
Modern insanın hikâyesi, korkulardan kurtulup mutlu bir hayat yaşamaya dair ilham vermiyor, aksine kentli her insanda tükenmişlik duygusu derinleşiyor.
Modern toplum bireylerinin çoğu korkularının esiridir; tükenmişlik eşiği aşılmış, bunalım evine girilmiş ve bu bağlamda depresif insan sayısı neredeyse kitleleşmiş ve bu bağlamda ilaç ve madde kullanımı yaygınlaşmıştır.
Korkuların esiri insanlara ‘tutkularınızı takip edin, korkularınızı değil; sevdiğiniz şeyleri işinize dâhil edin, bu sizi motive edecek ve tükenmişlik hissinizi ortadan kaldıracak!’ şeklinde reçeteler yazılıp kurtuluş yollar gösteriliyor.
Genç kadınlar ve erkekler, hatta çocuklar ve yaşlılar, güzelleşmek, dinç görünmek amacıyla kliniklere koşuyor, kuaförleri, spor salonlarını dolduruyor, bol bankamatik kartı için gece gündüz çalışıp çabalıyor, yarım kamyon güzellik malzemesine, şişkin gardıroplarına sahip olmakla korkularından kurtulup mutlu bir hayat yaşayacaklarına inandırılıyorlar!
Kimi de huzur bulmak ve etkili olmak için seyahatlere çıkmakta, konuşma terapisi almakta, yoga ve nefes çalışmaları yaparak rahatlamaya çalışmakta, derin düşünme yöntemleriyle iç huzuruna ulaşmayı denemekte, vb. yolların yolcuları arasına katılarak, bu işler için çok para ve zaman harcamaktadırlar.
Peki, aradıkları sağlığı ve huzuru buluyorlar mı, korkularından kurtulabiliyorlar mı?
Mevcut veriler ve çeşitli istatistikler, bu yöntemlerin bir işe yaramadığını ortaya koyuyor.
Gerçek şu: Modern toplumda zihin, beden, ruh düzeyinde canlılık faaliyetini artırma çabası insan bedeninin ve ruhunun sömürülmesinin diğer adıdır.
Modern değerler dizisi insana korkularından kurtulmak ve mutlu olmak için gerçekte bir çıkış yolu sunmuyor. Çünkü korku ve sevinç, insan tabiatının bir parçasıdır; tutkular ve korkular benliğimizin temelidir; bu duygular, egemenliğimiz üzerinde, bazen doğrudan bazen de dolaylı bir etki alanına sahiptirler.
Korkularla erken yaşlardan itibaren tanışırız, maddi ve manevi varlığımızda ortaya çıkan veya çıkması muhtemel her belirsizlik korku duygumuzu aşikâr kılar. Bu bağlamda hastalık korkusu, ölüm korkusu, başarısızlık korkusu, işsizlik korkusu, açlık korkusu, terk edilme korkusu, yalnızlık korkusu, günah korkusu gibi pek çok korkunun etkisi altında kalırız.
Bu korku ve sevinç duyguları yok edilemez, sadece yönlendirilebilir.
‘Kendimizi iyi hissettiğimiz deneyimleri yaşayarak’ değil, Allah’a karşı sorumluluklarımızı yerine getirerek, sevinç ve güvenlik hissine sahip olabiliriz.
İnsanı duyguların esaretinden kurtaracak sadece Allah’a ve ahirete olan inançtır. İnsan, sahipsiz bir varlık olmadığını, kendisini yaratan Allah’ın, hayatın her safhasında kendisiyle beraber olduğunu anlaması ve buna inanması durumunda, duyguların olumsuz etkisinden kurtulabilecektir.
Korkuların esiri olmak ve sevinç hâlleriyle sarhoş gezmek gaflettir, gafletten kurtulmak için şöyle düşünülebilir:
-Biz, sahipsiz varlıklar değiliz; bizi yaratan ve bize hayat veren kudret, ölümle hayatlarımızı elimizden almaktadır; fakat o bize yeni ve ebedi bir hayat müjdelemektedir. O halde müjde sahibine teslim olup hayatlarımız için kaygılanmamalıyız.
-Özellikle nefsi korkuların üstesinden gelmek için, Allah’a teslim olmak tek çaredir. İnsan, hayatın bir imtihan, sevinç ve korku hâllerinin ise birer imtihan sorusu olduğunu bilerek, Allah’ın emir ve yasaklarına dikkat edip hayatını Allah’a bağlayarak ‘tevhid inancı’ üzere yaşandığında korku duygusu ya tamamen ortadan kalkmakta ya da azalmaktadır.
-Kendi hayatımızda çevremizdekilerin hayatında ve dünya genelinde görüp bildiğimiz üzere madem olumlu ve olumsuz şeyler durdurulamıyor, o halde insan daha çocuk yaşlardan itibaren sığınacağı ve varlığını emanet edebileceği tek merci olan Allah’a karşı tutkulu bir yakınlık geliştirmeye bakmalıdır. Ailenin ve eğitimin öncelikli görevi çocuklara Allah’ı tanıtmak olmalıdır.
-Sıkıntı yahut sevinç, olumlu olumsuz her durum, bu yakınlık içinde değerlendirildiğinde hayat yükünün taşınması inanılmaz derecede kolaylaşmaktadır.
-İmanda derinleşmek, varlıktaki hâlleri bir tek hâl görmek ve her durumu kişisel sorumluluğu inkâr etmeden Allah’ın takdirine bağlamak ve böylece birlik ilkesine (tevhit) bağlanmak yegâne çıkış yoludur.
-Tutkusu Allah olan ve bu tutkusunu Kuran’daki emir ve yasaklar çerçevesinde içselleştiren her insan hastalıkta sağlıkta, varlıkta darlıkta, itidal üzere kalmayı başarmakta ve ‘tevhidi hayatın’ olgunluğu ve sevinciyle, dünyadan ahirete mutlu bir insan olarak geçmektedir.
- Neyi sevdiğimiz neyi istediğimiz önemlidir. Çünkü korkularımız ve sevinçlerimiz bu isteklerimize bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Korkulardan kurtulmak ve mutlu olmak için sevdiğimiz şeyleri yapmamalıyız; Allah’ın sevdiği şeyleri yapmalıyız. Bunu nefislerinden emir alanlar değil nefislerine emir verenler başarmaktadır.
-Allah’ın neyi sevdiğini neyi sevmediğini öğrenmek için de Allah’ın son kitabı Kuran’ı okumak ve son elçisi Hazreti Muhammed (sav)’i izlemek gerekiyor. Olumsuz durumları bile sevinç kaynağı hâline getirmenin ve sevinç hâlini bir yaşama standardı seviyesine yükseltmenin biricik yolu İslam’ın ‘tevhit yolunu’ seçip bu ilahi yolda yürümektir.
-Ölümden korkarız, fakat ölümü yok edemeyiz; yaşlanmaktan korkarız, fakat ne kadar spor yaparsak yapalım ne kadar beslenmemize dikkat edersek edelim, bundan kaçınamayız; hastalıklardan korkarız, fakat ne kadar etkili ilaç üretirsek üretelim, ne kadar iyi hekim yetiştirirsek yetiştirelim, hastalıkları yok edemeyiz. Çünkü hastalıklar hayat ve ölüm mekanizmasının bir parçasıdır. Ölüm korkusunu yenmenin yolu, Allah’a güvenmek, ölümün bir son olmadığına, insan hayatının, ahiret hayatıyla devam edeceğine inanmaktır.
-Doğmak, aynı zamanda gitmenin başlangıcıdır. Herkesin bir gitme zamanı vardır. Allah’ın, insanla birlikte olduğunu anlayıp tevhid ilkesini benimseyenler huzurlu bir hayat yaşayıp ölmektedir.
Modern toplum bireylerinin çoğu korkularının esiridir; tükenmişlik eşiği aşılmış, bunalım evine girilmiş ve bu bağlamda depresif insan sayısı neredeyse kitleleşmiş ve bu bağlamda ilaç ve madde kullanımı yaygınlaşmıştır.
Korkuların esiri insanlara ‘tutkularınızı takip edin, korkularınızı değil; sevdiğiniz şeyleri işinize dâhil edin, bu sizi motive edecek ve tükenmişlik hissinizi ortadan kaldıracak!’ şeklinde reçeteler yazılıp kurtuluş yollar gösteriliyor.
Genç kadınlar ve erkekler, hatta çocuklar ve yaşlılar, güzelleşmek, dinç görünmek amacıyla kliniklere koşuyor, kuaförleri, spor salonlarını dolduruyor, bol bankamatik kartı için gece gündüz çalışıp çabalıyor, yarım kamyon güzellik malzemesine, şişkin gardıroplarına sahip olmakla korkularından kurtulup mutlu bir hayat yaşayacaklarına inandırılıyorlar!
Kimi de huzur bulmak ve etkili olmak için seyahatlere çıkmakta, konuşma terapisi almakta, yoga ve nefes çalışmaları yaparak rahatlamaya çalışmakta, derin düşünme yöntemleriyle iç huzuruna ulaşmayı denemekte, vb. yolların yolcuları arasına katılarak, bu işler için çok para ve zaman harcamaktadırlar.
Peki, aradıkları sağlığı ve huzuru buluyorlar mı, korkularından kurtulabiliyorlar mı?
Mevcut veriler ve çeşitli istatistikler, bu yöntemlerin bir işe yaramadığını ortaya koyuyor.
Gerçek şu: Modern toplumda zihin, beden, ruh düzeyinde canlılık faaliyetini artırma çabası insan bedeninin ve ruhunun sömürülmesinin diğer adıdır.
Modern değerler dizisi insana korkularından kurtulmak ve mutlu olmak için gerçekte bir çıkış yolu sunmuyor. Çünkü korku ve sevinç, insan tabiatının bir parçasıdır; tutkular ve korkular benliğimizin temelidir; bu duygular, egemenliğimiz üzerinde, bazen doğrudan bazen de dolaylı bir etki alanına sahiptirler.
Korkularla erken yaşlardan itibaren tanışırız, maddi ve manevi varlığımızda ortaya çıkan veya çıkması muhtemel her belirsizlik korku duygumuzu aşikâr kılar. Bu bağlamda hastalık korkusu, ölüm korkusu, başarısızlık korkusu, işsizlik korkusu, açlık korkusu, terk edilme korkusu, yalnızlık korkusu, günah korkusu gibi pek çok korkunun etkisi altında kalırız.
Bu korku ve sevinç duyguları yok edilemez, sadece yönlendirilebilir.
‘Kendimizi iyi hissettiğimiz deneyimleri yaşayarak’ değil, Allah’a karşı sorumluluklarımızı yerine getirerek, sevinç ve güvenlik hissine sahip olabiliriz.
İnsanı duyguların esaretinden kurtaracak sadece Allah’a ve ahirete olan inançtır. İnsan, sahipsiz bir varlık olmadığını, kendisini yaratan Allah’ın, hayatın her safhasında kendisiyle beraber olduğunu anlaması ve buna inanması durumunda, duyguların olumsuz etkisinden kurtulabilecektir.
Korkuların esiri olmak ve sevinç hâlleriyle sarhoş gezmek gaflettir, gafletten kurtulmak için şöyle düşünülebilir:
-Biz, sahipsiz varlıklar değiliz; bizi yaratan ve bize hayat veren kudret, ölümle hayatlarımızı elimizden almaktadır; fakat o bize yeni ve ebedi bir hayat müjdelemektedir. O halde müjde sahibine teslim olup hayatlarımız için kaygılanmamalıyız.
-Özellikle nefsi korkuların üstesinden gelmek için, Allah’a teslim olmak tek çaredir. İnsan, hayatın bir imtihan, sevinç ve korku hâllerinin ise birer imtihan sorusu olduğunu bilerek, Allah’ın emir ve yasaklarına dikkat edip hayatını Allah’a bağlayarak ‘tevhid inancı’ üzere yaşandığında korku duygusu ya tamamen ortadan kalkmakta ya da azalmaktadır.
-Kendi hayatımızda çevremizdekilerin hayatında ve dünya genelinde görüp bildiğimiz üzere madem olumlu ve olumsuz şeyler durdurulamıyor, o halde insan daha çocuk yaşlardan itibaren sığınacağı ve varlığını emanet edebileceği tek merci olan Allah’a karşı tutkulu bir yakınlık geliştirmeye bakmalıdır. Ailenin ve eğitimin öncelikli görevi çocuklara Allah’ı tanıtmak olmalıdır.
-Sıkıntı yahut sevinç, olumlu olumsuz her durum, bu yakınlık içinde değerlendirildiğinde hayat yükünün taşınması inanılmaz derecede kolaylaşmaktadır.
-İmanda derinleşmek, varlıktaki hâlleri bir tek hâl görmek ve her durumu kişisel sorumluluğu inkâr etmeden Allah’ın takdirine bağlamak ve böylece birlik ilkesine (tevhit) bağlanmak yegâne çıkış yoludur.
-Tutkusu Allah olan ve bu tutkusunu Kuran’daki emir ve yasaklar çerçevesinde içselleştiren her insan hastalıkta sağlıkta, varlıkta darlıkta, itidal üzere kalmayı başarmakta ve ‘tevhidi hayatın’ olgunluğu ve sevinciyle, dünyadan ahirete mutlu bir insan olarak geçmektedir.
- Neyi sevdiğimiz neyi istediğimiz önemlidir. Çünkü korkularımız ve sevinçlerimiz bu isteklerimize bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Korkulardan kurtulmak ve mutlu olmak için sevdiğimiz şeyleri yapmamalıyız; Allah’ın sevdiği şeyleri yapmalıyız. Bunu nefislerinden emir alanlar değil nefislerine emir verenler başarmaktadır.
-Allah’ın neyi sevdiğini neyi sevmediğini öğrenmek için de Allah’ın son kitabı Kuran’ı okumak ve son elçisi Hazreti Muhammed (sav)’i izlemek gerekiyor. Olumsuz durumları bile sevinç kaynağı hâline getirmenin ve sevinç hâlini bir yaşama standardı seviyesine yükseltmenin biricik yolu İslam’ın ‘tevhit yolunu’ seçip bu ilahi yolda yürümektir.
-Ölümden korkarız, fakat ölümü yok edemeyiz; yaşlanmaktan korkarız, fakat ne kadar spor yaparsak yapalım ne kadar beslenmemize dikkat edersek edelim, bundan kaçınamayız; hastalıklardan korkarız, fakat ne kadar etkili ilaç üretirsek üretelim, ne kadar iyi hekim yetiştirirsek yetiştirelim, hastalıkları yok edemeyiz. Çünkü hastalıklar hayat ve ölüm mekanizmasının bir parçasıdır. Ölüm korkusunu yenmenin yolu, Allah’a güvenmek, ölümün bir son olmadığına, insan hayatının, ahiret hayatıyla devam edeceğine inanmaktır.
-Doğmak, aynı zamanda gitmenin başlangıcıdır. Herkesin bir gitme zamanı vardır. Allah’ın, insanla birlikte olduğunu anlayıp tevhid ilkesini benimseyenler huzurlu bir hayat yaşayıp ölmektedir.