
(23 Ocak Salı günü yayımlanan yazının devamı)
Bir öngörü geliştirmemiz, daha doğrusu teknolojinin gelişimiyle, farklı sektörlerde aynı ivmeyle yaygınlaşması arasında bir paralellik, bir uyum aramamız lazım.
Bu gereklilik durumu, aslında ‘mutlu gelecek’ hayalimizin ortaya çıkardığı bir koşuldur.
‘Teknolojinin gelişimiyle, farklı sektörlerde aynı ivmeyle yaygınlaşması’ aynı anda olursa ‘gelecek iyileşir’.
Yoksa tehlike büyük!
***
Biz yine farklı sektörlerin teknolojiye yönelik farklı yaklaşımlar sergilediğine ve ivmenin her sektörde aynı olmadığına ilişkin göstergelere dönelim.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Teknoloji Araştırma Merkezi-TEKAM‘ın bu konuyla ilgili oldukça geniş kapsamlı bir araştırması var. TEKAM yöneticisi Prof. Dr. Muammer Kaya’nın açıkladığı rapor şu cümleyle başlıyor: ‘Gelecek 10 yılda Türkiye'de önemli yere sahip olacak 15 sektör arasında 130 milyar dolarlık yatırım yapılması gereken enerji sektörü başı çekiyor.’
Türkiye’nin 2018 yılı bütçesinin 762,8 milyar dolar olduğunu anımsayalım. Demek ki karanlıkta kalmamak için bütçenin sadece %17’sini enerji yatırımlarına ayırmak gibi bir zorunluluk durumu var.
Bu elzem; ama eğer bu ‘fedakârlığı’ yaparsak eğitim, sağlık, güvenlik, ulaşım, haberleşme, sosyal güvenlik başta olmak üzere sıradaki kırk sektör ne olacak?
Prof. Dr. Kaya’nın ‘başka açılardan’ da düşündürücü bulduğum açıklamaları 4 Kasım’da Hürriyet Haber’de yayımlanmıştı.
İşte o ‘başka açılar’:
‘Gerçekleşmesi gereken’ !..
Ve yani; TEKAM raporunun satır aralarına bakıldığında ‘büyüme gerçekleşmediği zaman sosyoekonomik dengeyi bozabilecek ve ülke gelişimini ciddi biçimde sekteye uğratabilecek’ sektörler…
Yazımın başlangıcında ‘teknolojik travma’ metaforuyla dile getirdiğim kaygımın başka türlü bir ifadesidir bu ‘gereklilik yahut mecburiyet’ durumu…
***
Bir kritik ayrıntı daha var:
Prof. Dr. Kaya, raporda, bu sektörler belirlenirken 2000'li yılların başından itibaren performansı yüksek, sürdürülebilir sektörlerin dikkate alındığına vurgu yapıyor ve ‘Belirlemede, ülkemizin, küreselleşen dünyada, Avrupa Birliği ve dünya ile entegrasyonu göz önüne alınarak, ekonomik kalkınmada sıkışılan noktalar saptandı’ diyor.
Ve benim açımdan en özel ayrıntı:
Araştırmanın eğitimle ilgili kısmı
Hangisi daha yüksek maliyetli?
Eğitim alanında klasik yaygın ve örgün eğitimler dışında, lokal ya da sektörlerin kendi içinde kurgulayacakları mesleğe dönük eğitimlerin derinleşmesini bekleyebiliriz. Bununla birlikte hiç kuşkusuz hayat boyu sürekli eğitim (çalışmayanlar için), mesleki eğitim (ara elemanlar için) ve meslek içi eğitim (çalışanların gelişmesi için), uzaktan (zaman ve mekândan bağımsız) eğitim de önem kazanacak.
Ve bütün bu alanlarda iyileşmenin bedeli de 30 milyar dolar!
Başka bir deyişle en az 30 milyar dolarlık teknoloji yatırımı yapmazsak; yeni eğitim sistemleri, müfredatlar, eğitimler ve eğitimciler var etmezsek; eğitim alanında harcama yapmaz ve var olanla yetinirsek kısa sürede ‘dünyanın geri kalanı’ oluruz.
Ve en başta ya da baştan beri vurgulamaya çalıştığım risk:
Diğer sektörler çift, hatta üç haneli milyar dolarlarla ifade edilen harcamaları yapar da eğitim sektörü onların gerisinde kalırsa durum daha vahim olur.
Bir büyük tröst, eğitimi yutar!
Ya dilediğince, kendi yararına eğitim verir bize; kendini evrenin egemeni kılar…
Ya da bizi eğitimin gereksizliğine inandırır ve yine kendini evrenin tek egemeni kılar…
Nokta!
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Ocak-2018 sayısında yayımlanmış yazısıdır.
Bir öngörü geliştirmemiz, daha doğrusu teknolojinin gelişimiyle, farklı sektörlerde aynı ivmeyle yaygınlaşması arasında bir paralellik, bir uyum aramamız lazım.
Bu gereklilik durumu, aslında ‘mutlu gelecek’ hayalimizin ortaya çıkardığı bir koşuldur.
‘Teknolojinin gelişimiyle, farklı sektörlerde aynı ivmeyle yaygınlaşması’ aynı anda olursa ‘gelecek iyileşir’.
Yoksa tehlike büyük!
***
Biz yine farklı sektörlerin teknolojiye yönelik farklı yaklaşımlar sergilediğine ve ivmenin her sektörde aynı olmadığına ilişkin göstergelere dönelim.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Teknoloji Araştırma Merkezi-TEKAM‘ın bu konuyla ilgili oldukça geniş kapsamlı bir araştırması var. TEKAM yöneticisi Prof. Dr. Muammer Kaya’nın açıkladığı rapor şu cümleyle başlıyor: ‘Gelecek 10 yılda Türkiye'de önemli yere sahip olacak 15 sektör arasında 130 milyar dolarlık yatırım yapılması gereken enerji sektörü başı çekiyor.’
Türkiye’nin 2018 yılı bütçesinin 762,8 milyar dolar olduğunu anımsayalım. Demek ki karanlıkta kalmamak için bütçenin sadece %17’sini enerji yatırımlarına ayırmak gibi bir zorunluluk durumu var.
Bu elzem; ama eğer bu ‘fedakârlığı’ yaparsak eğitim, sağlık, güvenlik, ulaşım, haberleşme, sosyal güvenlik başta olmak üzere sıradaki kırk sektör ne olacak?
Prof. Dr. Kaya’nın ‘başka açılardan’ da düşündürücü bulduğum açıklamaları 4 Kasım’da Hürriyet Haber’de yayımlanmıştı.
İşte o ‘başka açılar’:
- Enerji sektörü hem dünyada hem de Türkiye'de katlanarak büyüyecek. Global ekonomide önümüzdeki 10 yılda yıllık yüzde 3-4 civarında bir büyüme olacağı varsayımına göre, enerji sektörü hem ülkemizde hem de dünyada büyümeyi ve refahı belirleyecek temel parametre olacak.
- Türkiye'nin önümüzdeki 10 yılına damgasını vuracak sektörlerde enerji dışında otomotiv, tekstil, telekomünikasyon-iletişim, bilişim sistemleri ve teknoloji, savunma ve hava teknolojileri, eğitim, perakende, elektronik, çevre ve geri dönüşüm, güvenlik, danışmanlık sektörleri de yer alacak. Bunlar Türkiye'de en çok yatırım ve istihdamın gerçekleşmesi gereken sektörler.
‘Gerçekleşmesi gereken’ !..
Ve yani; TEKAM raporunun satır aralarına bakıldığında ‘büyüme gerçekleşmediği zaman sosyoekonomik dengeyi bozabilecek ve ülke gelişimini ciddi biçimde sekteye uğratabilecek’ sektörler…
Yazımın başlangıcında ‘teknolojik travma’ metaforuyla dile getirdiğim kaygımın başka türlü bir ifadesidir bu ‘gereklilik yahut mecburiyet’ durumu…
***
Bir kritik ayrıntı daha var:
Prof. Dr. Kaya, raporda, bu sektörler belirlenirken 2000'li yılların başından itibaren performansı yüksek, sürdürülebilir sektörlerin dikkate alındığına vurgu yapıyor ve ‘Belirlemede, ülkemizin, küreselleşen dünyada, Avrupa Birliği ve dünya ile entegrasyonu göz önüne alınarak, ekonomik kalkınmada sıkışılan noktalar saptandı’ diyor.
Ve benim açımdan en özel ayrıntı:
Araştırmanın eğitimle ilgili kısmı
- Teknik eğitimden bilinçli tarıma, istihdam sorununu çözmekten göçenlerin dönüştürülmesine kadar her alanda değişen ekonomi ve değişen rekabet, buna uygun üretim, Ar-Ge ve nitelikli insan gücü, dolayısıyla planlı, sürdürülebilir, kaliteli eğitim süreçleri gerektiriyor. Sektörler, yarının koşullarında ya kendi elemanlarını kendileri yetiştirecekler ya da bu işi başkalarına yaptıracaklar, yani standartlarını koyup, siparişini verip eğitim satın alacaklar.
Hangisi daha yüksek maliyetli?
Eğitim alanında klasik yaygın ve örgün eğitimler dışında, lokal ya da sektörlerin kendi içinde kurgulayacakları mesleğe dönük eğitimlerin derinleşmesini bekleyebiliriz. Bununla birlikte hiç kuşkusuz hayat boyu sürekli eğitim (çalışmayanlar için), mesleki eğitim (ara elemanlar için) ve meslek içi eğitim (çalışanların gelişmesi için), uzaktan (zaman ve mekândan bağımsız) eğitim de önem kazanacak.
Ve bütün bu alanlarda iyileşmenin bedeli de 30 milyar dolar!
Başka bir deyişle en az 30 milyar dolarlık teknoloji yatırımı yapmazsak; yeni eğitim sistemleri, müfredatlar, eğitimler ve eğitimciler var etmezsek; eğitim alanında harcama yapmaz ve var olanla yetinirsek kısa sürede ‘dünyanın geri kalanı’ oluruz.
Ve en başta ya da baştan beri vurgulamaya çalıştığım risk:
Diğer sektörler çift, hatta üç haneli milyar dolarlarla ifade edilen harcamaları yapar da eğitim sektörü onların gerisinde kalırsa durum daha vahim olur.
Bir büyük tröst, eğitimi yutar!
Ya dilediğince, kendi yararına eğitim verir bize; kendini evrenin egemeni kılar…
Ya da bizi eğitimin gereksizliğine inandırır ve yine kendini evrenin tek egemeni kılar…
Nokta!
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Ocak-2018 sayısında yayımlanmış yazısıdır.