getirmek için kullanmalıdır.
Diğer yandan; Toplum ve sanayi geliştikçe bilim adamı da gelişmektedir çünkü bilim adamı da bilimsel araştırma yapabilmek için teknolojiye muhtaçtır. Karşılıklı ihtiyaçtan doğan üniversite - sanayi işbirliği araştırma, geliştirme amaçlı ortaklıklar şeklinde oluşmaktadır. Bu işbirliği ülkelerin bilim ve teknoloji politikası üretmelerinde ve stratejilerinde en önemli ayağı oluşturmaktadır.
Gelişmiş ülkelerin hükümetleri politikalarını oluştururken; ekonomik, sosyal, bilim, teknoloji, sanayi, eğitim ve insan kaynakları politikalarını hep birlikte düşünür ve bu şekilde planlarlar.
Burada en önemli rollerden biri üniversitelere düşer ve karşılıklı olarak bilgi aktarımı, danışmanlık, seminerler, sempozyumlar, dersler, karşılıklı destekler ile şirketler üniversitelerin içerisinde araştırma yapabilir ve bu işbirliği çerçevesinde öğretim üyeleri ve öğrenciler de sanayi içerisinde çalışmalarını yürütür.
Sonuçta görünen odur ki; sanayicilerimizin işini gücünü bırakıp kolay paraya kaçmaması, ülkemizin teknoloji adı altında yurt dışına inanılmaz paralar ödememesi ve özellikle teknolojik açıdan dışarı bağımlı olmaması için üniversitelerin, sanayicilerin ve araştırma kurumlarının bir araya gelmesi ve birlikte çalışmalar yürütmesi şarttır.
Günümüzde dördüncüsünü yaşadığımız ve ne yazık ki ilk üçünde ıskaladığımız sanayi devrimine ayak uydurabilmek için üniversitelerin, sanayi kuruluşlarının ve araştırma kurumlarının birlikteliği, araştırma, geliştirme ve inovasyon çalışmalarını aynı ortam içinde sürdürmeleri çok önemlidir ve bu birliktelik teknokentler aracılığıyla sağlanabilmektedir.
Özel bir kanunla vergi muafiyeti dâhil birçok avantaj sunan teknokentler; üniversitelerin, sanayi kuruluşlarının ve araştırma kurumlarının birbirleri arasında bilgi ve teknoloji transferi gerçekleştirmelerini, ülke sanayisinin uluslararası piyasalarla rekabet edebilir duruma gelmesini sağlayan, teknolojik bilgi üreten akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği organize araştırma ve iş merkezleridir.
Sanayide rekabet gücü; işgücünü, zamanı ve sermayeyi doğru kullanmakla oluşur. Bu durumda sanayi; rekabet edebilmek, var olabilmek için teknolojisini yükseltmeli, çağın teknolojisine ayak uydurmalıdır ki işte burada ülkelerin bilim ve teknoloji sisteminin merkezinde olan üniversiteler devreye girmektedir.
Üniversiteler yer aldıkları toplumsal ve ekonomik çevrenin önemli bir parçası oldukları için yaşadıkları toplumun ekonomik, kültürel ve teknolojik seviyesinden, değişiminden ihtiyaçlarından etkilenirler, bir o kadar da etkilerler.
Toplumun yaşam standardını yükseltmek üniversitelerin toplumsal sorumluluklarının gereğidir. Üniversite bilgi, birikim ve yeteneklerini bu vazifeyi yerine getirmek için kullanmalıdır.
Diğer yandan; Toplum ve sanayi geliştikçe bilim adamı da gelişmektedir çünkü bilim adamı da bilimsel araştırma yapabilmek için teknolojiye muhtaçtır. Karşılıklı ihtiyaçtan doğan üniversite - sanayi işbirliği araştırma, geliştirme amaçlı ortaklıklar şeklinde oluşmaktadır. Bu işbirliği ülkelerin bilim ve teknoloji politikası üretmelerinde ve stratejilerinde en önemli ayağı oluşturmaktadır.
Gelişmiş ülkelerin hükümetleri politikalarını oluştururken; ekonomik, sosyal, bilim, teknoloji, sanayi, eğitim ve insan kaynakları politikalarını hep birlikte düşünür ve bu şekilde planlarlar.
Burada en önemli rollerden biri üniversitelere düşer ve karşılıklı olarak bilgi aktarımı, danışmanlık, seminerler, sempozyumlar, dersler, karşılıklı destekler ile şirketler üniversitelerin içerisinde araştırma yapabilir ve bu işbirliği çerçevesinde öğretim üyeleri ve öğrenciler de sanayi içerisinde çalışmalarını yürütür.
Sonuçta görünen odur ki; sanayicilerimizin işini gücünü bırakıp kolay paraya kaçmaması, ülkemizin teknoloji adı altında yurt dışına inanılmaz paralar ödememesi ve özellikle teknolojik açıdan dışarı bağımlı olmaması için üniversitelerin, sanayicilerin ve araştırma kurumlarının bir araya gelmesi ve birlikte çalışmalar yürütmesi şarttır.