
Geçtiğimiz hafta aynı gün içerisinde birbirinden değerli iki sanatçı dostum; Antalyalı ressam sevgili Özden Özdemir ve Ordulu şair sevgili ağabeyim Cengiz Baş birbirinden habersiz ve neredeyse aynı dakikalarda paylaşmıştı bu yazarı belirsiz, kısa ama çok çarpıcı metni:
“Çin İtalya’ya yolladığı tıbbi maske kolilerinin üzerini Seneca’dan bir şiirle süslemiş:
Bizler aynı denizin dalgaları, aynı ağacın yaprakları, aynı bahçenin çiçekleriyiz…
Japonya da Çin’e yolladığı kolileri bir Budist şiiri ile:
Farklı dağlara, nehirlere sahip olsak da aynı güneşi, ayı ve gökyüzünü paylaşıyoruz…
Biz de Nazım'la tamamlayalım:
Yok öyle umutları yitirip, karanlıklara savrulmak.
Unutma!
Aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak…”
***
‘Evdekal’ günleri…
Marquez’in Kolera Günlerinde Aşk’ını okumuş muydunuz?
Tam da o romandakine benzer bir toplumsal ruh hali içerisindeyiz. Fakat oradakinden farklı olarak hepimiz sanki hipnotize olmuş gibi aynı ekrana dikkat kesildik. Bir yandan dikey tırmanan salgın grafiğini izliyoruz, bir yandan da Koronavirüs’ün insanlığa ne -dahası neler- öğrettiğini, dünyayı nasıl değiştirdiğini vurgulayan birbirinden güzel videolar, derin anlamlı metinler, epigramlar, caps’ler biriktiriyoruz.
Ama olumlu yönde ve gözle görülür bir değişim ‘henüz’ gerçekleşmediği için biz buna ‘Koronavirüs’ün bize öğrettiği şeyler’ değil de ‘ite kaka öğretmeye çalıştığı şeyler’ desek daha doğru olur.
Bir virüs, bize bir şeyleri öğretmeye çalışıyor…
Eve tıkılmış herkese, öğretmenlere bile…
Sözünü ettiğim o çok muhteşem ‘lirik-didaktik’ yazılardan biri de yazar-ozan Aziz Karataş’ın kaleme aldığı ve gazeteci Mehmet Şahin’in sosyal medya üzerinden bize aktardığı yazı…
Karataş, Koronavirüs’ü konuşturuyor yazısında. Bir çeşit ‘intak’ yapıyor. Tamamını köşeme sığdıramayacağım için o yazıyı okurlarımın ve Aziz Karataş’ın hoşgörüsüne sığınarak kısaltarak alıntılıyorum:
“Merhaba insanoğlu !
Biliyorum mikrobun tekiyim, çok kötüyüm, insanları öldürüyorum, şimdilik hayvanlara dokunmuyorum ve öldürmenin dışında sizlere çok da büyük bir iyilik yapıyorum:
Sizlerin hurafeden, yalanlardan masallardan kurtulup gerçeklerle tanışmasına yardımcı oluyorum…
Ben, mikroskopla bile zor görebileceğiniz kadar küçük bir zerreyim; ama bütün dünyayı kaosa sokmak, benim için hiç de zor olmadı…
Bütün camilerinizi, sinagoglarınızı, kiliselerinizi kapattım, kutsal mekanlarınıza kilit vurdum…
Sokaklarınızı caddelerinizi, o görkemli AVM’lerinizi boşalttım…
(…)
Hepiniz benden korkuyorsunuz…
Ben de korkuyorum; ama (…) bilim adamlarınızdan korkuyorum.
Biliyorum, bir gün bu hikâye bitecek ve bilim adamları er ya da geç beni alt edecek.
Benden kurtulacaksınız…
Ama benden sonra asla eski hayatınıza dönmeyin!
Hurafeyi bırakın, bilime yönelin.
Bilimin ışığında ilerleyin.
(…)
Bu iyiliğimi de unutmayın…”
***
‘Yorumsuz!’ deyip burada bitirecektim ama içim razı olmaz:
20’yle biten yılların inanılmaz rastlantısal uğursuzluğuna bir bakar mısınız?
Atlatırız! Elbette atlatacağız.
Biliyor musunuz, şu anda Moskova’dan Varşova’ya, Havana’dan San Fransisco’ya, dünyanın çok farklı yerlerindeki 200’den fazla laboratuvarda 10 binden fazla süper zeki bilim insan, gece gündüz bu virüsü alt edecek aşıyı bulmaya çalışıyor.
Böyleyken tabii ki alt edeceğiz onu!
Canımız yana yana, kayıplar vere vere de olsa alt edeceğiz.
Önceki salgınları bugüne oranla çok daha ilkel bilimsel koşullarda nasıl yendiysek 2020’nin Koronavirüs salgınını da elbette yeneceğiz.
Ama esas mesele, pandemiyi (ülkelerin sınırlarını aşan salgını) alt ettiğimizde Karataş’ın virüs intakıyla tarif ettiği o yüksek felsefi ve politik bilinç düzeyine erişip erişemeyeceğimiz…
‘That is The Question…’
***
Son ve önemli not:
‘Evindekal’ günleri…
‘Atlatırız, atlatacağız, 200 laboratuvarda 10 bin insan, hayatlarını tümüyle buna adamış halde çalışıyor ve biz, ne olursa olsun, kayıplarımız olsa da insanlık olarak zaferi göreceğiz’ diyoruz ya…
İyi diyoruz da…
İşte o zaferi ‘senin’ görebilmen için evindekalman gerekiyor sevgili kardeşim!
Lütfen ama lütfen!
Tehdit sona erinceye dek yetkililerin bütün uyarılarını dikkate al:
#Evindekal !..
“Çin İtalya’ya yolladığı tıbbi maske kolilerinin üzerini Seneca’dan bir şiirle süslemiş:
Bizler aynı denizin dalgaları, aynı ağacın yaprakları, aynı bahçenin çiçekleriyiz…
Japonya da Çin’e yolladığı kolileri bir Budist şiiri ile:
Farklı dağlara, nehirlere sahip olsak da aynı güneşi, ayı ve gökyüzünü paylaşıyoruz…
Biz de Nazım'la tamamlayalım:
Yok öyle umutları yitirip, karanlıklara savrulmak.
Unutma!
Aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak…”
***
‘Evdekal’ günleri…
Marquez’in Kolera Günlerinde Aşk’ını okumuş muydunuz?
Tam da o romandakine benzer bir toplumsal ruh hali içerisindeyiz. Fakat oradakinden farklı olarak hepimiz sanki hipnotize olmuş gibi aynı ekrana dikkat kesildik. Bir yandan dikey tırmanan salgın grafiğini izliyoruz, bir yandan da Koronavirüs’ün insanlığa ne -dahası neler- öğrettiğini, dünyayı nasıl değiştirdiğini vurgulayan birbirinden güzel videolar, derin anlamlı metinler, epigramlar, caps’ler biriktiriyoruz.
Ama olumlu yönde ve gözle görülür bir değişim ‘henüz’ gerçekleşmediği için biz buna ‘Koronavirüs’ün bize öğrettiği şeyler’ değil de ‘ite kaka öğretmeye çalıştığı şeyler’ desek daha doğru olur.
Bir virüs, bize bir şeyleri öğretmeye çalışıyor…
Eve tıkılmış herkese, öğretmenlere bile…
Sözünü ettiğim o çok muhteşem ‘lirik-didaktik’ yazılardan biri de yazar-ozan Aziz Karataş’ın kaleme aldığı ve gazeteci Mehmet Şahin’in sosyal medya üzerinden bize aktardığı yazı…
Karataş, Koronavirüs’ü konuşturuyor yazısında. Bir çeşit ‘intak’ yapıyor. Tamamını köşeme sığdıramayacağım için o yazıyı okurlarımın ve Aziz Karataş’ın hoşgörüsüne sığınarak kısaltarak alıntılıyorum:
“Merhaba insanoğlu !
Biliyorum mikrobun tekiyim, çok kötüyüm, insanları öldürüyorum, şimdilik hayvanlara dokunmuyorum ve öldürmenin dışında sizlere çok da büyük bir iyilik yapıyorum:
Sizlerin hurafeden, yalanlardan masallardan kurtulup gerçeklerle tanışmasına yardımcı oluyorum…
Ben, mikroskopla bile zor görebileceğiniz kadar küçük bir zerreyim; ama bütün dünyayı kaosa sokmak, benim için hiç de zor olmadı…
Bütün camilerinizi, sinagoglarınızı, kiliselerinizi kapattım, kutsal mekanlarınıza kilit vurdum…
Sokaklarınızı caddelerinizi, o görkemli AVM’lerinizi boşalttım…
(…)
Hepiniz benden korkuyorsunuz…
Ben de korkuyorum; ama (…) bilim adamlarınızdan korkuyorum.
Biliyorum, bir gün bu hikâye bitecek ve bilim adamları er ya da geç beni alt edecek.
Benden kurtulacaksınız…
Ama benden sonra asla eski hayatınıza dönmeyin!
Hurafeyi bırakın, bilime yönelin.
Bilimin ışığında ilerleyin.
(…)
Bu iyiliğimi de unutmayın…”
***
‘Yorumsuz!’ deyip burada bitirecektim ama içim razı olmaz:
20’yle biten yılların inanılmaz rastlantısal uğursuzluğuna bir bakar mısınız?
- Avrupa anakarasından kaçanların Venedik kentini kurmasına yol açan ilk büyük veba salgını: 1420
- Marsilya vebası salgınını: 1720
- Avrupa nüfusunu yok oluşun eşiğine getiren büyük kolera salgınını: 1820
- İspanyol gribi salgınını: 1920
- Ve bizim hayatlarımıza denk gelen kâbus Koronavirüs: 2020…
Atlatırız! Elbette atlatacağız.
Biliyor musunuz, şu anda Moskova’dan Varşova’ya, Havana’dan San Fransisco’ya, dünyanın çok farklı yerlerindeki 200’den fazla laboratuvarda 10 binden fazla süper zeki bilim insan, gece gündüz bu virüsü alt edecek aşıyı bulmaya çalışıyor.
Böyleyken tabii ki alt edeceğiz onu!
Canımız yana yana, kayıplar vere vere de olsa alt edeceğiz.
Önceki salgınları bugüne oranla çok daha ilkel bilimsel koşullarda nasıl yendiysek 2020’nin Koronavirüs salgınını da elbette yeneceğiz.
Ama esas mesele, pandemiyi (ülkelerin sınırlarını aşan salgını) alt ettiğimizde Karataş’ın virüs intakıyla tarif ettiği o yüksek felsefi ve politik bilinç düzeyine erişip erişemeyeceğimiz…
‘That is The Question…’
***
Son ve önemli not:
‘Evindekal’ günleri…
‘Atlatırız, atlatacağız, 200 laboratuvarda 10 bin insan, hayatlarını tümüyle buna adamış halde çalışıyor ve biz, ne olursa olsun, kayıplarımız olsa da insanlık olarak zaferi göreceğiz’ diyoruz ya…
İyi diyoruz da…
İşte o zaferi ‘senin’ görebilmen için evindekalman gerekiyor sevgili kardeşim!
Lütfen ama lütfen!
Tehdit sona erinceye dek yetkililerin bütün uyarılarını dikkate al:
#Evindekal !..